Savaşı ve haydutluğu devlet politikası haline getiren İsrail'in yönetiminde, Kudüs "Savaşın Baş Şehiri" haline geldi.
Oysa Kudüs kelime olarak "Barış Şehiri" anlamına gelir. Tarih içinde Kudüs'ü kutsallaştıran ülkeler, onu uzun süre ellerinde tutamadıkları gibi, büyük katliamlara da yol açtılar. Yahudilerin ve Hristiyanların elinde Kudüs'te kan ve gözyaşı gölleri oluştu.
Dört yüzyıllık Osmanlı yönetiminde Kudüs tam bir "Barış Şehiri" oldu. Çünkü Osmanlılar için Kudüs kutsal değil, kutlu bir şehirdir. Yahudiler Kudüs'ü kutsallaştırdıkça dökülen kanlardan oluşan göller çoğalıyor. "Gazze Kasabı" İsrail Başbakanı Netanyahu bundan böyle, "Filistin Kasabı" olarak da anılacak. O yalnızca Gazze'de değil,bütün bölgede işlediği cinayetlerden yargılanacaktır.
Chicago Üniversitesi öğretim üyelerinden, Uluslararası İlişkiler Uzmanı Hans J. Morgenthau, "Silahlı kuvvetler dış politikanın, efendisi değil aracıdır." ilkesine uyulmayan bir ülkede, başarılı ve barışçı bir dış politika izlenemez uyarısında bulunur. İsrail gibi, bir "Ordu Devlet"te, iç ve dış politikayı ordu belirlerse, o ülkenin akılalmaz cinayetler işlemekten, kurtulması mümkün değildir.
İsrail'in iç politikasıyla birlikte dış politikasına da generaller hakim. Başbakanları genel seçimlerle belirlenir. Ancak elli yıllık İsrail'de başbakanlar genellikle askerler arasından çıktı. Bu yüzden, İsrail iç ve dış politikada, silahtan başka araç bilmez. Filistin'in Müslüman bölgesinde, taş atan çocuklara tanklarla karşılık verir. Devlet açıkça suikast saldırıları düzenler. Kendisinde istediği insanları, istediği yerde öldürme hakkı görür.
Dünyanın her ülkesinde ordu savaşın, politika barışın aracıdır. Savaşta ve barışta son sözü ordu söylerse, uzlaşmaya giden yollar bütünüyle tıkanır. Çünkü ordunun ve politikanın amaç ve araçları birbirlerinden oldukça farklıdır. Son tahlilde, savaş da, barış da, bir ülkenin geleceğini güvence altına almak için yapılır. Ancak savaş yanında, barışın yolu çok karmaşık ve zordur.
Savaşın dili ve mantığı çok yalındır. Hedef karşı tarafın dayanma gücünü yok etmektir. Bunun için de, çocuk ya da kadın demeden, karşı tarafta yer alan herkes acımasızca öldürülür. İsrail'de Netenyahu'nun yaptığı gibi, taşa karşı en ileri silahlar kullanılır. Karşı gücün en zayıf halkası, en yeni silahlarla çökertilmeye çalışılır. Bu yüzden, orduda maliyet hesabı yapılmaz. Amaç tehdit unsurunu bütünüyle yok etmektir.
Barışta izlenen strateji ise, savaşta izlenen stratejiden oldukça değişiktir. Barışta amaç, karşı gücü yok etmek değil, ondan gelebilecek bir tehditi, en az maliyetle bertaraf etmektir. Amaç, karşı gücün dostluğunu kazanmaktan daha çok düşmanlığını önlemektir. Ancak savaşta olduğu gibi, engeller bombalanarak yok edilmez. Engelleri aşmak için, yeri ve zamanı gelince yön değişir, ama hedef değişmez.
Barışta görüşme, tartışma ve karşılıklı tavizlerle yol alınır. Bu yüzden, barış savaştan daha büyük bir ustalık ister.Savaşın ciddi bir "Fayda ve Maliyet" analizi yapılırsa, kazanan ve kaybeden tarafların kayıplarının toplamı, kazançlarının toplamından çok daha fazladır. Özellikle günümüzdeki savaşlarda çoğu defa kazanan taraf yoktur. Çünkü, globalleşen dünyada, ülkeler artık silahlı kuvvetlerle değil, silahsız kuvvetlerle ele geçiriliyor.
Ordular güçlü de olsalar, gittikleri ülkelerde uzun süre kalamazlar. Ancak bilgi ve bilgelik, ülkeler arasında pasaportsuz dolaşır.
İsrail güçlü ordusuna güvenerek, Kudüs'ü "Savaş Şehiri"ne dönüştürürse, Kudüs'le birlikte Tel Aviv'i de yitirir.
Kan döken, döktüğü kanda boğulur. Kana silah dayanmaz. Kan tanktan daha güçlüdür.