Dünyanın bütün ülkelerinde, aileler tüketimin, kuruluşlar üretimin odak noktasında yer alırlar. 

Aileler ve kuruluşlar, ülkelerin kültürel dokusuyla birlikte, ekonomik yapısını dönüştüren iki ana güç kaynağıdır. Üretim ve yönetim, kültür ve ekonomi gibi, aile ve kuruluş da birbirleriyle, iletişim ve etkileşim içinde, yeni zenginlikler kazanır. Üretim gücünün zenginliği ve sürükleyiciliği, hayatın değişik alanlarında, ailelerle kuruluşların el ele vermelerine bağlıdır. 

Aileler kültürleri, kuruluşlar ekonomileri güçlendirirler. Aileler olmadan kültürler, kuruluşlar olmadan ekonomiler, canlılıklarını koruyamazlar. Aileler ve kuruluşlar arasındaki uyum ve düzen, kültür ve ekonomi arasındaki uyumun ve düzenin güvencesidir. Aile kültürün, kuruluş ekonominin aynasıdır. Kültürü zengin olan toplumların, aileleri zengin, ekonomileri güçlü, kuruluşları etkili olur. Bütün ülkelerde aileler kültürün, kuruluşlar ekonominin omurgasını oluştururlar. 

Dünyada aile kuruluşları denilince, hemen akla küçük kuruluşlar gelmez. Türkiye’de olduğu gibi, dünyanın pek çok ülkesinde, önde gelen kuruluşlarının temellerini   aileler atmışlardır. Bunun için bütün dünyada, aile kuruluşlarının, üretimde ve yönetimde  kurumsallaşmaları tartışılmaktadır. Hayvancılıkla uğraşan Habil ve tarımla uğraşan Kabil’den bu yana, aileyi güçlendiren kültür ve hayatı zenginleştiren ekonomi, hem ayrışma, hem de bütünleşme kaynağı olmuştur. 

Köklü kültürel değerlere dayanmayan aileler ve doğal yasalarla yönetilmeyen ekonomiler, sürdürülebilir yapıya kavuşarak kurumsallaşamazlar. Kuralsızlık ailelerin olduğu kadar, kuruluşların da en büyük düşmanıdır. Kurumsallaşmada önemli olan, kültür ve ekonomiyi en uygun oranlarda harmanlamaktır.Aileler ve kuruluşlar zamanla geçerliliğini yitirmeyen,  hukukun, ekonominin ve etiğin doğal yasalarına dayanarak, kurumsallaşırlar ve geleceğe taşınırlar.  
 
Ekonomi ve kültürde önemli olan, aile şirketlerinin, işlerini iyi yapması değil, iyi işleri yapmasıdır. İyi işlerin peşinde koşan aile şirketleri, hem ailelerini, hem kendilerini, her yıl daha başarılı bir konuma taşırlar. Kuralları kuralsızlık olan aileler ve kuruluşlar, saman alevi gibi parlayıp sönerler. Yalnızca kazanç peşinde koşanlar, her yasayı çiğnerler. Oysa dünyanın her ülkesinde, bütün kuruluşların başarısı, kendilerinin ne kazandıklarından daha çok, başkalarına ne kazandırdıklarından kaynaklanır. 
 
Kuruluşların hem kazanan, hem de kazandıran olmaları, açıklık içinde kurumsallaşarak, kendileri için istediklerini, onları ayakta tutan alıcıları için de istemelerine bağlıdır. İster büyük ister küçük olsun, bütün kuruluşlar ortaklarından önce, alıcılarına  kazandırdıklarıyla, geleceklerini güvence altına alırlar. Yirmi birinci yüzyılda kuruluşların getirisi en büyük olan sermayesi, her alanda olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmaktır. 

Dünyanın bütün ülkelerinde, hem yerel hem küresel kuruluşlar, müşterilerinin ihtiyaçlarını gidermek için vardır.
 
Kuruluşlarda kurumsallaşma, ulaşılacak bir hedef değil, geleceğe doğru sürekli  bir iyileşme yolculuğudur.

Kurumsallaşmada başarı küresel kurallar ışığında, her gün yeniden yapılanmaktan kaynaklanır.