Dünyada son yıllardaki değişmeler ve gelişmeler endüstriyel ürünlerle gelen tutsaklığı açıkça gözlenir hale getirdi.
Sigara ve alkollü içeceklerde olduğu gibi, endüstriyel ürünlere olan bağımlılıktan kurtulmak için, insanlara bu göz boyayıcı ürünlere gerçekten ihtiyaçları olmadığını öğretmek gerekir. Yapay ihtiyaçların gerçekten yapay olduğu kitlelere anlatılabilirse, son yüzyılda ekonomi ve ekonomiyi öne çıkaran politikalar önemlerini büyük ölçüde yitireceklerdir. Köklü kültürel gelişmelerin başında teknoloji, ekonomi, bilim ve kültürde alternatif paradigma arayışlarının büyük yoğunluk kazanması gelmektedir. Artık sağlıklı bir ekonomik ve sosyal dokuya ulaşmada, rasyonel davranıştan daha çok sezgi, hoşgörü, sevgi ve sağduyu gibi temelde metafiziğe dayalı değerler ağırlık kazanmaya başladı.
Rakamların egemen olduğu bir dünyadan, değerlerin önem kazandığı bir dünyaya geçiliyor. Kültür ve sanatta ağırlık kazanan yeni değerler ekonomi, politika, teknoloji ve yönetimde de kendini göstermeye başladı.
Etrafımıza baktığımızda, bu gelişmenin izlerini, yeryüzü ölçüsünde görmekteyiz. Yüzyıl boyu, tüm dünyayı etkileyen ekonomizmin sonu geliyor. Yirminci yüzyılın en önemli kültürel olayı; dünyayı yaşanır kılmak için, her alanda köklü bir zihniyet değişikliğinin kaçınılmaz olduğunun bilincine varılmasıdır. Bunun sonucu, bütün dünyada insanlar gerçeği yakalamak için, bilim ve teknolojiden, tekrar Peygamberlerin verdiği haberlere dönüyorlar.
Edebiyatta ve sanatta insanı evrenin özü ve özeti kabul eden çalışmalar çoğalıyor. İnsan ve tabiat, gündemde artık ilk sıralarda, ekonomiden önce yer alıyor. Yüzyılın ilginç olgusu, tüm dünyanın gündeminde olan çevre kirlenmesidir. Ancak çevre kirlenmesini ele alırken, insanın unutulmamasını vurgulayan bilim adamları ve sanatçıların sayısı çoğalıyor. Çünkü, evrenin özü olan insanı çağın kirlerinden arıtmadan, tabiatı ve çevreyi korumak mümkün değildir.
Çekirdeğin meyvede gizlendiği gibi, önümüzdeki yıllarda yüz yüze olacağımız kültürel sorunların cevabı, insanın yüreğinin derinliklerinde gizlidir.
İnsanlar gelecek yıllarda son Halife Ali’nin “Derman sende fakat senin haberin yok; derdin senden, fakat sen görmüyorsun” diyerek, dile getirdiği gerçeği daha bir derinden kavrayacaklardır.
Gelecek yüzyıl aynen Mevlana’nın dediği gibi, “Dün de geçti, düne dair sözler dün gibi geçip gitti. Bugün yeni sözler söylemek gerekir” diyenlerin olacaktır. Yeni sözler söyleyebilmek için en önemli kaynağın Mevlana olabileceğini düşünüyorum. Geleceği kurtaracak olanlar, Mevlana’ya dayanarak, günü ve akan hayatı yeniden üretecek olanlardır.
Gelecekte yeni sözlerin Doğu ve Batı Avrupa’daki gelişmelerin ışığında daha yoğun bir ilgi göreceğini tahmin ediyorum. Dünya artık, aydınlanma çağından bu yana akılcılık, modernlik ve çıkarcılık satanların değil, ruh zenginliği ve gönül derinliği için hoşgörü ve sağduyuyla insana eğilenlerin olacaktır. Bunun için, kültür ve sanatta rasyonellik ve ekonomik çıkar adına beyin yıkayanlar değil, insanın ruhunu arıtmaya ve gönlünü zenginleştirmeye öncelik ve ağırlık verenler, güç ve önem kazanacaklardır.
Geleceği görmekte Yunus Emre ve Mevlana önemli hareket noktası olabilir. Demir perde açılırken görüldü ki, şiddet hiçbir sorunu çözmede sağlıklı yol olamaz. Baskı ve şiddetin peşinden baskı ve şiddet gelir. Baskı ve şiddete dayanan yönetimlerin tarihte uzun ömürlü oldukları görülmemiştir.
Müslümanlar inançsızlığı inançla, şiddet ve zulmü adaletle, ikiyüzlülüğü açık kalplilikle karşılamalı. Fitneyi açıklıkla, baskıyı cesaretle yenmesini öğrenmeli. Bu ise gerçekten, Yunus’u, Mevlana’yı, Gazali’yi ve Arabi’yi derinden kavramayı ve özümlemeyi gerektirir.