Cumbalı odalarda pişirilen çayların tadı bir başka olur. Alt tarafı kışlık üst tarafı yazlık olan o eski evler yok mu? O evlerin bir ruhu var, bereketi, güzelliği var. Şimdi öyle mi azizim! Dört ruhsuz duvar. Yan tarafın, alt ve üst tarafın insan kalabalığı. Yediğini içtiğini, konuştuğunu istemesen de duyuyorsun.
Nerde o güzelim müstakil evler. Evin bir mahremiyeti olmalı. İnsan evinde huzur içerisinde, çoluk çocuk tatlı güzel vakit geçirebilmeli. Hele o kestane pişirdiğimiz zamanlar, sobanın üstünde kestane, çekmecesinde patates ve yine üstünde çay. Şu üçlünün hangi yönünden bahsetsek gönüller de mideler de bayram eder.
Pişerken çıkardığı sesi, odaya yayılan o leziz kokuları ve yerken damağa verdiği hazzı nasıl anlatayım sana dostum? Şimdi böyle bir ortam bulmak çok zorlaştı, hatta kalmadı, der Emin Öğretmen.
Onu dinleyen komşusu Demirci Yusuf da,
- 'Haklısın hocam, nerde o anlattığın güzellikleri bulmak şimdi?' der.
Demirci Yusuf yıllardır ekmek teknesini tüttürür. Erkenden gelir işine başlar. Eskisi kadar iş olmasa da aza kanaat eder. Geçinip gider. Emin Öğretmen de yaşı bir hayli ilerlese de öğretmenlik yapmayı bir türlü bırakmaz. Zaman su gibi, mevsim ya da rüzgâr gibi geçip gider.
  Demirci Yusuf`la zaman zaman pikniğe giderler. Ailece zaman geçirirler. Ne de olsa ilkokul arkadaşıdır. Köylüsüdür. Aslında Emin Öğretmen`in anlattığı o patateslerin pişirildiği odun sobaları, kestane kokan evleri yukarıdaki anlatıldığı kadar olmasa da çocukluklarında yaşayıp gördükleri tatlı hatıralardır.
Köy evlerinin taş duvarları, yazın bin bir emekle tarladan taşınan samanların itina ile döküldüğü samanlıkları, evin dışında olan tuvaletleri, bahçede bulunan odunları, kümesteki tavukları, ahırdaki inekleri ve daha aklına gelmeyen envai çeşit güzellikleri hem Emin Öğretmen`in hem de Demirci Yusuf`un bildiği şeylerdi.
Geçmişe özlem, çocukluk yılları, sevgi kokan, muhabbet ve samimiyet kokan o yıllar pikniklerin vazgeçilmez konusu oluveriyordu işte!
  - 'Hatırlar mısın bir çuval saman kavgasını?' dedi Emin Öğretmen.
-Elbette, diyerek gözleriyle onayladı, Demirci Yusuf.
-Bir gün ikindi vakti okuldan çıktık. Çanta falan nerdeee, çantayı kim bulmuş da biz kaybedelim! Elimizde bir çanta. Ancak bu çanta öyle bildiğiniz süslü, renkli, markalı çantalardan değil. Bakkal Amca`nın şeker, pirinç, tuz çuvallarından dikilen dört köşe beyaz bir bez. O kadar işte! Ama o da güzel. Çünkü çoğunda o da yok. Çantayı evin balkonuna fırlattık. Bahçede oynamaya başladık. Oyun da misket oyunu. Dört beş arkadaş varız. Biz oynarken bir gürültüdür koptu.
- 'Yetişin komşular! Eşek öldü, eşek öldü, eşek öldü! Bir çuval samanım gitti, Ne yaparım ben şimdi!' şeklinde bir ses.
Biz hemen koştuk, komşular geldi.
Mevzu şöyle olmuş, biz de olay mahalline gelince öğrendik. Komşunun balkonu çok alçak olduğu için eşek altından geçeyim derken saman çuvalıyla birlikte yere düşer. Saman çuvalının biri parçalanır. Eşeğin ayakları havaya gelir.
Kadın da başlar bağırmaya, 
- 'Yetişin komşular! Eşek öldü, eşek öldü, eşek öldü! Bir çuval samanım gitti. Ne yaparım ben şimdi?'
Olay yerine ilk önce gelen Saniye Teyze de saman çuvallarını tutan ipleri çözer. Çuvalları kenara iter ve eşek ağır ağır kalkar. Sonra da komşusu Ayşe Teyze`ye seslenir.
- 'Sakin ol, tamam, yok bir şey!' der. 
Saniye Teyze böyle dese de Ayşe Teyze, bağırıp çağırmaya devam eder. 
- 'Ben samanımı kimden alırım?' şimdi, der. 
Oraya gelen tüm köylüler, olay yerini inceleyip muhtarı da çağırırlar. 
Herkes bir şeyler söyler. Ancak en son karar şudur:
'Balkon yükseltilecek ya da kaldırılacak ve Ayşe Teyze`nin bir çuval samanı balkon sahibinden alınacaktır.' şeklinde olur. Balkon sahibi itiraz eder etmesine de hiçkendisine destek olan yoktur. Balkon sahibi mahkemeye gitmeyi planlar. İlçeye gider. Avukatları dolaşır, mürekkep yalamış insanlarla istişare eder. Bakar ki kendisi haksız. Şikâyetten vazgeçer. Onun kararını en çok etkileyen de Salih Hoca`nın verdiği bilgi olur. Avukatlar da Salih Hoca`nın fikrini destekleyince vazgeçer mahkemeye vermekten.
Salih Hoca yıllardır öğretmenlik yapmış ve emekliliğini de kitap okuyarak geçiren biridir. Kendisine Cevdet Paşa diyenler de vardır. Bu lakabı almasının sebebi de Ahmet Cevdet Paşa`nın başkanlığında çıkarılan Mecelle kitabının ilk elli maddesini ezbere bilmesindendir. Her ortamda 'Cevdet Paşa bu konuda şöyle der.' ifadesini sık sık kullanır. 
- Yahu, Hocam! 'Cevdet Paşa, çay ve börekle ilgili bir şey dememiş mi?' diyerek gülüşürlerdi dostları.
Salih Hoca balkon sahibine, 'Zarar kadim olmaz.' Yani yayaların geçişini engelleyecek şekilde yapılmış balkonlar, kamu sağlığını tehdit eden kanalizasyon ve çöplükler, ne kadar eski uygulamalar olursa olsun kaldırılır veya tamir edilip zararları giderilir. Birine ait ağaçyola sarkmış, gelip geçenlere zarar veriyorsa, bu ağaçbir asır önce bile buraya dikildiği ispat edilse bile, kesilir. Çünkü zarar kadim olamaz. Meselâ eskiden beri umumi yola akan bir pis su, eskiden beri akıyor denerek öylece bırakılmaz, tamir edilmesi gerekir. Burada da aynı şekilde çözülmelidir.' der.
Bu fikri destekleyen avukatları da dinleyen Vahap Efendi davadan vazgeçer. Bir çuval samanı da komşusuna verir. Aslında verdiği sadece bir çuvaldır. Dökülen samanları da aldığı için zararı balkonu yaptırmaktan başka bir şey değildir.
Demirci Yusuf ve Emin Öğretmen ne zaman pikniğe gitseler bu bir çuval saman mevzusu bir şekilde sohbetin mevzusu olurdu.
-Hocam bugün de güzel bir hava oldu. İyi ki pikniğe gelmişiz, dedi Demirci Yusuf.
-Hadi hava soğumadan kalkalım, geçkalmayalım.
;
- Çaydanlık kalmasın hanım! O közleri de söndürelim;
Madde 7: 'Zarar kadim olmaz'