Herkesin birbirleriyle iletişimde olduğu dünyada, küçük bir iyilik etkilerinin ne olacağı kestirilmeyen, büyük dalgalanmalara yol açar.
İnsanların iyilik yapma güçleri ne kadar artarsa, iç ve dış dünyaları o kadar zenginleşir. Dünyada başarılar iyilikleri değil, iyilikler başarıları büyütür. Her insan düşünmeyi düşünerek, üretmeyi üreterek, vermeyi vererek, iyilik yapmayı iyilik yaparak öğrenir. İyilik yapma sevgisi durduğu yerde durmaz, çevresini dönüştüre dönüştüre büyür.
Temelleri Buhara’da atılan, Bursa’da büyüyen, İstanbul’da meyva veren kültür, gücünü iyilikleri sürekli büyütmesinden alır. Bunun için Anadolu’da yarım elmayla da olsa, gönül almaya büyük önem verilir. Bu bağlamda atılan her adımın etkileri, kişisel alandan kamusal alana doğru, dalga dalga genişleyerek devam eder.
İnsanlar iyilik yaparak dünyayı Cennet’e, kötülük yaparak Cehennem’e dönüştürürler. Bu yüzden İlk Peygamber’le başlayan, Son Peygamber’le tamamlanan “Vahiy Kültürü”nde, iyilikleri büyütmede, kötülükleri küçültmede yarışma özendirilir. İnsanlar birbirleriyle iyilikte yarışa yarışa, hayatın yaşanırlığına önemli katkılarda bulunurlar.
İyilik sevdalısı insanların güçleri, çevrelerinde halkalanan insanların çokluğundan kaynaklanır. Onlar Anadolu erenleri gibi, nerede olurlarsa olsunlar, çevrelerinde geniş çekim alanları oluştururlar. Onların kapılarına gelenler, elleri boş geri dönmezler, sofraları herkese açıktır, kim olursa olsun her gelen, kendisine bir yer bulur.
İyilik peşinde koşan insanlar, çevrelerinde halkalanan insanlara el açanlar olmaya değil, el açılanlar olmaya yönlendirirler. Onlar bir fincan kahvenin, bir bardak çayın kırk yıl hatırının olduğunu bildiklerinden, kahvelerini de, çaylarını da yalnız içmezler. Ve insanların gözlerinden uzak olanların, gönüllerinden de uzak olacaklarını bilirler.
Dünyanın her yanında iyilik sofralarının etkileri, sofralara uzanan ellerin sayılarının, karesiyle doğru orantılı olarak artar.