'Kimseye çiçek bahçesi vaad edemem artık. İsteyen olursa beraber ekeriz. Eskidendi o her şeyi sırtladığım günler. Artık çaba görmediğim her yerden uzaklaşıyorum.' Şebnem Ferah`a ait olduğu söylenen bir alıntı.
İnsanlara, hak etmeden bir şeyler verdiğinizde asla kıymeti bilinmiyor. Yardım istenilmeden yapılan yardımın da bir kıymeti olmuyor. Zorla güzellik olmuyor yani anlayacağınız.
Çok hoşuma giden bir söz vardır: 'İnsanları gelişmesi için zorlayabilirsiniz ancak kimseyi zorla geliştiremezsiniz.' Kişinin kendisi istemediği müddetçe asla o kişiyi geliştiremezsiniz. Bu gerçeği yıllar sonra da olsa bizzat deneyimlerimle idrak ettiğim için mutluyum.
Öğretmenlerin mesleki gelişim çalışmaları
Mesleğim ve yapmış olduğum yöneticilik gereği yıllardır öğretmenlerin, öğrencilerin ve ebeveynlerin eğitimi ve gelişimleri için çaba harcıyorum. Özellikle öğretmenlerin mesleki ve kişisel alanda kendilerini geliştirmeleri için birbirinden etkili hizmet içi eğitimler, seminerler, kurslar, çalıştaylar, sempozyumlar, söyleşiler, toplantılar organize etmeye çalıştım yıllarca. Bu eğitimlerde şunu fark ettim. Bazı öğretmenler eğitimleri kendi gelişimleri için bir fırsat olarak gördüler ve eğitimler sayesinde kendilerini geliştirdiler bazı öğretmenler ise bu eğitimlere zorla katıldılar, eğitimlerde isteksiz davrandılar. İsteksiz, okul idaresinin zorlamasıyla katılım sağlayanlar bu tür çalışmaların bir zaman kaybı olduğunu ve gereksiz olduğunu söyleyerek, hiçbir şekilde bu eğitimlerden yararlanma yoluna gitmediler.
Öğrenme ile öğretmek arasındaki en temel fark da burada gizli. Öğrenme kişinin kendi isteğiyle olur, öğretme ise dışarıdan yapılır. Kişi istemezse ona asla bir şeyler öğretemezsiniz.
Yönetici olarak çoğu zaman bu gerçeği görsek de bilsek de kabullenmek zor geldiği için ve içlerinde az da olsa düzenlenen seminerlerden fayda görenler olabilir düşüncesiyle bu eğitimleri düzenlemeye devam edegeldik.
Şimdi dönüp baktığımda ise keşke bu eğitimleri gönüllülük esasına göre yapsaydık diye düşünüyorum. Gerçekten ihtiyacı olan, öğrenmek isteyen, gelişmek isteyen öğretmenlere yönelik olarak düzenleseydik çok daha verimli olabilirdi.
Şöyle bir çıkarımda bile bulunabilirim: Kendini geliştirmek isteyen, idealist bir öğretmen her şartta kendini geliştirir. Her türlü eğitimi, kursu arar bulur. Okur, araştırır, sorar. Sizin onlar için bir şeyler yapmanıza gerek bile yoktur, yol verin yeterlidir. Gelişime kapalı olan öğretmenler için, öğrenmek istemeyenler için de ne kadar çaba harcarsanız harcayın bir katkı sağlayamazsınız. Öğrenmek istemediği müddetçe hiçbir hizmet içi eğitim ona anlamlı gelmez, dikkatini çekmez, beğenmez. Her eğitime bir eleştirisi vardır. 'Bildiğimiz şeyler, zaten yaptığımız şeyler, ne gerek vardı' der.
Öğretmenlerin mesleki gelişimleri ve hizmet içi eğitim konusunda Amerika`da yapılan uzun süreli bir araştırma raporunda okumuştum. Bir bölgenin tüm öğretmenlerine 12 yıl boyunca bir program dahilinde düzenli eğitimler veriliyor. Bölgenin eğitim seviyesini ve başarı düzeyini artırmak için çok büyük bir bütçe ayrılarak yapılan bu hizmet içi eğitimlerin sonunda başarının çok da artmadığı görülüyor. Bu çalışmaya sponsorluk yapan kuruluşun sonuçraporundaki şuna benzer ifadeler dikkatimi çekmişti: Bir öğretmenin iyi bir öğretmen olup olmayacağı mesleğinin başında, ilk yıllarda büyük oranda belli olmaktadır. Bir öğretmen nitelikli ve idealist ise bunu işin başında belli etmektedir. Değilse siz ona ne kadar eğitim, destek, kurs verirseniz verin çok da bir şey değişmiyor. O yüzden işin başında iyi, nitelikli öğretmenlerle yola çıkmak çok daha iyi sonuçlar veriyor. Zamanınızı iyi öğretmen bulmaya, seçmeye ayırın. Mesleki gelişime, hizmet içi eğitimlere ayrılan bütçeyi de iyi öğretmenlere ve okulların diğer ihtiyaçlarına ayırabilirsiniz. Vaktinizi ve bütçenizi öğretmenlerin hizmet içi eğitimlerine harcamayın diyordu.
Hak vermemek mümkün değil bu cümlelere. Şahsi gözlemlerim de bu sonucu doğrulamaktadır. Bunca yıl nice gençöğretmenler tanıdım. Daha mesleklerinin ilk yıllarında olmasına rağmen çok iyi iş çıkarıyorlardı. Öğrenme konusunda çok isteklilerdi. Çevresindeki herkesten özellikle de etkili öğretmenlerden yararlanma konusunda çok gayretlilerdi. Düzenlenen seminerlere çok istekle katılırlar ve okul idaresine birçok konuda öneride bulunurlardı. Bunun tam aksini de gördüm, yılların tecrübeli öğretmenleri olmasına rağmen öğrenme konusunda isteksiz, heyecansız, değişime kapalı öğretmenlerdi. Yıllardır aynı işi tekrar ediyor olmalarının dışında yeni öğretmenlerden farklı ya da artı bir özellikleri yoktu. Hatta yeni öğretmenlerin mesleki heyecanları ve şevki çok daha yüksek olabiliyordu. Elbette öğrenme şevkini her zaman diri tutan tecrübeli öğretmenlerimiz de yok değildi ama onların sayısı genel içinde çok azdı desem yeridir.
Bu anlatılanlarda hareketle okullarda öğretmenler için düzenlenen hizmet içi eğitim çalışmalarına tamamen karşı olduğum, verimsiz bulduğum anlaşılmamalıdır. Hizmet içi eğitim faaliyetlerinin bir dönemde değil de bütün yıla dağıtılarak, ihtiyaçları dikkate alarak ve gönüllülük esasına göre düzenlendiği takdirde yararlı olacağı kanaatindeyim.
Netice itibariyle bu deneyimlerden sonra şunu ifade etmemde fayda var ama: Hiçkimseye çiçek bahçesi vaat etmeyi düşünmüyorum ancak isteyen olursa onlarla birlikte ekebiliriz. Artık çaba görmediğim, istek, arzu görmediğim her etkinlikten her yerden uzak durmayı istek, arzu ve çaba gördüğüm yerde ise sonuna kadar varım demeyi düşünüyorum. Yapabilir miyim onu elbette zaman gösterecek. Ama en azından denemeye değer.