Güneşin doğmasına kırk üçdakika vardır. Nerden bildiğini soracak olursanız. Telefonun saatinden, diyebilir. Saatin alarmı çalmaya başlar, ancak 'Kalksam mı kalkmasam mı, biraz daha uyuyup öyle mi kalksam?' derken, birden fırlar yataktan Berna Hanım. Her gün benzer durumu yaşamaktan iyice sıkılmıştır.

Biraz daha uyuyayım, bir şey olmaz, dediği zamanlarda genelde namazın vaktini kaçırır ve sonra pişman olur. Bu kısır döngüyü birçok kez yaşar. O gün ise farklıdır. Artık buna bir son vermenin zamanı gelir.

Fırlar yataktan ve abdestini alır. Sabah namazını kılar, Yasin`i ve Vakıa suresini okur, bütün Müslümanlar için dua edip gözyaşı döker. Â deta kuş gibi hafifler. 'Ya Rabbi her gün bu bereketli seher vakitlerini değerlendirmeyi nasip ediver.' diye dua eder. Kuş gibi hafif olmanın ne demek olduğunu yaşar. Bu güzelliğin her daim devam etmesi için de dua eder.

Eşiyle beraber bu kuş gibi hafif olmanın tadını ibadetle değerlendirirler. Her zaman nazik olan Berna Hanım, sanki o gün biraz daha naziktir. Eşi Vedat Bey de ondan geri kalmaz. Yahu, hanım Allah razı olsun! Bugün namazı erkenden kıldık. Ne güzel oldu, bunu her gün yapmaya gayret edelim. Arada bir kaçırdığımız oluyor, olmasın bundan sonra inşallah! Saat çalar çalmaz kalkalım, biraz daha uyuyalım, demek yok, bundan sonra der. Berna Hanım da onaylar.

Akşamdan planladıkları gibi kahvaltıyı erkenden yaparlar. 

-Hanım, birkaçkova, sandık alalım. Ayrıca zeytinleri yerden tek tek toplamak zor olacaktır. Onun için de naylon, bez, ulama ne varsa alalım yanımıza. İşimiz kolay olur, der. 

Berna Hanım da 

- Sen hiçmerak etme, Vedat Bey! Ben akşamdan hepsini ayarladım, der.

Sandıkları, kovaları, ulama, bez, naylon ve su kaplarını, yiyecekleri arabaya dikkatle yerleştirirler. 

- Hanım unuttuğumuz bir şey olmasın, dikkat et! Sonra oralarda sıkıntı yaşamayalım, der Vedat Bey. 

Birkaçgün önceden anlaştıkları Nail Bey ve hanımı Elif de zeytin toplamak üzere saat 7. 30`da köyün çıkışında bulunan Musalar çeşmesinde bekleyecekler. Vedat Bey de onları oradan alacak. Bu şekilde konuşurlar telefonda.

Berna Hanım`la beraber yolculuğa hazırlandıktan sonra, sakin ağır tavırlarla arabanın koltuğuna geçer. Anahtarı yuvasına yerleştirip çevirir. Dizel araba olduğu için gevrek gevrek gelen ses mahallenin neşesi olur. Yolda giderken zeytin üzerine bilinen ne varsa ifade edilir. Zeytinin Kur`an`ı Kerim`de konu olması, çekirdeğinin yutulması, mideye olan şifası, zeytinyağının en iyi ve sağlıklı yağ olduğu, ağacının çok uzun ömürlü oluşu, her kahvaltının olmazsa olmazı üzerine yorumlar ve daha neler neler; Berna Hanım`ın uyarısıyla sertçe frene bastı Vedat Bey. 

- Hayırdır hanım! Neden bağırdın?  Musalar çeşmesini geçtin, dur dediğimi duymadın.

- Allah, Allah, nasıl dalmışım! Neyse bekleyelim çok da geçmedik zaten. Nail Bey şimdi gelir. Nail Bey az sonra kalın ve tok bir sesle,

-Selamün Aleyküm, emmi? Çeşmeyi biraz geçmişsin, hayırdır, dedi. 

-Oğlum idare et bizi, dalmışım işte! Araba tekrar çalıştı ve dizel yakıtla çalışan motorun sesi açık arazide bir şiir gibi yankılandı. Babadan kalma zeytin bahçesine vardılar. Hızlıca iş taksimi yapıldı ve hummalı bir çalışma başladı. Arada bir soğuk su içtiler, memleketten, haberden, konudan komşudan, çoluktan çocuktan bahsederek zamanı tüketiyorlardı. Bir taraftan da yere düşen zeytinleri toplamak için canla başla çalışıyorlardı. Öğle vakti çoktan gelir.

Vedat Bey yemekten sonra namaza durur. Dört rekât sünneti kıldıktan sonra, kendi kendine: 'Sabah abdesti aldım, çok iyi biliyorum. Sabah namazını hanımla beraber kıldık. Onu da biliyorum. Ancak abdestim bozuldu mu bozulmadı mı?' aklıma takıldı, der. Namaza devam etsem mi etmesem mi? 

Nail Bey medrese, rahle görmüş adamdır. En iyisi ona bir sorayım, der. Nail Bey de abdest almakla meşguldür. 

-Nail Bey, hele buraya bir geliver.

-Hayırdır emmi?

-Oğlum benim kafama bir şey takıldı, bana bir yardımcı ol.

-Emmi, bildiğim, yapabileceğim bir şeyse, olurum.

Vedat Bey durumu kendisine özetlediği gibi Nail Bey`e de özetler.

-Emmi çalıştığım yerden geldi, soru deyip tebessüm etti. Biz bu mevzuyu medresede çok tartışırdık. Hiçunutur muyum? Önce şu maddeyi bir söyleyeyim: 

-Emmi, 'Şekk ile yakin zail olmaz.'  'Şüphe ile herhangi bir gerçek yok olmaz, yok diyemeyiz. Kesin olarak bilinen bir şey, şüphe ile yok sayılamaz.' der.

-Gelelim şimdi senin mevzuya. Abdestli olan bir kişi, abdestinin bozulup bozulmadığından şüpheye düşse-yani senin gibi-abdestinin bozulduğuna dair kesin bir bilgi olmadıkça bu şüpheye itibar edilmez, bu abdestle kıldığı namazlar sahih kabul edilir.

  -Emmi, sen de abdestinin bozulup bozulmadığını bilmiyorsun ancak sabah abdestini aldığını, yengemle beraber namaz kıldığını söylüyorsun. O halde sen namazına devam edebilirsin. 

Vedat Bey bu bilgiden sonra gönül rahatlığıyla namazını tamamladı. Namazdan sonra Nail Bey`le beraber şöyle yarım saat kadar kaylule yaptılar. 

Berna Hanım,

- 'Vedat Bey, yeter bu kadar kaylule, kalkıp işe devam edelim mi?' deyince uyandılar.

Uyanır uyanmaz da Nail Bey, 

Emmi, 'Abdest kesin gitti. İki seksen bir atmış uzanıp uyudun. Sabahki abdestle namaz olmaz, haberin olsun ha!' deyip gülüştüler. 

Madde 4: 'Şekk ile yakin zail olmaz.'  

'Şüphe ile herhangi bir gerçek yok olmaz, yok diyemeyiz. Kesin olarak bilinen bir şey, şüphe ile yok sayılamaz.