Diş hekimliği ile ilgili çalışmalar insanlığın var olduğu günden bu yana binlerce yıldır kesilmeden sürüyor.
lk olarak M.Ö. 7000 yıllarında şu an Pakistan olarak bildiğimiz önceden ise Baluchistan adı verilen bölgede yapılan kazılarla taş-çağı toplumlarına ait çürük diş maddesini çıkarabilmek için çakmak taşı ile birlikte kullanılan kavisli tahta deliciler tespit edilmişti. Bunun haricinde Mısır, Çin, Mezopotamya’ya ve Güney Amerika toplumlarında da milattan önceki dönemlere ait diş hekimliği ile ilgili bazı çivi yazıları, araç ve gereçler bulunmuştu.
Yaklaşık 9 bin yıllık geçmişi olduğunu varsaydığımız diş hekimliği çalışmalarının bağımsız bir meslek haline gelebilmesi tarih öncesi ve sonrası pek çok evreden geçtikten sonra ancak 18. yüzyıl dönemlerine rastlanıyor. Mesleğin bir bilim olarak çağdaş anlamda öğretilmeye ve uygulanmaya başlaması ise 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşmişti. 20. yüzyıl ise her alanda olduğu gibi dişhekimliğinde de büyük bir teknik ve teknolojik gelişimin yaşandığı dönem olmuştur.
Tarihin bilinen ilk diş hekimi olan hesi-re döneminde tıbbın beşiği olan Antik Mısır topraklarından çıkmadır. Bununla birlikte Hesi-re sadece diş hekimi değil aynı zamanda krallığın bekçisi gibi 13 resmi unvana sahip oldukça yetkin bir hekimdi. Buradan da anlıyoruz ki o dönemde diş hekimliği ayrı bir alan olarak değil hekimliğin bir dalı olarak kabul görüyordu.
Diş hekimliği çalışmalarında hatırı sayılır gelişmeleri kaydeden ilk toplum olan mısırlılar gerek Papirüsler ve gerek Hiyerogliflerle diş hekimliği alanında katettikleri mesafeyi günümüze aktarmışlar.
Protetik dişhekimliği ile de ilgilenen Mısırlılar’ın bu konudaki ilk örneklerleri gizeh yakınlarında M.Ö. 2.500 yılına ait bir mezarda bulunmuştur. Bu örnek birbirine altın telle bağlanmış alt sol ikinci ve üçüncü büyük azı dişlerinden ibarettir. ama bu splintin gerçekten tedavi amacıyla mı yoksa estetik nedenlerden dolayı mı uygulandığı henüz tam bir kesinlik kazanmamıştır.
İSLAM COĞRAFYASI ÖNEMLİ HEKİMLER ÇIKARDI
İslâm coğrafyası’nda ilk fetih yıllarında dini kurallar çerçevesinde dişçilik Arap Yarımadası’na yerleşmiştir.
635 yılında Halife Hazreti Ömer’in bedevi kabilelerini birleştirmesinden sonra Müslümanların dünya politikası, kültürü ve öğrenimi değişmiş, Abbasiler devrinde ise fen ve tıp alanında yenilikler ve ilerlemeler ortaya konmuştur. 7-15. yüzyıllarda diğer bilim dallarında olduğu gibi dişhekimliğinde de önemli gelişmeler kat eden İslâm coğrafyası razi, İbni Sina, Ebu Kasım Zehravi ve Ali-İbn-Sahl, Rabban at- Tabari gibi hekimler çıkarmıştır.
İBN-İ SİNA ÇIĞIR AÇTIRDI
İbn-i Sina diş tedavisi ile ilgili pek çok şey yazmıştır. dişleri temiz tutmanın önemini, dişağrısının nedeninin dişin içindeki sıvıların basıncının neden olduğunu, dişin delinerek bu ağrının giderilebileceğini belirtmiştir. Diş ağrısı için narkotik etkili bazı ilaçlar ve otlar kullanmış, çene kırıkları için altın tellerle stabilize edilmesini önermiştir. Ağrı duyusunun tiplerini tanımlamış, ağrı kontrolü ve fizyolojisinin temelini atmıştır. Kanun adlı eseri tıp alanında kendinden önce gelen bilgi birikimini içerdiği ve kendi gözlem ve uygulamalarının ışığında hazırladığı orta çağ tıbbının yapı taşlarından biridir.
Ebu Kasım Zahravi ise dişeti hastalıkları, ağız hijyeni, tekrarlayan enfeksiyonlarda koterizasyon hakkında bilgilere yer vermiş, dişlerin çekiminin mümkün olduğunca geciktirilmesini, çekim gerektiğinde dişetinin dişten iyice ayrılarak, forseps dişin çevresine iyice yerleştirilerek çekilmesi gerektiğini belirtmiştir. Doğal dişlerin önemini kavramış, yanlış çekim yapmamak için teşhiste çok dikkatli olunması gerektiğini vurgulamıştır. Sallanan dişlerin sağlam dişlere bağlanması gerektiğini, bunun için altın tel kullanılması gerektiğini, kaybolan dişlerin yerine sığır kemiğinden yapılmış dişlerin konabileceğini, travma sonucu düşen dişin tekrar alveole yerleştirilebileceğini belirtmiştir. Bununla diş tedavisinde diştaşı oluşumunu göz önünde tutan ilk hekimdir.
ORTAÇAĞA DİŞ HEKİMLİĞİ
Ortaçağ dönemi Avrupa’sında bu zamanlarda önemli bir gelişme sağlanamamıştı. Bu dönemde avrupa’da rastladığımız en önemli kişi ünlü cerrah Guy de Chauliac’ın 1363’te yazdığı “Chirurgica Magna” adlı kitabı Fransa’da büyük ün kazanmıştır. “Dentista” terimi ilk kez bu kitapta kullanılmıştır. Bu kitaptaki dişhekimliği konuları daha önce sözü edilen İslâm bilim adamlarından alınmıştır. Bu dönemin bir başka ünlü ismi ise Giovanni D’arcoli’dir. Diş çekiminde kullanılmasını önerdiği “pelikan” adı verilen aletlerin tasarımını yapmıştır. Ayrıca kök çekimleri için de ince uçlu davyerler önermiştir. arcoli çürük kavitelerini asitle dağladıktan sonra altın yapraklarla doldurmuştur.
İLK İMPLANTI MISIRLILAR YAPTI
Araştırmalara göre ilk diş implantları, M.Ö. 2500 yıllarındaki eski Mısır’a dayanıyor. Bu ilk implantlar çoğunlukla diğer dişleri sabitlemek, dekoratif olmaktan ziyade kullanım için yapıldı ve altın tel kullanıldı. Birkaç bin yıl sonra, Etrüskler öküz kemikleri ve altın şeritler kullanarak ve yedek dişler üretiyorlardı. Fenikeliler de benzer bir yöntem kullanıyorlardı. Fakat onların ürettikleri dişler, fil dişindendi. Mayalar ise implantları için deniz kabuğu kullanıyorlardı. Üçüncü yüzyılın başlarından kalma bir Fransız bölgesinde yapılan bir kazı sırasında bulunan bir iskelette, çene içine sıkıca yerleştirilmiş demir bir iğne bulundu. LiveScience, bu bulgudan yola çıkarak, antik Keltlerin kendi diş implantlarına sahip olduklarını söylüyor. Bilim insanları bu tür bir implantın sadece işlevsel değil aynı zamanda da dekoratif olduğunu düşünüyorlar.
OSMANLI TIBBINDA AĞIZ VE DİŞ BAKIMI
Osmanlı tıbbından günümüze intikal eden tıp yazmalarında ağız-diş bakımı için diş tozu, gargara terkipleri yanında dişlerdeki renk değişimlerini yok etme, diş kirlerini temizleme, beyazlatma, parlatma ve ağız kokusunu önlemek için çeşitli formüllere yer verilmiştir.
Bunlar, çeşitli maddeler eklenip çıkarılarak yüzyıllarca kuşaktan kuşağa geçmiştir.
Dişlerin fiziksel temizlik için misvak ve hilal kullanılması önerilmiştir. Avrupa’daki gelişmeler Osmanlı tıbbını da etkilemiş, 19. yüzyıldan itibaren Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde üretilen ağız-diş bakım ürünleri İstanbul’da satılmaya başlamıştı.
Ağız kokusunu gidermek ve diş eti çukurlarını doldurup sağlamlaştırmak üzere: 5’er dirhem sarı helile (helile ağacı meyvesi), ılgın yemişi, nar kabuğu, 3’er dirhem tuz, topalak, çöven otu, 2’şer dirhem od ağacı, kurfe (tarçın), karanfil, kızıl gül, yanmış arpa ve 10 dirhem halis çini parçasını yumuşak dövüp kullanırdı.
Ağaçtan kesilen çubuğun bir ucundaki kabuk 1-2 cm uzunlukta soyulur. Soyulan kısım bir süre suda bırakılarak yumuşatılır. Ardından hafifçe dövülerek ucundaki lifler meydana çıkarılır. Eskiden İstanbul’da fırça haline getirilmek suretiyle hazırlanmış misvakları tablalara koyup ev ev dolaşarak satan misvakçılar vardı.
MODERN DİŞ HEKİMLİĞİ
Modern diş hekimliğinin temelleri 18. yüzyıl sonrası dönemde Avrupa’da ortaya atılmıştır. O dönem Avrupa’nın en gelişmiş ülkesi olan fransa’da bu konuda önemli adımlar atılmıştır.
Kendisi de bir Fransız bilim insanı olan Pierre Fauchard modern diş hekimliğinin kurucusu olarak adlandırılmaktadır. 1723’de yazmış olduğu cerrah dişçiler ve diş tedavisi üzerine yazılan tez isimli kitabı 1728’de basılmıştır. İki cilt ve 863 sayfa olan bu kitap dişhekimliği ile ilgili en önemli kitaptır. Dişhekimliğinin bütün alanları bu kitapta işlenmiştir. Fikir ve uygulamalarının birçoğu bu gün dahi geçerliliğini kaybetmemiştir. Süreç içerisinde katedilen mesafe ve yaşanan teknolojik gelişmeler ile diş hekimliği, 18. yüzyıldan sonraki dönemde hekimlikten ayrı bir iş kolu olarak görülmüş ve ayrı bir uzmanlık alanı olarak çalışmalar ortaya konmaya başlanmıştır.