Avrupa’daki Türkler, Hristiyan ülkelerle Müslüman ülkeler arasında, bir köprü olma yanında, iki dünyayı birbirleriyle buluşturma, kucaklaştırma ve kaynaştırma işlevi yükleneceklerdir.

Kuzey Türkleri Tatarlar, binli yıllardan beri, Avrupa topraklarındadırlar. Almanlar Slavlarla, Slavlar Tatarlarla iç içe yaşamışlardır. Anadolu Türkleri, Ermenilerle, Rumlarla, Araplar İspanyollarla, yüz yıllarca el ele vermişlerdir. Müslümanların Avrupa topraklarında, bin yılı aşan tarihsel geçmişleri vardır. Avrupalılar varlıklarını, İspanya’da ki Müslümanların, Hristiyanların, Yahudilerin yüzyılların içinde oluşturdukları, bilgi ve bilgelik birikimine kazandırdıkları, yeni açılımlara borçludurlar.

Avrupa kültürü, Yunan, Roma kültüründen etkilendiği kadar, Türk, Arap, İran kültüründen etkilenmiştir. Avrupa kültürünün kaynağında, Müslümanların düşünce ve eylem hazineleri vardır. Bilim tarihçisi George Sarton, Türk dünyasının büyük bilgini Biruni için, “Felsefede, Matematikte ve Coğrafyada bütün çağların en büyük düşünürü” demektedir. Biruni çok yönlü bir düşünürdür, Felsefe, Matematik, Farmakoloji, Tarih ve Astronomide öncü ve önemli çalışmalar yapmıştır. Kopernik’ten yıllarca önce güneş sistemini şaşırtıcı bir doğrulukla açıklamıştır. Gazneli Mahmut ile Hindistan seferine katılan Biruni, dünyada Hint kültürüne ilişkin, ilk kapsamlı araştırmayı yapmıştır. Yirmi birinci yüzyılın ilk yarısında, Avrupa’daki Müslümanların sayısı elli milyonun üzerine çıkacaktır. Bu yüzden iki binli yıllarda, Avrupa ülkeleriyle Müslüman ülkelerden daha çok, Avrupa ülkeleri içindeki Hristiyanlarla Müslümanların birbirleriyle çatışmaları yaşanacaktır. Çatışmaların önlenmesi, bütün Avrupa ülkelerinin, Müslümanları yabancılar olarak değil, birlikte yaşamak zorunda oldukları yeni Avrupalılar olarak görmelerine bağlıdır.

Avrupa’da yaşayan Müslümanlara karşı takınılan olumsuz tavırlar, iki dünya arasında ekonomik ve kültürel ilişkileri, aksatacak boyutlara ulaşmaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla düşmansız kalan Batı dünyası, Atlas Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na kadar uzanan İslam dünyasını, kendisine yönelen büyük tehdit olarak görmektedir. Batı dünyası Çin ve Hint dünyasından daha çok, İslam dünyasından korkmaktadır. Müslümanlar Avrupa için, bir tehdit değil, bir fırsattır, bir ortaktır.

 Türkiye başta olmak üzere, Avrupa’nın İslam dünyasını yanında ya da karşısında bulması, her şeyden önce ülkelerindeki Müslümanlara karşı, gösterdikleri tutumlara ve davranışlara göre belirlenecektir. Altmışlı yıllara kadar Avrupa’dan İslam dünyasına göç, İslam dünyasından Avrupa’ya olan göçten çok daha fazla olmuştur.

İki binli yıllarda ise Avrupa ülkelerinde yabancıların oranı yüzde yirmileri bulacaktır. İslam üç büyük Avrupa ülkesinde, çoktan ikinci büyük din olmuştur. Avrupa tek birlik, tek kıta, çok din, çok dildir. Avrupalıların ortak bayrakları, ortak marşları, ortak günleri vardır. Brüksel şemsiyesi altında, bir örnek araba plakası, bir örnek kimlik kartı bulunmaktadır. Avrupa’da ülke sınırı bilmeyen, kendisini Kurtuba’da ya da Sofya’da doğmuş, bir Avrupalı olarak gören, yeni bir A kuşağı yönetime gelmektedir. Onlar için Avrupa demek, Brüksel demek, ortak kültür demektir, ortak değer demektir.

Müslümanların Avrupa’daki varlıkları, Tarık Bin Ziyad’la başlamıştır.  İslam dünyası olmadan, ortak Avrupa olmaz. Avrupa’nın temelinde İslam vardır. Müslümanlar Hristiyanların, önünde ya da arkasında değil yanındadırlar. İslam İbrahimi dinlerin, hem en sonda geleni hem de en başta olanıdır.