İrlandalı yönetim düşünürlerinden Charles Handy, girişimcileri dünyanın yeni "simyacılar"ına benzetir. Nasıl simyacılar bakırı altına çevirmeye çalışmışlarsa, girişimciler gönüllerde uyayan aslanları uyandırırlar. Onlar ham maddelerin katma değerlerini artırarak, geliştirdikleri yeni ürünlerle, ülkelerin üretim güçlerini büyütürler.
Kutsal kitaplardan beslenen kültürde, Rene Guenon'un dediği gibi, "gizli bilimler" değil, "gizlenmiş bilimler" vardır. Yanlış ellerde, zararlı olmaması için, gizlenen bilimlerin başında, tasavvuf ve simya gelir. Simya, üretim, yönetim gibi, bir yanıyla bilim, bir yanıyla sanattır. Her bilgi alanı gibi, simya da iki dünyaya, bütüncü bir gözle bakmaya çalışır.
Seyyid Hüseyin Nasr, İlhan Kutluer''in çevirdiği "İslam ve İlim" isimli kitabında, simyanın "herşeyin herşeyde olduğu" ilkesine dayandığını vurgular. Nasr simya ile tasavvuf arasında, bire bir bağ olduğunu anlatır. Ruh bedende, beden ruhtadır. Ruhunu güzelleştiremeyen, bedenini güzelleştiremez. Çünkü ruh ve beden, birbirinden ayrılmaz bir bütündür.
Ruhsuz beden olmaz, beden ölür, ruh ölmez. Dünya ve öteki dünya, ruh ve beden gibi bir bütündür. Ancak dünya ölümlü, öteki dünya ölümsüzdür. Dünyayı Cennet'e çeviremeyenler, öteki dünyada, atalarının yitirdilleri Cennet'e ulaşamazlar. Simyacılar madenlerle ilgilendikleri gibi, ruhlarla da ilgilenir. Onlar her madeni altına,her insani bilgeye, çevirmeye çalışırlar.
Madenlere değer kazandırmaya çalışan simyacılar, bugünün bilinmeyen yeni ürünler geliştiren girişimcilerine benzerler. Tasavvuf simyada hazır bir dil bulur. Gönül ustası da bir insana, olgunluğun zirvesine taşımanın yolunu açmayı kendisine görev bilir. İnsanların içinde uyuyan bilgeleri uyandırır.
Gönül mimarları insanları, simyacılar madenleri değiştirmeye çalışırlar. Onlar değişme olmadan, iç ve dış dünyada ilerleme olmayacağını bilirler. Simyacılar madenleri, tasavvuf ustaları gönülleri, girişimciler şirketleri değiştirirler.İnsanlar toplumların, şirketler ekonominin lokomotifleridirler.
Simyacı girişimciler, madenlerle, insanlarla birlikte kuruluşları değiştirerek, ekonomik, siyasal, kültürel yapıda köklü dönüşümlere yol açarlar. Düz kare dünyada, kim ne derse desin, yeni yüzyılın misyonerleri, simyacılar gibi olmasını bilen girişimlerdir. Onların gitmediği coğrafyalara, ne din gider, ne kültür gider, ne de bayrak gider.
Girişimcilik de simya gibi, bir bilim olduğu kadar aynı zamanda bir sanattır. Simyacıların cevheri altına dönüştürdükleri gibi, girişimciler de gece ve gündüz görülen rüyaları gerçeğe dönüştürürler.Onlar amaçlarla araçları birbirine karıştırmadan, değişmeden gelişmenin öncülüğünü yaparlar.Ve çevrelerinde büyük çekim alanı oluştururlar.
Sınırların önemsizleştiği dünyada, girişimciler hayatın bütün boyutlarıyla, yaşanır kılınmasında, yeni dönüşümlerin çığır açıcı öncüleri olma görevini yüklenirler. Bu yüzden ülkelerde, girişimciliğin dönüştürücü coşkusunu duymayanlar, üretimde ve yönetimde, yeni şeyler söyleyemezler, yoksulluğun oluşturduğu, demir çemberi kıramazlar.