Bazen kitabın ortasından konuşmayı, yazmayı seviyorum. Uzun uzun girizgah yapmayı gereksiz görüyorum.
Bir yönetici bir kurumu uzun süredir çok büyük bir başarıyla yönetmiş oluyor ya da bir çalışan bir projeyi çok büyük bir özveriyle sürdürüyor. Günün birinde bir bakmışsınız çok basit bir mesele yüzünden ya da kişisel hırslar yüzünden yıllardır işini başarıyla yürüten kişi kurumdan ayrılmak zorunda bırakılmış. Üstelik; bu ayrılma süreçleri de çok çirkinleşebiliyor bazen.
Netice itibariyle çalışan bir şekilde kurumla yollarını ayırmış oluyor. İlk etapta bu kopuş bir kayıp gibi algılanmıyor, hatta “iyi oldu, zaten gereğinden fazla maaş alıyordu, yeterince çalışmıyordu” gibi yorumlar bile yapıyor ayrılan ya da gönderilen kişi hakkında.
Olaylara sadece sonuçodaklı bakılıyor. Yöneticinin performansı sadece sayılar, cirolar üzerinden değerlendiriliyor. Yıllardır işini başarıyla yürüten kişinin başarısının ardındaki unsurlar, işin detayları, sırları hiçmerak edilmiyor. Olayın perde arkasına, kılcal damarlarına bakılmıyor. Süreçler görmezden geliniyor.
Özellikle eğitim, sağlık gibi sektörlerde yönetimsel süreçlerin ve insan psikolojisinin çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. İnsan insana ilişkinin çok önemli ve belirleyici olduğu alanlarda yönetimsel süreçlerin çok iyi organize edilmesi gerekir. Tüm süreçlerde insan psikolojisinin dikkate alınması gerekir. Yöneticinin bir bakışı, bir sözü, bir selamı, bir kararı, bir sorusu, bir iması tüm süreci etkileyebilir. Bir yönetici vardır; kurumu dolaşmaya çıktığında herkes kaçacak yer arar, kimse onunla muhatap olmak istemez, olsa bile son derece resmi davranır. Sorularına gerçekçi, samimi cevaplar alamaz. Bir yönetici de vardır; kurumu dolaşmaya çıkmasından herkes mutlu olur, çalışanlar onunla konuşmak ister, çay, kahve ikram etmek ister, muhabbet etmek ister, çalışmalarını anlatmak ister, hal hatır sorar.
Çalışanlarıyla, ekibiyle olumlu bağlar kurabilmiş bir yöneticinin bir sorusu, bir sözü, bir geribildirimi, bir selamı, bir onay sözü, bir takdiri, bir teşekkürü, bir mesajı çok motive edicidir bazen.
Burada, “ikisi de yönetici, sonuçta kurumu yönetiyorlar” diye düşünülmemelidir. Yönetimden yönetime çok fark vardır. Sadece sonuçodaklı düşünüldüğünde süreçler ıskalanır ve başarılı, sevilen yöneticinin başarısının sırrı anlaşılmaz. Başarının sırrı anlaşılmadığı ve iyi analiz edilmediği için de alınan kararlar kurumu hızlı bir şekilde küçülmeye, kapanmaya doğru sürükler.
Konuyu çok iyi özetleyen bir hikaye anlatılır:
Yıllar önce ünlü bir kasabada büyük bir fabrika kurulmuş.
Fabrikanın başına daha önceki başarılarından tanınan bir genel müdür getirilmiş.
Fabrika kısa bir süre sonra çok güzel gelir getirmeye başlamış.
Günden güne kar etmiş.
Bir yılın sonunda yönetim kurulu üyeleri kâr ve zarar hesaplarını incelerken, fabrika müdürünün aylığına takılmışlar ve bu ücretin yüksek olduğunu düşünmüşler. Üstelik; genel müdür çok çalışkan da değilmiş.
Şirketin sahipleri onu odasında, elleri başının arkasında camdan dışarı bakarken bulurlarmış.
Arada bir fabrikaya iner, işçilerle sohbet eder ve odasına geri dönermiş.
Yönetim kurulu toplanmış, daha fazla kar yapabilmek adına, daha düşük maaşa ve daha çalışkan bir genel müdür getirmeye karar vermişler.
Nasıl olsa fabrikada her şey yolunda imiş.
Çok da düşük maaşla ve çalışkan yeni bir genel müdür getirmişler.
Müdür erkenden işe geliyor, akşam geç vakitlere kadar çalışıyor, odasına neredeyse hiççıkamıyormuş.
Patronlar mutlu, mesut yeni kârları beklerken, aradan birkaçay geçmesine rağmen bazı aksilikler meydana gelmiş.
Üçaydan sonra yönetim kuruluna gelen imalat istatistiklerinde dikkati çekecek kadar bir düşme başlamış. “Fabrika müdürü yenidir, tabii bu kadar acemilik olur” demişler. Altıncı ayın sonunda üretim ve kâr istatistik eğrisi bir hayli düşmüş. Hatalı üretim miktarı ise artmış.
Eski heyet azaları, yeni fabrika müdürünü odasında ziyaret etmişler. Adamcağız kan-ter içinde bir elinde telefon, öteki eli evrak imzalamakla meşgul, başıyla gelenlere oturmalarını işaret etmiş. Gelen giden o kadar çok ki, adamla doğru dürüst konuşmaya bile imkân olmamış. Fakat heyetin kanaati şu olmuş: “Böyle canla başla çalışan bir adam başta olduğu müddetçe işlerin düzelmemesi için hiçbir sebep yoktur, biraz daha bekleyelim.”
Sene sonu gelmiş, her zaman kâr eden fabrikanın bilânçosu zararla kapanınca yönetim kurulu üyeleri birbirine girmişler ve işi yeniden incelemek için aşka bir heyet görevlendirmişler. Yeni heyet müdürün odasına değil fabrikaya gitmiş ve iş başında bekleyen insanlar görmüş, sebebini sormuş. Aldıkları cevap şu: “Hususi bir döküme başlayacağız. Fabrika müdürü ben gelmeden başlamayın dedi, biz de bekliyoruz. Her halde elektrik atölyesinden bir türlü ayrılmaya vakti olmadı.”
O sırada gözleri, yaşlı bir ustabaşına ilişmiş. Adamı şöyle bir kenara çekmişler ve fabrikanın eskiye nazaran daha kötü çalışmasının sebeplerini sormuşlar. Yaşlı ustabaşı içini boşaltmak ihtiyacını uzun zamandır hissetmiş olacak ki, “Baylar” demiş:
“Eski müdürümüz teferruatla uğraşmaz, geleceğe ait planlar yapar, işi bize bırakır, biz de normal zamanlarda onu rahat bırakırdık. Ani, içinden çıkamayacağımız olağanüstü bir problemle karşılaştığımız zaman ancak ona başvururduk ve o zaman da bilirdik ki o bizim bu sorunumuzu çözecek. O hakiki fabrika müdürü idi. Güler yüzlü idi. Kahvesini içer, bizimle şakalaşır, fakat hepimiz için düşünürdü. Şimdiki müdür de çok dürüst, iyi niyet sahibi, hatta çok daha çalışkan bir adam. Fakat o hiçbirimize inanmıyor, her işin kendisi tarafından görülmesini istiyor. Yani o bizim yerimize ustabaşılık yapıyor. Tabii biz de amele çavuşu mertebesine düşüyoruz. Haydi neyse buna da aldırmayalım ama fabrika müdürlüğü boş kalıyor. Elinde kahvesiyle ileriyi görmeğe çalışan, tedbir alan, düşünen adamın yerinde kimse yok.”
…..
Yönetim kurulu üyeleri büyük bir mahcubiyetle eski genel müdürün yanına gitmişler.
Misafirlerini “ geleceğinizi biliyordum, hoş geldiniz diyerek “ karşılamış.
Yönetim kurulu durumu açıklamışlar.
“Ama” demişler biz haklıydık, sen bütün gün odadan dışarıyı seyrediyor ve pek çalışmıyordun.
Eski müdür gülmüş.
“Benim odamın penceresinden fabrikanın bacası görülür. Ben gün boyunca fabrikanın bacasını izlerdim, ne zaman dumanda bir azalma olsa bir problem olduğunu düşünür ve fabrikaya inerdim. Problemin sebebini araştırır, bulur, çözer, birimler arası koordinasyonu sağlar ve odama geri dönerdim. Duman düzenli ve iyi çıktığı zaman ise ufka bakar ve kurumla ilgili yeni projeler tasarlar, hangi bölümlerde ne değişiklik yapacağımı düşünür ve yıllar sonrasını planlardım.” demiş.
Eski fabrika müdürünü tekrar oraya getirmek isteyen yönetim kurulu, bir senelik acı tecrübesinden sonra yüz bin yerine yüz elli bin dolarla onu ancak gelmeye razı etmişler.
Sözün kısası;
İşler iyi gidiyorsa, baca tütüyorsa genel müdür’ ün, yöneticinin işine karışmayın derim.
Çalışanlarınıza güvenin…
Daha fazla kazanmak adına ya da tasarruf adına altın yumurtlayan tavuğu kesmeyin!…
Sadece sonuçodaklı yaklaşıldığında kısa vadede kazanıyor gibi görünse de uzun vadede kaybedileceğini unutmayalım.
Dipnot: Yazıda anlatılan hikaye, Nüvit Osman’ın “İnsan Mühendisliği” adlı kitabından uyarlanmıştır.
Liderlik-3