Toplumların ekonomik ve sosyal dönüşümlerinde, etkili olan dinamikler, Marx ve Weber’den bu yana, sosyal bilimlerin ana tartışma konusu olmuştur.
Onlar toplumların dönüşümünü açıklamada, birbirleriyle çatışan iki görüşü savunmuşlardır. Marx ekonomik ve sosyal dönüşümde, inançları toplumların önündeki en büyük engel olarak görmüştür. Weber’e göre inanç, ekonomik ve sosyal dönüşümün en önemli dinamiğidir.
Michael Albert’in ‘’Kapitalizme Karşı Kapitalizm’’ kitabında ayrıntılı olarak anlattığı gibi, demir perdenin ortadan kalkmasıyla iki kutuplu dünyayla birlikte, Komünist ve Kapitalist ekonomik bloklar da çökmüştür. Bütün dünya Marx’ın yaklaşımının yanlışlandığına, Weber’in yaklaşımının ise doğrulandığına şahit olmuştur. Artık Komünizmden önce Kapitalizm gelmeyecek, Komünizm ölmüştür, Kapitalizm de bilinen Kapitalizm değildir.
İnancı toplumların afyonu olarak gören Marx’ın, görüşlerinin iktidar olduğu, baskı ve şiddetle uygulanmaya çalışıldığı, Moskova’nın başını çektiği Sovyetler Birliği, başarısızlığa uğramış ve savaşsız dağılmıştır. İnancı toplumların afyonu olarak görmeyen, Weber’in saygı gördüğü Berlin, Londra ve Washington, ekonomik ve sosyal dönüşümde, daha başarılı olmuştur. Moskova yerinde sayarken, Washington kan tazelemenin yollarını aramış ve bulmuştur.
Yirmi birinci yüzyılın başında dünyada, Marx’ın izleyicileriyle, Weber’in izleyicileri çatışmamaktadır. Yeni çatışma devletler arasında değil, kültürler arasında yaşanmaktadır. Dünyaya açılan devletler güçlenirken, içine kapanan devletler, üretim güçlerini yitirmektedirler. Temel hak ve özgürlüklere saygı gösteren devletler, dünya pazarlarında aranan ürünler, hizmetler ve bilgiler üreterek, uluslararası pazarlarda kendilerine geniş yer açmışlardır.
Dünyada devletlerin, üretim güçsüzlüğünü giderecek dinamiklerin başında, kaynağını inancın değerleri içinde bulan, yanlışlanamaz doğrular gelmektedir. Ekonomik gücün ruhunu, sarsılmaz bir güvenle, inançlarına sımsıkı bağlanan ürün, hizmet ve bilgi üretmesini bilenler beslemektedir. Tarih içinde geliştirilmiş, gizemli bir ekonomi kuramı yoktur. Dünyada hiçbir ülkenin, Fransızlardan daha az çalışarak, Japonlar kadar başarılı olması mümkün değildir.
Türk toplumunun ekonomik yapı ve sosyal dokusundaki köklü dönüşümlerin yolu, Ankara ve İstanbul’un dinamikleriyle, Brüksel ve Washington’un dinamiklerini, doğru okumasını bilenler açmıştır. Anadolu’nun öncü güçleri, başka şehirde şubemiz yok anlayışından, dünyanın her şehrinde şubemiz var, anlayışına geçmişlerdir. Dünyadaki gelişmeler Anadolu insanına, Türkiye’nin her şehrinde olabilmek için, dünyanın her şehrinde olmak gerektiğini öğretmiştir.
Tarih boyunca gelmiş ve gelecek, hiçbir seküler ekonomi kuramı, toplumların üretimlerini artırma ve tüketimleri azaltma yolunda, inançlarının verdiği gücü verememiştir.
İnançların kaynağı, altyapı kurumları değil, üstyapı kurumlarıdır. İnançlar toplumların akıl güçleriyle birlikte, gönül güçlerini de harekete geçirirler.
Toplumlar inançlara saygı gösterilerek dönüştürülür. İnançlar yaşlanırlar, ancak hiçbir zaman ölmezler.