Sözlü Tarih çalışmamızın sekizinci bölümünde portalımızın ve gazetemizin satır aralıklarında gazeteci, yazar, Adana ve bahusus Türkiye siyasetinin duayenlerinden, Millî Görüş Hareketi'nin müessislerinden, Millî Gazete'nin kurucusu ve başyazarı, TBMM I. (XII), II. (XIII) ve V. (XVI) Dönem Adana IV. (Adalet Partisi) (XV) Dönem İstanbul Milletvekili (Milli Selamet Partisi) ve 39. Hükûmetin Devlet Bakanı (I. Milliyetçi Cephe Hükûmeti) Hasan Aksay’ı misafir ediyoruz.
İttifak gazetemiz nezdinde Sözlü Tarih çalışmalarına devam ediyoruz. Hemen her meslek ve meşrepten bu toprakları şenlendirip âvâzelerini gök kubbeye Dâvut gibi salan, cemiyetin ortak hafızasında iz bırakan insanlarımızı günümüz neslinin irfanına arz etmek, ‘sadırda kalmaz satırda kalır’ mülahazasıyla kendilerinden tefeyyüz edeceğimiz şahsiyetlerin çalışmalarını, hizmetlerini, irfânî değerlerini, meslek sırlarını, sanat izzetlerini, zanaat kabiliyetlerini, insanlık erdemlerini kayıt altına almak ve dahi insani, vicdani, ahlaki güzelliklere ayna olmak mülahazalarıyla hazırladığımız Sözlü Tarih çalışmamızın sekizinci bölümünde portalımızın ve gazetemizin satır aralıklarında gazeteci, yazar, Adana ve bahusus Türkiye siyasetinin duayenlerinden, Millî Görüş Hareketi'nin müessislerinden, Millî Gazete'nin kurucusu ve başyazarı, TBMM I. (XII), II. (XIII) ve V. (XVI) Dönem Adana IV. (Adalet Partisi) (XV) Dönem İstanbul Milletvekili (Milli Selamet Partisi) ve 39. Hükûmetin Devlet Bakanı (I. Milliyetçi Cephe Hükûmeti) Hasan Aksay’ı misafir ediyoruz.
18.08.2024 Pazar günü Beykoz Ali Bahadır köyünde gerçekleştirdiğimiz sözlü tarih çalışmamıza gösterdikleri hüsnü teveccüh için Hasan Aksay beye; nazik misafirperverlikleri ve destekleri için muhatabımızın değerli kerimeleri Ayşe Tuba Albayrak hanımefendiye ve damatları Ahmet Albayrak beye teşekkürü borç biliyorum.
İbrahim Ethem Gören: Efendim müsaadelerinizle 1933 yılına, Haruniye’ye gidelim…
Hasan Aksay: Haruniye ismini Harun Reşit’ten alır. Adana’nın eskimez ilçelerinden biridir. Gel gelelim buranın ismi her nasılsa Düziçi olarak değiştirildi!
Taştan mamul bir binada yaşadık. Geniş arazilerimiz vardı. Abdülhamid Han askerlere çok ucuz fiyatlarla arazi vermiş. Tabii ki bir şartla: Öşür eksiksiz verilecek! Bölge insanı çalışkan. Kısa sürede tüm araziler ekilir biçilir hale getirilmiş.
Anneniz, babanız?
Dedem Osmanlı Cihan Devleti ordusunda Kolağası olan Hasan Bey. Ben onun ismini taşıyorum. Dedem Hasan Bey, Kolağası rütbesindeyken (bugünkü Askeri nizamda karşılığı yüzbaşı) ordudan istifa etmiş. Haruniye’de 5 bin dönüm arazi alarak ağalık yapmaya başlamış. Kendisi bölgede Hasan Ağa olarak bilinir.
Babam, Hasan Ağa’nın ikinci oğlu olarak dünyaya gelmiş. Babamın ismi Mehmet Emin’dir. Eski adamların çocuklarına isim koyma hususunda farklı tercihleri oluyor. Bu meyanda dedem iki oğluna da Mehmet Emin ismini koymuş.
İsimler karışmaz mıydı?
Karışmaz biiznillah. Babamın ağabeyine “Dede Mehmet” derlerdi. Babam da “Müftü Efendi” nâmıyla mâruftu.
Müftü Efendi’nin tahsil yıllarına da müşfikâne nazar edelim…
Hay hay. Babamın uzunca bir dini eğitim süreci söz konusu. Babam üç sene Osmaniye Medresesi’nde okumuş. 4 sene de Maraş’taki medreselerde tahsil görmüş. Maraş’ta hocası Müderris Hacı Ali Efendi’nin Hafız kızı Elife Hanımla evlenmiş.
Babam beş yıl boyunca da Konya’da medresede okumuş. Beş yılın sonunda Kadı ve Müftü olarak icazetini almış. Yani arzu ederse kadılık hizmetinde bulunacak ya da dilerse müftülük yapacak. Tercih kendisine ait. İki mühim vazifeye de salahiyet sahibi olan babam müftülükte karar kılmış.
Kadim Konya medreselerinden taze mücaz babam ‘Mevlana Şehri’ndeki ilim hayatını tamamlayınca Adana’ya ailesinin yanına gitmek için yola çıkıyor. Yanında kendisi gibi icazetli bir arkadaşı da var. O yıllarda Konya’dan direkt olarak Adana’ya ulaşım yok. Önce trenle Ulukışla’ya gidiliyor, oradan da Adana’ya… Babam ve talebe arkadaşı Konya’dan Ulukışla’ya birinci mevki için tren bileti alıyor. Kompartımanda tevafuk ettikleri bilge zat ile birlikte yolculuk yapıyorlar. Mezkûr zat babamı ve yol arkadaşını imtihan ediyor. Kur’an-ı Kerîm ilimlerinden sual ediyor. Babamın izahatı, kırık mânâ bilgisi oldukça güzel, ayetleri ise hafız olan arkadaşı bir çırpıda okuyor. Yanındaki arkadaşının hıfzı daha kavi olsa da izahı vasat. Zat bu durumda “ikiniz bir adam olsaydınız çok daha iyi olacakmış.” diyor. Aliyyül âlâ notlarla medreseden mezun olan babam ve arkadaşı haliyle başlarını öne eğerken muhatapları kendini tanıtıyor: “Ben İstanbul Dârülfünunu’nda hocayım. Müderrisim. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında da mebusum. Birinizin kıraati, diğerinizin de izahı güzel. İkinizden bir tam hoca olur ancak.”
Medrese üstadının imtihanından geçemeyen babam ve arkadaşı ilimlerini takviye etmek üzere İstanbul’a gitmeye karar veriyorlar. Böylelikle Asitane’de Nuruosmaniye medresesine gelerek medreselerde altı yıl daha eğitim görüyorlar.
Müftü Efendi’nin vazife mahalleri?
Babam Adana Bahçe’de uzun yıllar müftülük hizmetinde bulunuyor. Bir şey daha: Rahmetli babam Osmanlı Cihan Devleti’nin son müftüsü unvanını hâizdir. Sadık Albayrak’ın altı ciltlik “Son Devrin Osmanlı Uleması” eserinde de yer almaktadır.
Emekliye mi ayrılıyor?
Hayır, İbrahim Ethem Bey o tarihlerde emeklilik sistemi de yok.
Vefâtı?
Bir vaazından dolayı 40 gün kadar mahpus damında kalan babam orada hastalanıyor. Sonrasında iki yıl içerisinde muhterem babam garik-i rahmet oldu.
O tarihte kaç yaşlarındaydınız?
Babamın vefâtında ortaokuldaydım.
Türkiye’nin en büyük ailelerinden birine Fettahoğulları’na mensupsunuz. Fettahoğulları ailesi için büyükçe bir paragraf açalım.
Bahsettiğiniz gibi Fettahoğulları bu toprakların en büyük ailelerinden biridir. Fettahoğulları Ailesi’nin Bayburt yaylalarında büyük bir toplantısı oldu. Orada beni oba başkanı olarak teklif ettiler. İttifakla hüsnü kabul görünce Oba Başkanı seçildim. Obamızın biri Ankara’da biri de İstanbul’da olmak üzere iki evi var. Orada toplantılar yapılıyor.
Ailenizin kökeni?
Şeyh Said’in Erzurum Milletvekili olan oğlu Abdülmelik Fırat vardır, bilirsiniz. Kendileri de büyük ailemizin mensuplarından olup vakt-i merhununda ailemizin kökenini ona sormuştum. Ailenin kökü Bağdat’tan Anadolu’ya gelen iki erkek kardeşe dayanır. Bunlardan biri Harran’a, diğeri de Horasan’a yerleşmiş. Biz Harran grubundanız. Obamız Harran’da da toplandı. Orada damların başında bize ziyafet çektiler.
Çocukluğunuzdan bahseder misiniz?
Çocukluk yılları işte… O yılların Haruniye’sinde başarılı çocuklar için tek bir yol vardır: Doktor olmak. Dolayısıyla ben de çocukluk yıllarımda doktor olmak istiyordum. O dönemde çalışkan talebeler doktor oluyordu çünkü.
İlkokul yıllarınız?
Tabii o zaman Haruniye’de ilkokuldan başka okul yoktu. Yokluk yılları. Maraş’ta lise yoktu mesela. 1949 yılında Ankara’da liseye gittiğim zaman başkentte dahi sadece iki lise vardı.
İlkokul yıllarımda ‘Müftü’nün oğlu olduğum için ve ağabeylerim de okumuş olduğu için ilkokul hocaları bana haliyle hürmet eder. Benzer şekilde validem Elife Hanım’a da hafız olduğu için hürmette kusur edilmezdi. Bununla birlikte okuldan fazla evde vakit geçirirdim. Annem benim bir nevi ilk öğretmenimdir.
Peki, Müftü Bey?
Babam o işleri anneme havale ederdi. Kur’ân-ı Kerîm okumasını ve Kur’ân-ı Kerîm’e taalluk eden ilimleri evvelemirde annemden öğrendim.
Ortaokul ve lise dönemleriniz?
Ortaokulun birinci sınıfını Osmaniye’de okudum. Osmaniye’de bizim sınıftan benimle birlikte iki kişi, diğer sınıflardan da bir kişi iftihar listesine geçti. Okuldan arkadaşlarım Hüseyin Sulukan ve Abdulkadir Kocamanoğlu leyl-i meccani (parasız yatılı) imtihanını kazanınca onları Kahramanmaraş’a gönderdiler. Ben de Maraş’a gittim.
Kahramanmaraş’ta nerede kaldınız?
Ablamın evinde. O dönemde Hasibe ablam Maraş’a taşındı. Orada ablamın, Hüseyin eniştemin yanında kaldım. Ortaokulu Maraş’ta okudum.
Enişteniz?
Tarih meraklıları İstiklal Harbi’nde Maraş’ta öne çıkan on iki kahramandan haberdardır. İşte o kahramanlardan biri olan Mıllış Nuri’nin (Mıllış, Maraş’ın yerel tabirlerinden ‘mıllı mıcırık’ın galat hali olup mıllı mıcırık karışık anlamına gelir)
Mıllış Nuri Maraş savunmasında önde gelen isimlerden biri. Yakın mesafeden vuruşarak şehit oluyor. Hikâyesi, daha doğrusu vâkıası şöyledir: İşgalci İngilizlerle çatışırken karnından bir kurşun yarası alıyor. Yara büyük bağırsakları dışarıya çıkıyor. Bununla birlikte silahı elinden düşürmüyor. Sağ eliyle ateş ederken, sol eliyle de bağırsaklarını tutarak “bir şey yok, sadece mıllış olmuş (karışmış) diyor.
Maraş’ta bir zamanlar ‘Mıllış kahramanlık destanı’ anlatılırdı. Hüseyin eniştem işte bu kahramanımızın kardeşiydi.
Ortaokul döneminizde Kahramanmaraş’tan Haruniye’ye nasıl gidip geliyordunuz?
Maraş’tan Haruniye’ye gidiş geliş çok zor; bu zorlu yolları aşıp türlü güçlüklere göğüs gererek. Çoğu zaman da gidemiyordum tabii ki. Kahramanmaraş’taki tanıdıklarımız, bildiklerimiz “tüm kardeşlerin okudu, baban vefat ederse okuyamazsın, sen de yatılı okula gir” dediler. Ben de bu telkinlerle Heybeliada Deniz Lisesi ve Harp Okulu’nu gözüme kestirdim. Deniz Lisesi’nin sınavı için İstanbul’a gittim. Ve dahi kazandım. İki haftadan biraz fazla gidip geldiğim okulda su bile içemiyordum.
Neden?
Bir velimin, kefilimin olması gerekiyormuş. Bana dediler ki “oğlum kefil bul. Hem yemeklerini verelim, hem de burada yat.”
Heybeliada’da kalmıyor muydunuz?
Sirkeci’den vapurla gidip geliyordum.
Kefil işini ne yaptınız?
Abdulbaki ağabeyime kefil konusunu açtığımda, okulu nasıl bulduğumu sordu. Nasıl gidip geldiğimi anlatırken artık nasıl ifade ettiysem, ağabeyim “Anlaşıldı, sen orayı bırak, Ankara’ya gel, burada benim yanımda oku” dedi. Ben de Deniz Harp Okulunu bırakıp, Ankara’ya gittim. Ağabeyim beni Ankara’da liseye kaydettirdi.
O yıllarda ağabeyim Abdülbaki Aksay Ankara’da Tarım ve Orman Bakanlığı’nda Orman Başmühendisi olarak görev yapıyordu. -Şimdiki sistem farklı bundan 60 yıl öncesinde Orman Mühendisliği bölümünün talebeleri ilk iki yılı Ankara’da Ziraat Fakültesi’nde, son iki yılı İstanbul’da Orman Mühendisliği Fakültesi’nde okuyorlardı.
Ağabeyim ABD’den burs almıştı. Annem burslu olduğu halde ağabeyimin Amerika’ya gitmesine gönül koydu. Çünkü en büyük ağabeyim de askerde vefat etmişti. “Bir oğlumu kaybettim, birini de gurbete gönderemem” deyince, ağabeyim de gitmekten vazgeçti.
Az önce tahsil yıllarında Ankara’da iki lisenin bulunduğunu söylemiştiniz…
Evet, Ankara’da o dönemde Atatürk Lisesi ve Gazi Lisesi vardı. Ben Gazi Lisesi’ne yazıldım. Orada bir sene okuduktan sonra Maraş’ta lise açıldı. Bu durumda kaydımı memleketime yakın olduğu için Maraş’a aldım ve liseyi orada bitirdim.
Şair ve yazarlarıyla Kahramanmaraş tabii bir kültür sanat havzası. Lise yıllarınızda bu meyanda neler yaptınız?
Kitabı ve kalemi elimden bırakmadım! O yıllarda Maraş’ta Demokrasiye Hizmet Gazetesi vardı. Bu gazetede yazmaya başladım.
Gazeteyi kim/kimler yayınlıyordu?
Ali Sait Emirmahmutoğlu isminde emekli bir öğretmen çıkarıyordu. Çok değerli emekli bir hoca. Lise, gazete idare mahallinin güzergâhındaydı. Okula gidip gelirken Ali Sait hocaya selâm veriyordum, o da bana ayaküstü nasihat ediyordu. Gazetenin pek çok işini de kendi başına yapmakta olan Ali Sait hocaya içimden yardım etmek geldi. Muhatabıma “hocam size yardım edeyim, hurufatı dizeyim” dediğimde aldığım cevap “hurufat dizmek senin işin değil çok çalışkan ve kabiliyetlisin, sen yazı yaz, ben de senin yazılarını gazetemde neşredeyim” şeklinde oldu. Gazeteciliğe ve yazarlığa ilk adımımı böylelikle atmış oldum. Bu mevkutede pek çok yazım yayınlandı.
Yazılarınız ses getirdi mi?
Biiznillah. O dönemde, Maraş’ta “Nana” isimli bir film oynuyordu. ABD’de hapishanede kalan kadın ve erkek mahkûmların bir araya getirilmesini konu edinen, ahlaki değerleri tahrip eden bir filmdi. Ben bu filmin aleyhine bir yazı kaleme aldım. Yazım epey de ses getirdi. Demokrat Parti iktidara yeni gelmişti. Dolayısıyla Maraş’ın valisi de değişmişti. Bunu niçin söylüyorum! Tek Parti zihniyetinde bir vali olsaydı yazdıklarımı kâle almayabilirdi!
Nasıl bir netice aldınız?
Şöyle. Valilik soruşturma açmış, denetçi göndermiş. Sinemanın ruhsatı yokmuş. Haliyle sinemayı kapattılar. Bu tarihten iki hafta sonra sinemanın sahipleri ruhsatı aldı. İlk galaya Maraş’taki yetkili makamlardan birçok kişi, lise müdürü ve öğretmenlerimle beraber ben de davet edilmiştim. Orada da yazdığım yazıyla ilgili konuşmalar, tartışmalar devam etmişti.
Sonra?
Mufassalan ilerleyelim!
Bittabii…
Bölgeye Demiryolu yapılırken Alman yüklenici firmanın bıraktığı binada eğitim-öğretim faaliyetlerini sürdüren Maraş Lisesi’nden olgunluk derecesi ile mezun oldum.
BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU
YARIN: HASAN AKSAY’IN ÜNİVERSİTE DÖNEMİ, ÖĞRETMENLİK YILLARI VE ERBAKAN HOCA İLE HUKUKU…
İbrahim Ethem Gören/10.09.2024 Yazı No: 613