Boğaziçi Yöneticiler Vakfı`nın Hamilik Okulu Komisyonu nezdinde tesis edilmiş olan Kültür& Medeniyet Meydanı`nda Dr. Barbaros Ceylan, Boğaziçi Ü niversitesi öğrencileriyle güncel meseleler, topluma, ümmete ve Filistin halkına yönelik sorumluluklarımıza dair sohbet etti. Biz de mezkû r sohbete iştirak ederek ülkemizin önemli kanaat önderlerinden Barbaros Ceylan`ın Filistin ve Kudüs`e yönelik mülahazalarını not ettik.
Burada birazdan paylaşacaklarımızın okuyucularımızın hafızaları nezdinde muhkem bir yere kaydedilmesi için hamilik okulu çalışmasına dair genel bir çerçeve çizmemiz vakıa mutabık olacaktır.
Öncelikle 'hamilik nedir?' Mukadder sualine cevap verelim. Hamilik, uzun ince bir yoldur 'insan olmak', 'insanca yaşamak' ve 'insan kalmak' davasıdır; Bu amaçla 'hikmet'i aramak üzere yola çıkmak mecburiyetinin idraki meselesidir hamilik.
Hamilik modern çağın dayatmalarına, 'modernite çıkmazı'na karşı çıkıştır.
Hamilik fedakârlıktır. Zira, tarihi bir hakikat olarak insanlığın topyekû n insanlık âleminin kurtuluşu ferdan ferda yapılacak fedakârlıklarda yatmaktadır.
Hamilik hayatı ve mesleği yiğitlik ve borçluluk üzerinden anlatmak ve yaşamaktır.
Hamilik kardeşlik dili geliştirmektir, gönlün dil olup konuşmasıdır. Hamilik birlik ve dirlik içre olmaktır. Tevhid de zaten bu değil midir? Tevhidin en temel ve kutlu prensibi birlik ve beraberlik içerisinde sadece Hakkı haykırarak, kendinden vazgeçmektir.
Hamilik, adaleti yaygınlaştırma, arınma, fedakârlık ve 'men aref' sırrına vâkıf olmaktır. Hamilik sadece vermeye dayalı hayat boyu kardeşleşme münasebetidir. Şimdiki zaman Barbaros Ceylan üstadın âvâzına kulak verme zamanıdır.
İnsan sorumludur.
'İnsan sorumludur. Evet, insan sorumludur. Şu anda Filistin`de, Gazze`de olup bitenlere dair haberi olan herkes imkân ve kabiliyetleri nisbetinde yaşanan katliamdan sorumludur.
Arkadaşlar öncelikle dua edeceğiz. Dua bizim en büyük ilhamımız. Enfüsî ve afâkî manada en büyük vazifemizdir dua. Şüphesiz 'imani kabül'ümüzün gereği, duanın metafizikle ilgisi, ilişkisi vardır. Metafizikte zaman ve mekân ortadan kalkar. Metafizik âlemde bizim şu an içinde bulunmakta, yaşamakta olduğumuz zaman-uzay-mekân boyutu başka bir uzay-zaman-mekân boyutuna (ve bilgisine) doğru evrilerek akar. Bu bilgiye, (klasik kodlamasıyla 'gayb' âleminin bilgisine), elbette ki Allah`ın mümin kulları ve dostları, O`nun lütfettiği kadar vâkıftırla ve onlar bu anlamdaki müşahedelerini kendilerine sır olarak saklarlar. Dua edilmesi gereken zamanda dua ederler, sükû t edilmesi gereken zamanda susarlar; Ezcümle imanı ve ameli ahenkli dini ve ahlâkı birbirini tamamlayan ve böylece Allah nezdinde duaları kabul edilen müminler olmaya en çok ihtiyacımız olan vakitlerden geçmekteyiz;
Şimdi güncel konumuza, Filistin, Gazze meselesine gelelim. Bizim gençlik zamanlarımızda Filistin Kurtuluş Örgütü FKÖvardı. FKÖsadece Filistin davası sevdalıları için değil devrimci ilkeleri olan birçok siyaset yapıcılar için de rol modeldi. Türkiye`de birçok sağ ve sol örgütlerin elemanları Filistin`deki bu örgüt tarafından eğitilirlerdi.
Ceylan: Gençlik yıllarımızda Filistin davası insan için direnişin sembolüydü.
Gençlik çağlarımızda Filistin davası ve bu davanın ürettiği anlam sadece Kudüs`le sınırlı değildi; Flistin ve Kudüs aynı zamanda insan için direnişin de sembolüydü. Şiirler yazar, besteler yapar, marşlar söylerdik o yıllarda; Öyle ki Filistin direndikçe; biz direniyor; biz diriliyorduk;
Pek çok hatıramız var şüphesiz o yıllara ilişkin; Şimdi hatırıma gelen bir tanesini aktarayım, o yıllarda içinde bulunmakta olduğumuz ruh halini anlatabilmek için;
İsrail bizim gençlik yıllarımızda 1982`de Beyrut`ta bulunan Sabra ve Şatilla kamplarına saldırı düzenlemişti. Aynen bugün Gazze`de olduğu gibi yüzlerce kadın, çoluk, çocuk bebek katledilmişti.
'Sabredin kardeşlerim, sabredin; Bir gün geleceğiz oraya.'
Bu katliam o tarihte insan idrakini zorlayan bir vahşetti. Bu menhus olay herkes gibi beni de derinden etkiledi. O yıllarda tutmakta olduğum bir hatıra defterim var; Geçenlerde bir vesileyle elime geçti. Yaş ilerleyince geride bıraktığınız hatıralara yoğunlaşıyorsunuz.
Mezkû r katliamın yaşandığında ertesi gün İTÜ `de sınavım vardı. Sınavı bir kenara bırakıp kalemi elime aldım ve yazmaya başladım. Serde yazı yazmak vardı herhâlde. Oraya, hatıra defterine dokunaklı bir şeyler yazmışım. Şu cümleyi hatırlıyorum: 'Sabredin kardeşlerim, sabredin; Bir gün geleceğiz oraya'; Yazmakla kalmamış, Sabra`yı hatırlatan ve sözleri bendenize ait olan, bir de beste yapmıştım; Şarkıyı bilahare, 'İnsanlar ve Soytarılar'ın kapanış oyununu oynadığımız Şan Tiyatrosu`nda, (ki 100. oyundu; Yıl, 1986 ya da 1987 olabilir, şimdi tarihi net olarak hatırlayamıyorum) o final oyununda seslendirmiş idik (parçayı seslendiren Ali Çelik kardeşime buradan selâm olsun):
Eşiklerinde ölmüşler
Dar parkeli sokakların
Ölürüz ama gitmeyiz
Mezarımızdır Filistin
Ya da zafer şehrimizdir
Gülleriyle bezenmiş;
*******************
Sabra`da açılmış
Açılmış güller
Sorar özgürlüğü
Arar özgürlüğü
******************
Yar beni, yar beni
Yaz beni güllere;
Sor beni, sor beni
Sor beni güllere
******************
Bizler 1980`lerde oraya` gitmeye iman etmiş bir nesiliz. Aradan tam kırk yıl geçse de o azimden, oraya gitme azimden hiçbir şey kaybetmiş değiliz.
Geçen zamanda şu oldu. Türkiye o yıllarda güçlü değildi. Bir devletin güçlü ve bir o kadar da metin olması çok önemli. Bu bağlamda geçen 40 yıl zarfında ülkemiz epeyce güçlendi. Daha da güçlenecek inşallah. Gücü arttıkça sözünün tesiri de artacak.
Bireyler de sorumlu;
Olup biten hadiselere karşı ferden ferda toplumun tüm bireyleri sorumlu; Sorumluyuz arkadaşlar. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Geçen kırk yıllık süre zarfında hem bireyler ve hem de STK`lar, maalesef derslerine iyi çalışmadı. Sokaklara çıkıyoruz, kahırlar okuyoruz bu kadar! Sivil toplum olarak önemli pek çok meselede olduğu gibi Filistin ve Kudüs davasında da dişe dokunur, kalıcı bir şeyler yapılamadı maalesef. Burada STK`larımız tarafından yapılan ve halen yapılmakta olan çok kıymetli 'insani' yardımları ve bölgeye yoğunlaşarak Allah için çalışan STK`larımızı kastetmiyorum elbette; Sivil toplumun böylesine hayati bir mesele karşısında, bütün kabiliyet ve kapasitesi ile topyekû n odaklanmasından bahsediyorum;
Bundan da hepimiz sorumluyuz. İnsani yardımlar tabii ki yapılıyor, yapılmalı, daha fazla tasaddukta bulunulmalı. Ama bunun ötesinde orada, Kudüs`te, Filistin`de, Gazze`de kalıcı ve aynı zamanda da sürdürülebilir, insana, insanın gönlüne dokunan şeyler de yapılmalı; Bu hem bireyler olarak, hem STK`lar olarak hem de Türkiye olarak yapılmalı...
İsrail`in son katliamıyla birlikte hasbelkader tüm bunlar gözümün önünden geçti. Arkadaşlar içinde bulunduğumuz toplumu tanıyoruz. Geçen 40 yılda Filistin için, Kudüs için, Mescid-i Aksa için neler yapıldığını ve dahi neler yapılmadığını çok iyi biliyoruz. Maalesef Kudüs için, Mescid-i Aksa için, Filistin toplumu için, özellikle de toplum için, toplum lehine, halk yararına, o insanların Türkiye`deki kardeşleri ile gönül bağlarının ve kardeşliklerinin tesis edilmesine yönelik kalıcı bir şeylerin yapılamadığını uzun soluklu mücadelelerinde morallerinin güçlendirilmesi, potansiyel yılgınlıklar karşısında da yeniden motive edilebilmelerinin sağlanması bağlamında kalıcı bir şeylerin yapılamadığını maalesef biliyoruz;
Şimdi Türkiye`de Filistin davasının, Kudüs davasının, Mescid-i Aksa davasının katliamdan katliama hatırlanmasının ötesinde bir şeylerin yapılmasının zamanı gelmiştir ve dahi geçmek üzeredir.
İbrahim Ethem Bey kardeşime Kudüs için, Mescid-i Aksa için, Filistinli kardeşlerimiz için el ve gönül birliğiyle, STK`lar nezdinde bir şeyler yapmalıyız, özellikle de sanat alanında hamle çapında bir iş ortaya koymalıyız dedim. O da sağ olsun meseleyi üzerine aldı. Çalışmalara başladı. Kudüs`te, Gazze`de, Filistin`de katliam olsun olmasın (inşallah bu son olur), Kudüs, Filistin ve Mescid-i Aksa özgürleşinceye kadar Türkiye`de, İstanbul`da geleneksel sanatlar alanında, müzik alanında kalıcı işler yapalım dedik ve başladık. Yakında derli toplu olarak kamuoyunun ilgisine sunacağız İnşallah. Ve Filistin merkezli bu etkinliği her yıl, 'inşallah yapmalıyız ya hu' dedik.
Artvin`de, Bursa`da, Van`da, Edirne`de arkadaşlarınız var mı?
Hamilik Okulu Mesleki BilinçKomisyonu seminerlerinde Filistin ve Kudüs davamıza yönelik olarak bazı şeyleri net bir şekilde ifade ettiğimi hatırlıyorum. Toplantıya katılan arkadaşlarımız da hatırlayacaklardır. Şimdi soru şu. Yahut şu sorunun cevabını arayıp bulmalıyız.
Kardeşlikten ve Filistin kardeşliğinden, Filistinli kardeşlerimizle kardeşleşmekten söz ediyoruz ya; Arkadaşlar; bırakın Filistin`i; Kendimize samimi olarak şunu soralım: Türkiye`nin en doğusundaki illerimizden birinde mesela Artvin`de ya da Kars`ta bir arkadaşınız var mı? Bir kardeşimiz var mı ? Ya da en batısında; Mesela Çanakkale`de ya da İzmir`de bir kardeşimiz var mı? Listeyi 80 il bazında uzatabiliriz; ve hatta ısrarla uzatmalıyız: Diyarbakır`da var mı? Edirne`de, Bursa`da, Van`da var mı?
Cevap her defasında kaçınılamaz bir şekilde 'olmalı' olmalı; hem de mutlaka olmalı. Bugün, eskiye kıyasla başka bir 'imkânlar' âleminde, 'imkânlar' düzlemindeyiz. Arkadaşlar, Niğde`de, Samsun`da, İzmir`de, Antalya`da bir adım öte İdlip`te, Tahran`da, Bağdat`ta, Kudüs`te arkadaşlarınız; arkadaşlarımız; kardeşlerimiz olmalı... Var mı, maalesef yok! Cevap 'var' olmalı.' Bunlar yok maalesef.
Biz güçlü olursak devlet de güçlü olur.
Bakınız, Hamilik Okulu`nda, bildiğiniz gibi, öncellikle gençlerin bu tür faaliyetlere teşvik edilmesi konusunda kalıcı, sürdürülebilir ve kurumsal işler inşa etmeye çalışıyoruz. Bu türden faaliyetleri organize ederek, oralarda önce gönüllerimizden başlayarak Yiğitlik Meydanları kurarak el ve gönül birliğiyle güçlü olmaya çalışıyoruz. Çünkü eğer biz güçlü olursak; fert olarak güçlü olursak; cemiyet ve millet olarak güçlü olursak; devlet de güçlü olur.
Şimdi herkes Selâhaddî n-i Eyyû bî `yi bekliyor.
Şimdi herkes Selâhaddî n-i Eyyû bî `yi bekliyor. Evet, Kudüs, Filistin, Türkiye, İslam âlemi Selâhaddî n-i Eyyû bî `yi bekliyor. İyi, güzel, bekleyelim de; öncekilke Selâhaddî n-i Eyyû bî `yi bekleyecek toplumu inşa etmek gerekiyor.
Az önce Yiğitlik Meydanları dedik; BYV bünyesinden neş`et eden Boğaziçi Ü niversitesi Şehitlik Araştırmaları Topluluğu (BÜ ŞAT) var biliyorsunuz. İbrahim Ethem Bey yıllardır bu konuyu takip ediyor, yazıyor, çiziyor, gündeme getiriyor, cefasını çekiyor. Ama Rabbimizin de bir hesabı var. Bakınız size müjde vereyim, yakında BÜ ŞAT, BÜ nezdinde kulüpleşecek inşallah. Demek ki azimle tutulan iş; sabırla tutulan iş; eni sonu; 'birliğe' eriyor; Kalıcı, sürdürülebilir ve kurumsallaşma azminde ki her iş; eni konu muradına eriyor;
Her alanda kurumsallaşmak lazım.
Arkadaşlar, demek istediğim, her alanda kalıcı, sürdürülebilir ve kurumsallaşma perspektifi olan işler yapmak lazım; Ele aldığımız her işin hakkını ancak böyle verebiliriz; Azimle, sabırla, kararlılıkla kurumsallaşmak lazım. Bunu başarmak lazım. Böyle bir ortamda, yani her 'iş'in hakkının verildiği bir sosyolojide, Selâhaddî n-i Eyyû bî elbette ki gelecek... Çünkü böyle tutulan işlerin sahipleri olan yiğitlerin her biri zaten Selâhaddin-i Eyyû bî `nin şahs-ı manevisinde birer Selâhaddin-i Eyyû bî olacak;
Az önce Bosna dedik. Hem Hamilik Okulu Vakfı`mızın hem de BYV`nin Bosna Yiğitlik Meydanları var. Bosna fakir bir memleket. Yakın zaman önce büyük bir kıyımdan, savaştan çıktı. Kardeş ülke Bosna`da binlerce yetim var. Bu yetimlerle İtalyanlar, Almanlar ilgileniyor. Yaz tatillerinde alıp ülkelerine götürüyorlar, onları kendi inançları ve geleneklerine göre devşiriyorlar. Pekiyi şimdiye kadar Türkiye`de Bosna`ya yönelik sürdürülebilir bir yetim projesi yapıldı mı? Hayır, yapılmadı? Sorumluyuz, bizim suçumuz. Örnekleri çoğaltabiliriz vesselâm.
Birlik, beraberlik ve dirlik;
Birlik, beraberlik ve dirlik; Birlikse birlik, beraberlikse beraberlik, dirlikse dirlik. Bunların önce gerçekten zihinsel idrak seviyesinde bir bilinçhaline getirilmesi lazım. Sonra da aşk haline bürünmesi lazım.
Birliğe âşık olmamız lazım.
Birliğe âşık olmamız lazım. O birliğin dini kardeşliğe dönüşmesi lazım. Aşkımızı arayıp bulmamız lazım. Aşkımız her neredeyse arayıp bulmamız lazım. Aşkımızı, Bosna`da, Filistin`de bulmamız lazım. Bunun için 80 vilayetimizin hiçdeğilse 50`sinde arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin olması lazım.
Hamd olsun bizim Türkiye`de, Anadolu`da pek çok arkadaşımız oldu. Anadolu`yu adım adım dolaştığımız yıllarda hotellerde değil, arkadaşlarımızın evlerinde kalır, 'yatmaya geldik' derdik. O yıllarda böylesi bir hasbî lik vardı.
Aşk dedik; aşk önemli;
Aşk dedik; aşk önemli; Bulmamız lazım, aşklarımızı bulmamız lazım. Seminerlerde malumuâliniz üzerinde çokça durduk. 'İnanma'nın saygıyla başlayan 'ontolojisi nihayetinde sevgi, muhabbet ve aşka evriliyor; Sevgi yoğunlaşınca 'aşk' husule geliyor; Bu haliyle, sevgi ve aşk, hangi varlık düzeyinde olursa olsun, inanmanın yoğunlaşmış hali olarak tecelli ediyor;
Saygı`dan başlayarak sevgi, (Garaudy`nin söylediği gibi insanları yürekten sevmek), birliği, dirliği ve dolayısıyla kardeşliği meydana getiriyor. Bunun için, birliği ve dirliği tesis etmek için, sadece Türkiye içinde değil; İslam coğrafyasının her yerinde; Şam`da, Halep`te, Saraybosna`da, Kudüs`te arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin olması lazım. Türkiye`deki milyonlarca gencin arasından Halep`te, Kudüs`te, Saraybosna`da, arkadaşları olan kaçkişi çıkar? Birlik böyle olur. Birlik başka türlü kurulamaz.
Birlik-Kardeşlik Çatısı altında, Hamilik Okulu Vakfı, Boğaziçi Yöneticiler Vakfı, İGİAD, Mavera Vakfı, Mimarlar Mühendisler Grubu ve 'İyilik Olsun Hareketi' ile birlikte Cizre`de hizmetlerimiz var. İbrahim Etem Bey kardeşimizle, üstadımızla o çatı altında hâlâ birlikte çalışıyoruz. Cizre`ye ilk gittiğimiz zaman dönemin Şırnak valisi 'biz sizin ancak güvenliğinizi sağlayabiliriz' demişti. Orada yapılması gereken gönüllere, gönül evlerine girmekti. Hamd olsun geride kalan dört yılda gönüllere girmeye başladık.
Müslüman, hakikat ile mündemiçolan insandır;
Bu ve benzeri kardeşlik adımlarının atılması lazım. Bunu sadece BYV`nin, Hamilik Okulu Vakfı`nın, yahut Birlik-Kardeşlik Çatısı`nda bulunan STK`ların değil, pek çok sivil toplum kuruluşunun yapması lazım. Böylelikle herkesi ayağa kaldıracak bir idrak ortaya konulabilir. 10 bin üyesi olan bir STk`nın Kudüs`te 10 bin arkadaşı, ailesi olması lazım. Kudüs`te olursa, Şam`da olursa, Halep`te olursa birlik böyle meydana gelir ve devlet bu birliğin üzerinden yükselir, yücelir, kuvvet bulur. Hem içerideki ve hem de yurt dışı-kardeş coğrafyalarda 'birlik' böyle sağlanır. Böylelikle insanımız ve dahi toplumumuz ivazsız-garazsız bir şekilde hakikati tanır, hakikat ile tanışır. Çünkü hakikat, ahsen-i takvim fıtratıyla yaratılan insanın ontolojik olarak sahibi olduğu hikmetin kendisidir; Ve Müslüman, kıymetli Gay Eaton`un ifadeleriyle, hakikati gördüğünde onu hemen tanıyan insandır; Müslüman, hakikat ile mündemiçolan insandır; Türkiye`deki toplumsal fay hatlarına böyle bir saygı ve sevgi diliyle dokunan insan; 'veren el' olmanın ontolojik üstünlüğü ile 'birliğin' mimarı olur; Ve tarihsel çatışma hikâyelerini, tarihin hikâyesi haline getirilir.
Toplumumuzun fay hatlarını tamir etmemiz lazım.
Arkadaşlar. Burası mühim. Toplumumuzun fay hatlarını tamir etmemiz lazım. 60-70 yıllık ihtilafları tarihe gömmek zorundayız, başka çaremiz yok. Toplumsal ihtilafları hep birlikte kıralım bir yerinden.
Az önceki konuya değinelim tekrar; Filistin`de katliam olsun, olmasın (inşaallah bu son olur) Türkiye`de her yıl düzenli bir şekilde, planlı, programlı bir şekilde Kudüs`e yönelik kültür sanat etkinlikleri yapalım dedik. İbrahim Ethem Bey vazifeyi üzerine aldı, ilerliyor. Yakında duyurusunu yaparız inşallah. Katliam olsun, olmasın bir kültür sanat etkinliği yapalım dedik. Konusu sadece Kudüs ve Mescid-i Aksa olan, sürekli, sürdürülebilir bir sanat etkinliği düzenleyeceğiz inşaallah. Böyle bir şeyi niye düşünemedik şimdiye kadar? Bahsettiğimiz kültür sanat etkinliğini panel, sempozyum ve mû sikî çalışmalarıyla da destekleyeceğiz inşallah. Bunu yapacağız biiznillah. Bendeniz de elimden geldiğince müzik planında bir şeyler yapmaya çalışacağım; Tanıyanlarınız bilir, ben sazı eline 15-20 yılda bir alanlardanım; En son 2001-2002`de, Grup Tan olarak icra-yı sanatta bulunmuştum. Besteler ve sözler yazmıştım; Şimdi tekrar sazı elime alayım, konusu Kudüs ve Mescid-i Aksa olan besteler yapayım dedim. Başladık, devamı gelir inşallah.
Unutmayalım aşkımızı.
Hülasa, bir şeyler yapıp toplumumuzun bu anlamdaki Mescid-i Aksa`ya olan aşkını diri ve sağlam tutmalıyız. Ama önce esaslı bir şeklide kendimizi kritik etmeliyiz; Kendi adıma konuşuyorum, lütfen hiçkimse kendi üzerine almasın; Yaptığım(ız) düpedüz nankörlük! Aşk hiçunutulur mu? Aşk hiçara sıra hatırlanır mı ?... İlk dersimiz ve belki de ilk kritiğimiz aşkımızı unutmamak olmalı; Unutmayalım aşkımızı.
İşte böylesi mülahazalarla biiznillah Kudüs`e gideceğiz. Cizre`ye, Bosna`ya gittiğimiz gibi Kudüs`e gitmezsek bin defa yuh olsun bize! Kudüs`te kardeş aileler bulup kardeşleşmemiz lazım.
STK`lar Ayasofya`da Kudüs nöbeti tutmalı.
Ne duruyoruz? Şimdi Ayasofya`da Kudüs nöbetlerinin tutulması lazım. Türkiye STK`larında bu meyanda bir duyarlılık oluşturmamız lazım. STK`lar Ayasofya`da Kudüs nöbeti tutmalı... Mescid-i Aksa ile Ayasofya arasında tabii ki farklar var. Bununla birlikte Ayasofya`dan Mescid-i Aksa`ya bir koridor açmamız lazım. Bunu nasıl yapacağız? Herkes bulunduğu noktada işini iyi yapacak. İyi bir meslek adamı olacağız, birikimlerimizi derinleştireceğiz ve sevgi bağları inşa edeceğiz. Mesele bir kere gidip gelmek değil, kalıcı olmak. Ne demiştik: 'Sabredin kardeşlerim, sabredin; Bir gün geleceğiz oraya.' Bu hizmeti sürekli yapacağız ve iktisaden de sürdürülebilirliğini sağlayacağız.
Yahudiler yıllardır Arz-ı Mev`û d` hikâyeleriyle Türkiye`ye doğru, yukarıya doğru gelmeye çalışıyor. Türkiye`nin belgesinde çok daha güçlü bir hale gelmesi biraz daha zaman alacak. Ekonomimiz de, teknolojimiz de çok kısa sürede inşallah daha güçlü olacak. Bu süreçte millet olarak Kudüs`le, Filistin`le, Gazze`yle bağlarımızı daha sıkı tutacağız ve İsrail`e 'Sen gelme; Dur!... Orada dur!... Orada bekle ve orada kal!.. Çünkü biz geliyoruz' diyeceğiz. Hâsılı Kudüs`e gitmeliyiz. Nasıl gideceğiz? Ancak ve ancak sevgi bağları kurarak gideceğiz.'
YARIN: Birlik Sahnesi Kudüs Sanat Günleri