'Öldüğüne dair kesin bir delil bulunmadıkça hayatta olduğu kabul edilir.' der Kasap Rıza müşterisine. Bu bilgiyi de birkaçyıl önce ilçeye gelen bir profesörden öğrenir. Bu bir kaidedir diye de ekler çeyrek asırlık müşterisine. Profesör üniversitede Ahmet Cevdet Paşa`nın bir heyetle yazmış olduğu 'Mecelle' kitabı üzerine tez yazdığını söyler Kasap Rıza`ya yıllar önce. Yıllar önce dediğime bakmayın aslında iki ya da üçyıl. O günden sonra Kasap Rıza da profesörden duyduklarını, tanıdığı müşterilere söyleyerek keyiflenir. 
Şeker fabrikasından emekli olan çeyrek asırlık müşterisi Bilal Bey de gözlüğünü siler, bezi her zamanki gibi ceketin sol üstte bulunan küçük cebine koyar. İki eliyle gözlüğün çerçevesinden tutar ve pratik bir hareketle yerine takar. 
Rıza Çavuş, 
- Hayırdır ne profesörü ne kaidesi, bu sözünü ettiğin şeyler de nedir?
Bir taraftan etleri düzenlerken diğer taraftan da kuracağı cümleleri tasarlayan kasap,
-Yahu, duymadın mı sen? Esnaf üçgündür bu mevzuyu konuşur, haberin yok mu senin? 
'Bir de bana, Çavuş diyen bir sen varsın. Yıllardır tek başına kullanırsın bu unvanımı. Helal olsun sana!' der. Fark ettiğimi bil diye söylerim bunu da. Gerçi bizim Çavuşluk üçgündü ama olsun. Bir defa anlatmış oldum sana o hatıramı.
-Sağ elini bu kez de beline koyan ve sol eliyle kasabı göstererek, çatlatma insanı anlat neyse işte!
-Horoz Osman`ın çocukları mirası paylaşacaklar. İlçe bu haberle kaynıyor. Ancak sen de bilirsin ki Horoz Osman`ın öldüğüne dair bir delil yok. Delil olmadığı gibi zaman zaman başka şehirlerde görüldüğünü söyleyenler var. Bu adam on beş yirmi yıldır kayıp. Kaybolduğunda yirmi sekiz yaşındadır. Çocukları böyle söyler.
-Bilal Bey de arkadaş iyi de çocukları ne yapsın? Ü ççocuğun ikisi evlenmiş, biri de bugün yarın evlenir. Bugünden sonra herkes kendi geçimine bakar. Bu miras paylaşılsa çocukları da sebeplense güzel olmaz mı?
-Yahu güzel söylersin de ben profesörden öğrendiğim kadarıyla bunun yanlış olduğunu aktarıyorum size her daim. Telefonunu vermişti bana. Arzu edersen arayalım kendisini öğrenelim.
-Hemen arama dur. Ben çocuklarını yakından tanıyorum. Onları da çağırayım, mevzuyu dinlesinler. Biz de aradan çıkmış oluruz. Birinci ağızdan dinlemiş olurlar, der. Çocuklara haber vermeye gider. Bir gün sonra üççocuk Kasap Rıza`nın dükkânına gelir.
Küçük olan çocuk, Rıza Amca bu mirası paylaşamaz mıyız biz? 
Oğlum! Arayalım profesörü, kendisinden dinleyelim, der. Kasap Rıza çevirir telefonu.
Alo Selamün Aleyküm Hocam, ben Kasap Rıza. Hani dükkânıma bir vesileyle gelip alışveriş yaptınız. Beş on dakika oturup çay içmiştik. Kaybolan Horoz Osman`dan bahsetmiştim.
-Evet, hatırladım Rıza Bey. Buyur nedir mevzu. 
-Bu adamın çocukları mirası paylaşmak istiyorlar. Ben de olmaz, dedim sizden öğrendiğim kadarıyla.
-Doğru söylemişsin. 
-Horoz Osman`ın çocukları da yanımda. Telefonun sesini açsam olur mu? 
-Olur, olur. Açonlar da dinlesin. Herkese merhaba! Öncelikle bu konu ile ilgili kaide şudur: 
'Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır. Yani geçmişte sabit olduğu kesin olarak bilinen bir şeyin, aksine bir delil bulunmadıkça geçmişteki haline itibar edilir. Sizin mevzuda tam bu kaideye uygun. Kayıp kişinin hayatta olduğu geçmişte kesin olarak bilinmekte iken, öldüğüne dair kesin bir delil bulunmadıkça hayatta olduğu kabul edilir. Dolayısıyla, bu durumdaki kişinin ölümüne dair kesin bilgi elde edilmedikçe, malları mirasçılarına paylaştırılamaz. Bir şahıs uzun müddet kaybolur sağ veya ölü olduğuna dair kesin bir bilgi elde edilmezse, Hanefî lere göre 90 yaşını bitirinceye kadar onun sağ bulunduğuna hükmedilir ve buna göre miras ve bazı hususlar da dikkate alınır.' der.
Siz bağı bahçeyi, tarlayı tapanı, evi arsayı kısacası ne varsa adaletli bir şekilde kullanın ancak miras olarak şimdilik paylaşamazsınız. Kural gayet açık. Babanızın kayıp olduğu ve hayatta olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Uzun zamandır görmeseniz de durum bu. Henüz doksan yaşına da gelmemiş. Öldüğüne dair elinizde hiçbir delil de yok.
-Hocam çok teşekkür ediyorlar size. Ben de teşekkür ediyorum. Fırsat bulursanız tekrar dükkânıma bekliyorum, bu kez mangal benden hocam, der. Telefon kapanır.
-Çocuklar duydunuz. Bu adam profesör. Bir de bu işin kitabını okumuş. Mecelle kitabı üzerine tez yazmış. Yani bir şey diyorsa dinlemek lazım, der.
Yağmurun yağışına, yoldan geçen arabanın üzerine su sıçratmasına, bir kedinin telaşla sığınacak bir yer aramasına, üstü açık otobüs durağında ıslanan yolculara, aldırış etmeden yürüdü. Oysa ne hayaller kurmuştu Horoz Osman`ın küçük oğlu. Babasından kalan küçük arsa üzerine, bütçesine göre bir ev yaptıracak ve hayatını paylaşacağı kişiyle aile ocağının dumanını tüttürecekti. Bir an bu hayalleri kurdu. Sonra vazgeçti. Mal mülk hikâye; Keşke babamı bir görsem! İnşallah ona kavuşurum!
Bu hayal ve düşüncelerle baba yadigârı eve gelir çoktan. Yol çabucak biter.
Madde 5: 'Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır.'