Sanatçı, inancı ile yol yürüyendir. İnandığı yolda disiplinli olarak yürümesi onu farklı kılarken, eserlerini ölümsüzleştirir.

Cinuçen Tanrıkorur, sanatının disiplinini, hayatının her safhasında hal dili olarak benimsediğini ardında bıraktığı 505 beste, yetiştirdiği talebelerle bizlere sunmaktadır. Türk olmaktan gurur duyan, Latinceden Fransızcaya kadar birçok dili akıcı şekilde konuşabilen, duygularını güfteye, düşüncelerini yazıya döken bir entelektüeldir. Mûsikinin her milletin kendi öz kültüründe şekillenen bir duygu-düşünce, her kültürün tarih, inanç ve geleneklerini anlatan kendi mantık, estetik ve semantiği içinde konuştuğu özel bir dil olduğunu söyler.

 Cemil Meriç ile tanışırlar. Kendisiyle uzunca sohbet eden ve solo birkaç bestesini icrâ eden Cinuçen Tanrıkorur’a daha sonra bir kart gönderir. Kartta şunlar yazar: “Canım efendim, alev alev bir sesti bu. Vecdin, sevginin, gönlün sesi. Tutuşturmuyor, aydınlatıyordu. Fecir pırıltısı gibi. Tanımıyordum sizi. Bir akşam zindanımı nura boğdunuz. Sonra da her güzel şey gibi hâtıra oldunuz. Serab mıydınız, gerçek miydiniz? Nerden geliyordunuz? Kadîm ve muhteşem bir medeniyetin enkâz-ı târümârı altında gülümseyen bir kor muydunuz? Zarafetinizle Lale Devri'nin müsahiplerini hatırlatıyordunuz. Belli ki elestbezm'inde tanışmıştık.”

Çinuçen Tanrıkorur'un, dinleyenin ruhunda kelebekler uçuran, ‘’Günaydınım, Narçiçeğim, Sevdiğim’’ bestesi, hüzünlü efsanesi ile yürek titretir. 

Hint Mihracesi’nin, uzun saçlı, zeytin gözlü ve güzel mi güzel kızı vardır.  Adı: ANARKALİ. Anarkali, halktan bir gence âşık olur ve aşklarını  mutlulukla noktalamak için Mihrace’den kızını isterler. Fakat kurallara göre bir prensesin halktan biriyle evlenmesi yasak hatta imkânı yoktur. Halkın ileri gelenleri Mihrace’ye giderek sevenleri birbirinden ayırmamalarını ister.  Mihrace kızını vermemekte kararlıdır. Birbirlerine delicesine âşık olan gençlerin aşkları çığ gibi büyüyüp, halk arasında dilden dile dolaşmaya başlar. Mihrace bu durumun karşısında kızı Anarkali’nin saraydan çıkmasına izin vermez.

 Ölürcesine bir sevda ile birbirlerine âşık olan gençler gizlice buluşmaya başlarlar. Bu işin olmayacağını ve kaçmaktan başka çareleri kalmadığına karar verirler. Güzel Prenses Anarkali bir gün bohçasını toplayıp saraydan uzaklaşır. Bu durumu hemen fark eden Mihrace askerlerine âşıkların yakalanmaları için emir verir. Mihracenin askerleri aramaya başlarlar ve âşıklar fazla uzaklaşmadan yakalanırlar. Kızgın Mihrace, kızıyla beraber kaçan genci zindana mahkûm eder. Kızı Anarkali’nin cezasını daha gaddarca verir ve Anarkali’yi  diri diri sarayın bahçesindeki duvarın dibine gömer. Bir süre sonra kızın gömüldüğü duvarın yüzünde narçiçekleri açmaya başlar. Prensesin gömüldüğü yerde, her bahar narçiçekleri açar.

 “Anarkali”, Hint dilinde “narçiçeği “ demektir. Bu efsanenin “narçiçeği”, Fevzi Halıcı'nın ünlü güftesine ilham, Cinuçen Tanrıkorur'un da udunun tellerinde hayat bulur, Kürdîlihicazkâr şarkıya dönüşür.

Fiziki olarak dünyayı  terk etmek ölüm gibi kabul görse de insanın adı anılmadığı, eserleri unutulduğu gün gerçek anlamda dünyayı terk etmiş olur. Cinuçen Tanrıkorur vesilesiyle, ölümsüz eserleriyle yaşayan tüm değerlerimize sonsuz saygı ve rahmetle.