Asya’nın merkezinden, Avrupa’nın merkezine doğru, dünyayı yedi renkli gökkuşağı gibi kucaklayan Türk topluluklarının mayası sevgiyle yoğrulmuştur.

Buhara’dan Bursa’ya, sevgiyle donanan, bilgelerin olmadığı bir dünya, Türk Dünyası olmaz. Türk dünyasının bilgeleri, sevmenin, sevilmenin, sevilen insanlara benzemenin, Allah sevgisinde yok olmanın, en güzel örneklerini vermişlerdir.

Sevmek ve sevilmek, bir bütünün ayrılmaz iki yüzüdür. İnsanlar tarafından sevilmek istenenlerin, insanları sevmesini öğrenmeleri gerekir. İnsanlar yaratılanları Allah için, sevmesini öğrenmezlerse, gönül olgunluğuna giden yolun, haritasını bulanları bulamazlar. Allah’ın sevgisinde yok olanların, halkasına katılmadan, insanların gönüllerinin sevgiyle dolması, çevresine sevgi saçması mümkün değildir.

Sevmesini öğrenmek uzun soluklu bir süreçtir. Çevrelerine sevgi saçanların, bir mıknatıs gibi, oluşturdukları çekim alanı içinde, insanların bir yandan seven gönül, bir yandan da veren el olmayı öğrenmeleri, büyük bir hız ve yoğunluk kazanır.

İnsanlar birbirlerini dinleye dinleye, birbirlerine sora sora, hem seven gönüller, hem de veren eller olmayı öğrenirler. Sevdiklerinden vermesini bilmeyenler, insanların sevgisini kazanamazlar. İnsanların gönüllerinin, güçle açılmayan kapıları, veren ellerle sonuna kadar açılır.

 İnsan bedeninde kan, nasıl bir işlev yükleniyorsa, sevgi de toplum yapısında aynı işlevi yüklenir. Kanda alyuvarların azalmasının, bedene zarar vermesi gibi, toplumlarda sevginin azalması da, insanlara zarar verir.

İnsanlar bir arada yaşamasını, karşılıklı saygı ve sevgi içinde, ellerinde olanları paylaşarak öğrenirler. Yirmi birinci yüzyılın cahilleri, okuma yazma bilmeyenler değil, sevme ve saymasını bilmeyenler olacaktır.

Kant etiği “Her türlü yarardan vazgeçme” olarak tanımlamaktadır. Kant’ın etik için yaptığı tanım, sevgi için de geçerlidir. Sevmek sevilenden hiçbir yarar ve karşılık beklemeden sevmektir. İnsanlar birbirleri bir yarar sağlamak için değil, bir gönül kazanmak için severlerse, Allah’ın sevgisini de kazanırlar. Allah sevgisini kazananlara, gökyüzü zenginliklerinin kapılarını açar, bilinmeyen dünyalar, insanların ayakları altına serilir.

İnsanlık tarihinde, John Hick’in vurguladığı gibi: “Geçmişle geleceğin ortalamasını almak mümkün değildir”. Dün gitmiş yarın gelmemiş, bugün dün ile yarının ortalaması değildir.

Toplumlarda sevenler ve sevilenler, geçmişte ya da gelecekte olanlar değil, tutum ve davranışlarıyla, hem geçmişe hem geleceğe dokunarak, her ikisini de bugünde buluşturanlardır. Onlar insanların gönül dünyalarında olduğu kadar, akıl dünyalarında da sevgi fırtınaları estirirler.