'Birisine hatalı olduğunu göstermek istediğimizde, onun olaya hangi açıdan baktığını anlamak durumundayız. Çünkü, onun bakış açısına göre, düşündüğü şey kendisi için doğrudur ona bakış açısında yanlış olan yönü göstermemiz gerekir. Böylelikle kişi hatalı olmadığını, yalnızca olayı tüm açılardan değerlendiremediğini görerek tatmin olur.
O zaman da kimse her açıyı göremediği için rencide olmaz. Zira, insanlar hatalı olmayı sevmezler bu da muhtemelen, insanın doğal olarak her açıya vakıf olamamasından ve aklının algıladığı şeyin her zaman doğru olduğunu sanmasından dolayı, bakış açısında yanılgıya düşemeyeceğini düşünmesinden kaynaklanır.
İnsanlar genellikle başkalarının aklıyla değil de bizzat kendilerinin keşfettiği sebeplerle daha sağlam ikna olurlar.' diyor Pascal. (www.matematiksel.org)
Kısacası karşıdaki kişinin bakış açısını anlamak ve onun üzerine farklı bakış açılarının var olduğunu göstermek gerekiyor. Doğrudan bu yanlış, bu kesinlikle olmamış, demek muhatabımızın o konuyu kabul edeceği anlamına gelmiyor.
Öğrencilerimizi, birlikte çalıştığımız öğretmenleri, okul idaresini ve iletişim kurduğumuz herkesi yapacaklarımıza destekte bulunmaya, bizimle aynı hedefi paylaşmaya, fikirlerimizi, planlarımızı sürekli kabul ettirmeye gayret ediyoruz şu hayatta. Konuyla ilgili düşüncelerimizin doğruluğunu ve anlaşılırlığını karşıya aktarma işini başardığımız sürece hayat kesinlikle bizden yana olacaktır.
İletişim kurduğumuz dostlarımızın ve diğer insanların ikna edilmesi önemlidir. Ancak böyle başarabiliriz. Bunun birçok yolu olabilir. Muhatabımız nasıl ve nelerden etkilenir, ilgi alanları, hassas noktaları, kırılgan yönleri, geçmişiyle ilgili bazı özel durumlar; İşte bu ayrıntılar bize gönüllerin kapısını aralayacaktır. 
Özellikle de özel okullarda birçok velinin yaptığı hatanın ana sebebi çoğunlukla onların -velilerin- zihinlerinde daha önceden oluşan yanlış bir rol modelden kaynaklanır. O yanlış rol model adeta zihnine yapışmıştır. 
Çocuğun ödev yapmamasını, eksik yapmasını ya da yapamamasını okul idaresine, öğretmene -ki genelde öğretmene- yükler. Böyle yaptığı takdirde kendi başarısızlığını ve eksiklerini, yapmadıklarını ötelemiş oluyor. Güyâ kendisini rahatlatıyor. Aslında birçok veli bunun farkında ancak gerçeklerin ortaya çıkmasını istemiyor ve hataları hep öteliyor, üstünü örtüyor. Bu işin doğrusu tam tersini yapmaktan geçiyor aslında. 
Yani şöyle olmalı, 'Hocam, aslında hata bizimdir. Çocukla hiçilgilenemiyoruz. Şu ana kadar onunla bir sayfa kitap okumuş değiliz. Sadece ona ayırdığımız özel bir vakit hiçolmadı. Çocuğumuza hiçsorumluluk vermedik. Her dediğini aldık. Ona hiçhata yapma fırsatı vermedik. Bir fanusun içinde öylece büyüttük. 
Şimdi de tüm bu eksiklerle yüzleşemiyoruz. Bu bizim hem sosyal hem de ekonomik kariyerimiz için oldukça zor bir durum. 
Bugünden itibaren bu eksiklerimizi sizin de yönlendirmelerinizle gidermeye çalışacağız.' gibi cümleleri kolayca kurabilseler ve bu durumu gerçekten kabullenseler işler oldukça kolay hale gelecektir. Ancak bu öyle sıradan bir iş değil ki hemen kabullensinler. Sonra komşu, elti, savcı, yatı, katı, villası, en pahalı arabası olan sosyal çevre ne der! Maazallah, ipliğimizi pazara çıkarırlar!
İşte tam da ifade ettiğimiz, etmek istediğimiz durum şu: İnsanları doğru davranışa ikna etmek için onların zihnindeki rol modeli bilmemiz gerekiyor. Eğer bu rol model bilinirse ikna etmenin yolları açılır. Hem veli hem de öğrenci açısından işler tere yağından kıl çeker gibi halledilir.
Hatayı kabullenmek işleri kısa yoldan çözer. Öbür türlü yıllar geçer ancak bazı şeyler değişmez. Bir inat uğruna yaşanan ömürler çıkar karşımıza sonuçolarak. Yıllardır eğitimin içinde olduğumuz için bu durumlara yakından şahit oluyoruz. 
Her insan -veli, öğretmen, öğrenci, idareci- yaşadıklarından etkilenir, bütün bu birikimlerden ders alarak karar verir. Bir insan kendince önemli bir karar verirken -geçmişindeki tüm olumsuzluklar dahil- geçmişte yaşadıklarını hatırlar. 
Tıpkı masallarda olduğu gibi bu geçmişte yaşadıklarına yaşamadıklarını da ekler, yani olayları çarpıtarak anlatır ve hafızaya kendi istediği şekilde kaydeder. İşte bu durumda ikna sanatının inceliği devreye giriyor. O öğrenciyi, veliyi tanımak ve ona göre çözüm yolları sunmak gerekiyor. 
İşte tam da burada yukarıda bahsettiğimiz 'olayı, durumu, eksikliği, yanlışı; ' kabul etmenin ve itiraf etmenin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Veli kendisiyle ve çocuğuyla ilgili her türlü eksiğini, hatalarını kabullenip anlatırsa kendisine -aslında öğrenciye- sağlam çözüm yolları sunulabilir. Öbür tülü, 'Körler sağırlar birbirini ağırlar.' durumu devam eder.
Öğretmen buna benzer durumları kim bilir kaçdefa tecrübe ediyor? Öğretmen, velinin, öğrencinin bazen idarenin kararlarını, davranışlarını etkilemeli ve yönlendirmeli. Ancak öğretmenin bu deneyimine maalesef fırsat verilmiyor. Bunu sadece okul için düşünmemek gerekiyor. 
Bir bankaya gittiğiniz zaman her kuralı kabullenip çoğu zaman okumadan imza atıyorsunuz ancak öğretmen bir durumu aydınlatmaya çalıştığında akıl vermeyen yok! Herkes eğitimci, herkes her şeyi biliyor.
Öğretmenin işini yapmasına fırsat verin. Her işinize gelmeyen yerde okul idaresine, öğretmene daha farklı noktalara koşturup durmayın. Bu, işi daha da kötüleştirir. İyi olacak yarayı da kangrene çevirir.
Her velinin, öğretmenin, okul idaresinin yaşadığı güzel-çirkin, olumlu-olumsuz, tutarlı-tutarsız, iyi-kötü, acı-tatlı önemli olaylar vardır. Bu önemli olayları, yıllarca deneyimlemiş kişileri ve kurumları dinleyerek ve en önemlisi de kendi eksikliğimizi kabul ederek çözebiliriz.
Bütün bunları bilerek hareket edebilirsek hem kendimiz ikna oluruz hem de karşıdakini anlamış oluruz. İkna olan insan çok kolay yönlendirilir. İkna olmayan birini tüm dünya bir araya gelse eğitemez. Sadece 'mış' gibi yapar ki o da derde çare olmaz.
İkna olanlar parmak kaldırsın lütfen!