Avrupa’nın geçmişinde olduğu gibi, geleceğinde de İstanbul vardır. İstanbul’un bütün dünya için, iki kıta ve iki deniz arasında, çok büyük bir önemi, çok büyük bir görevi vardır. Tarihin her döneminde Asya'dan Avrupa’ya, Avrupa’dan Asya’ya giden bütün yollar İstanbul’dan başlamıştır, İstanbul’da buluşmuştur. Geçmişte İstanbul Avrupa’nın kültürünü etkilemede Roma’dan geri kalmamıştır, gelecekte de Washington’dan geri kalmayacaktır.
Birinci Dünya Savaşı Türklerin, İkinci Dünya Savaşı da İngilizlerin, Fransızların, Almanların büyük devletlerinin sonu olmuştur. Avrupa ülkeleri, Amerika, Rusya ve Çin karşısında, üretim üstünlüklerini korumak için, yeniden yapılanarak, Büyük Avrupa çatısı altında ekonomik, siyasal, kültürel güçlerini birleştirmişlerdir. Fransa’nın ve Almanya'nın öncülüğünde, Brüksel’de son yüzyılların en büyük güç birliği sağlanmıştır.
İstanbul dünyanın en çok parçalanan kıtasında, uzun ve zorlu bir süreç sonucu, güçlerini birleştiren ülkeler topluluğunun ana kültür başşehirlerinden biridir. Avrupa’nın önde gelen tarihi şehirleri kadar, korunmasa da İstanbul güzellikte, Paris'ten, Londra'dan, Berlin'den geri kalmaz. “İstanbul’da her saat bir sanat eseri gibi güzeldir” diyen Ahmet Hamdi Tanpınar, “Huzur”da İstanbul’un romanını yazmıştır. İstanbul’un güzelliğine aşık olanlar, İstanbul’da yaşamayı, Avrupa’nın bütün şehirlerinde yaşamaktan üstün görürler.
İstanbul benzeri Anadolu insanının elinde, yüzyılların içinde oluşan şehirler, Maurice Münir Cerasi'nin “Osmanlı Kenti” kitabında anlattığı gibi: “Mimari ve doğanın iç içe girişi, su öğesine ve ağaçlara karşı derin saygı, geniş alanlara yayılmış içi kaynayan çarşılar, uyumsuz ve zıt parçalardan inşa edilmiştir.” Türkler Buhara’dan Saraybosna’ya kadar uzanan geniş kültür coğrafyalarında, merkezle çevrenin bir büyük cuma camisiyle bütünleştiği, tarihin en güzel şehirlerini kurmuşlardır.
Ahmet Haşim’in gözlemleriyle, Avrupa’nın birbirine benzeyen şehirleri arasında İstanbul, Türk ve İslam kültürünü bütün zenginliğiyle yansıtan eşsiz bir tablodur. Kültürlerin savaştığı bir dünyada İstanbul, Avrupa’ya ayrı bir renk ve ayrı bir tat kazandıracaktır. İstanbul’da kimsenin kültürü küçümsenmediği gibi, kimse de kültürünü değiştirmeye zorlanmaz. Türklerin elinde İstanbul, korkunun değil ümidin, nefretin değil sevginin şehiri olmuştur. Kültür hazinesi şehirler, ülkelerinin barış anıtlarıdır, barış elçileridir.
İstanbul’un kültürel zenginliği, herkesin kültürü kendinedir, zorla güzellik olmadığı gibi, zorla inanç da olmaz, anlayışından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden Anadolu’da, İstanbul'un Türkiye’den daha büyük ve daha etkili olduğuna inanılır. Sınırların ortadan kalktığı bir Avrupa’da, İstanbul’un değerlerini Batı dünyasına, tek başına İstanbul taşıyacaktır. Kültürlerin rüzgarsız dalgalanan bayraklarını, dünyanın her yerine şehirleriyle birlikte, edebiyatçıları taşırlar.