İstanbul... Türlü hayatların, hayallerin, gidiş gelişlerin karışımı... Her sokağıyla, her yokuşuyla, rıhtımları, bulvarları ve tepeleriyle bir muamma adeta.

Tek bir sokağından geçerken bile insanı türlü düşüncelere, belli belirsiz anlara ve anılara, mecazlarla dolu şiirlere, sözlere, vecizelere sevk edecek kadar ucu bucağı olmayan bir şehir.

Herkes için tüm bu düşüncelerin, hayallerin, anıların ve şiirlerin en derinden hissedildiği ışıklı bir cadde, daracık bir sokak yahut dik bir yokuş vardır bu şehirde. Benim için sayısızdır ama şu Beyazıt'tan Sirkeci'ye uzanan o tramvay caddesi başkadır. İstanbul'un "en İstanbul" olduğu yer gibi gelir bana hep. İstanbul'un kalbidir adeta. Kokusuyla, tadıyla, kalabalığı ve karmaşasıyla, sesi ve ezgisiyle tam bir Istanbul'dur. Bir şarkı gibi uzayıp gider, en güzel notalarla çalınır söylenir, en isabetli duraklarda durup dinlenir.

Yüzyılların tortusu, geçmişin anı defteri gibidir. Gülhane'si, Sultanahmet'i, Ayasofya'sı... Çeşmeleri, sarayları ve tarih kokan her noktası... Hele Kapalı Çarşı'sı... Başlı başına koca bir İstanbul'dur bu çarşı. Arada bir görünen deniz göz kırpar insana, gel kıyılarımda otur, der gibidir. Ama çıkamaz içinden insan caddenin ahenkli resminin...

Eski halı kilim satan dükkanlar, yükselen minareler, bir aşağı bir yukarı giden tramvayın sesi, simit, kestane ve mısır arabaları, Gülhane'nin uzayıp giden çamları, aşağılara indikçe insanın burnunu okşayan deniz ve kahve kokusu insana bir büyünün içindeymiş hissi verir. 

Bilmem ki başka şehirlerde de var mıdır aynı anda insanın tüm duyularına hitap edebilen böyle caddeler? Belki vardır güzel caddeleri şehirlerin ama başka İstanbul yoktur. Kendine has, kendine yetebilen, kendini bilen şehirlerdendir İstanbul. Böyle olmasında da ışıklı caddelerinin, daracık sokaklarının ve dik yokuşlarının payı büyüktür. Zira caddeler, sokaklar ve yokuşlarla örülür şehirler. Şehir; sokakla başlar, caddeyle büyür, yokuşla tamamlanır. Bir yokuşun başına geldiğinde durur bakar insan kat ettiği yola, kendini tamamlar.

Velhasıl kelam şehirler insan gibidir bir yerde, insan da şehir gibi. Herkesin bir şehri vardır kendini bulduğu, her şehrin insanları vardır içinde kaybolduğu... Hepsidir İstanbul: Kendini arayana yoldaş, içinde kaybolana rehberdir.