Tarihçi Yazar Zafer Bilgi: “Ersin Hoca ismini yaşamış, ermiş. Anadolu’nun en büyük erenlerinden birinin yanı başına ebedi istirahatgahına çekiliyor” dedi.

Kıymetli Hocam röportajımıza Rahmeti Rahman’a kavuşan Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan ile ilgili düşüncelerinizi alarak başlamaya ne dersiniz? 

1724623532651

İlim Yayma Vakfı kurucularımızdan Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan Hocamıza Allah’ta rahmet diliyorum. İlk duyduğumda Eskişehir Yunus Emre Türbesi’ne defnedilmesini anlayamadım.  Ersin Hoca niye Yunus Emre’nin kabrine yakın defnedilmek ister? Ersin Hoca ismini yaşamış, ermiş. Herkes ona  “Ersin Ersin Ersin” demiş, Rabbim onun ermesine vesile kılmış.  Anadolu’nun en büyük erenlerinden birinin yanı başına ebedi istirahatgahına çekiliyor. Bugünün şartlarında nasip oluyor, bu Allah’ın büyük bir lütfu. Bizim kişilere, şartlara değil de aslında büyük resme bakmamız gerekiyor. O büyük resimde de Cenab-ı Mevlam bunu nasip etmiş. Demek ki o kadar dertlenmiş o kadar Yunus sevdası oluşmuş ki  o aşk onu ismi ile müsemma kılmış. Yunus âşıkı Ersin Nazif Gürdoğan, soy ismini de Mevla ebedi alemde gür bir şekilde doğmasına vesile kılacak. Bu bizim hüsnitahlil edebi olarak görüşümüz ama insan ismi ile müsemma yaşıyor. Gürdoğan ismi ile müsemma yaşadığı için Mevla kendine uğurlarken dahi demek ki dünyada ağırlarken Yunus Emre’ye bir rapt kılmış, onunla sürekli irtibat halinde kılmış. Uğurlarken de o ismi ve soy ismi ile yaşatacak şekilde uğurluyor. Rabbim inşallah onu gittiği alemde daha gür bir şekilde doğursun, daha gür bir şekilde ebedi âlemde doğmayı bizlere de nasip etsin. Bu müthiş bir olay, ermek ve gittiği yerde Cenabı Hakka adanmış bin yıl önceki o sesi o soluğu hâlen yaşayan bir aşığın hemen yanıbaşında ebedi istirahatgahına çekilmek  Mevla’nın lütfü. 

1724623532598

Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan ve o nesli nasıl değerlendirirsiniz, İlim Yayma Vakfı’nda öğrencilerle bir araya gelirler miydi? 

İlim Yayma’nın son 25 yılında yetiştik biz. Buraya 1999 yılında girdim ve o tarihten bugüne İlim Yayma Vakfı’ndaki faaliyetlerin içinde olmaya gayret ediyoruz. İstanbul Üniversitesi’nde Tarih okurken beş altı sene boyunca Vefa’da İlim Yayma Vakfı’nda kaldım. Medreselerin asude bahçesinde hakikaten çok dertlendim. Ali Erbaş hocanın Mehmet Emin Saraç’tan ders aldığı odanın kapısı, Ali Erbaş hoca halen gelir “10 numara kapıyı açın da bir bakalım Hocam nasıl içerisi”der yâd ediyorlar. Sadettin Ökten gelir. O nesil burayı bir kuluçka merkezi gibi görüyor, ilmek ilmek ilimle bir ağ örüyorlar. O ağ örücülerden bir tanesi de Ersin Nazif Gürdoğan hocamız. O da buraya tabii ekonomi ile ilgili kendi alanına dönük öğrencilerin bazen ihtiyacına binaen bir merci olarak başvurup çağırdıklarında bu da enterasan bir durum, hocanın çıkıp öğrencilerin ayağına canhıraş bir şekilde yanında başka  heyetlerle birlikte gelmesi.  Normalde ben öğrencilerle buluşturmak adına Hocanın etkinliklerine katılırdım. Bazen hocayı da davet ederdim. Bizim o gittiğimiz şevk gibi hoca da o şevki göstererek buraya gelir ve burada öğrencileri irşad ederdi. Bugünün aydınlatıcısı idi, farklı  bir aydınlatıcı… İlim adamları kendi alanına yönelik aydınlatma yapar, projektör tutar hangi alanda çalışmış ise, hoca öyle değildi. Ersin Hoca bilgiyi maneviyatla yoğurmuş “Sıbgatullah” “Allah’ın boyası” diyoruz. Cenabı Hakk’ın boyasıyla boyanmış, ekonomi bahanesiyle bize işte o adanmışlığı, edebiyatı onunla harmanlayarak anlatırdı. Bir neslin temsilcileri bu hocalarımız lokomotif gidiyor. O lokomotif Anadolu’ya bin yıl önce bizim bildiğimiz daha da değişecek yeni bulgularla ama şu an bildiğimiz Ahmet Yeseviler bunlara Türk İslam Horasan erenleri deniliyor. Türk İslam Horasan erenleri biraz Horasan bölgesinden İran tarafından Azerbaycan tarafından Anadolu’ya doğru binli yıllarda geliyorlar. Hacı Bayram, Hacı Bektaş, Mevlana, Nasrettin Hoca, Yunus Emre ne kadar mayayı tutturmuşlar ki arkalarından gelen lokomotifler hemen ona adapte oluyorlar bir frekans oluşturuyorlar ve bir bağ rapt oluyor aralarında ve o raptla onu devam ettiriyorlar. Gürdoğan hocamızı öyle çekmiş ki yanına kadar almış, yanına kadar katmış. Bu çok çok önemli çok çok kıymetli. 

1724623532582

Anadolu’yu nasıl mayaladılar?   

Ahmet Yesevi sohbet halkasıyla Asrı Saadet’e dayanıyor. Efendimizin aslında sohbet halkası Ashabı Suffa, bulunduğumuz medresenin de  kökü o Suffa Medresesi’nin devamı olarak kuruluyor. Efendimiz bir halka kuruyor ve yanındaki sahabeleri kendisine benzetiyor. Ufacık bir yoğurt koskoca beş kilo sütü nasıl kendine benzetiyor gece boyunca. Efendimiz de  insan mayalıyor, bir tane daha oluyor, bir tane daha derken artık belli bir süre aylar geçince Efendimiz  kendisi ile benzeşmeye başlıyor. Efendimiz,  dünyaya gönderilmiş bir cevher ve bu sefer diyor ki siz gidin gittiğiniz yerleri irşad edin. İşte o irşad edenler  birbirine bağlı bir selef mayalanmışlık o mayalanmışlığın devamı olarak Ahmet Yeseviler, Yunus Emreler, Nasrettin Hocalar yetişiyor. 

1724623532589

Nasrettin Hoca’nın “göle maya çalması”… 

Meşhur göle maya çalmak var ya aslında Nasrettin Hoca diyor ki ben de maya çaldım buranın insanına maya çaldım o Asrı Saadet’teki ışığı mayalandım ve insan mayaladım. En sıkıntılı zamanda Moğol istilası var, kıtlık var, yokluk var, Hac seferleri var. O dönemde yangın olmuş kendi etrafındaki yakınlarını kaybetmiş bir kısmını hastalıktan kaybetmiş o kadar sıkıntılı zamanda bile ya tutarsa diyor. O maya tutmuş ki bugün bunu anlatıyoruz. Yunus Emre’nin bir dertlisi Ersin Nazif Gürdoğan Hoca bugün oraya defnedildi. İnşallah biz de hocamız gibi dertli nesillere vesile oluruz. 

1724623532620

Efendim bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Son olarak eklemek istedikleriniz…

Hülya Hanım, Yunus Emre’ nin bin yıl önceki sözlerini konferanslarımda çok kullanıyorum. Ben tarihçiyim  normalde devletleri, hükümdarları anlatmak için kodlanmışım ama ben devletleri unuttum, hükümdarları unuttum. Bakın devleti olmayan evi dahi olmayan, çıkmış Allah yolunda bir ufak azığı ile dolaşan,  ermiş, eren Yunus Emre’nin sözü, “Sular hep aktı geçti/kurudu vakti geçti/ nice han nice sultan tahtı bıraktı geçti/ dünya bir pencere her gelen baktı geçti” 2024 yılındayız, 3024 yılına gelelim bu söz eksilmez. Allah bin yılda bir sözü eksiltmeyecek şekilde bu aşığa söyletiyor. Ona o sırra erenler de işte oraya dönüyor lokomotifin devamı oluyor. Ben bu yüzden dertli nesil olmayı önemsiyorum. Dertli nesil olmak Ersin Hocayı anlamak, kavrayabilmek. Ersin Hoca ekonomi profesörü tamam, O’nun neye erdiğini anlayabilmek, kavrayabilmek,  isminin nasıl derinlikli yaşadığını anlayabilmek. Niye kimseye nasip olmuyor? Şehzade Mehmet’in avlusuna gömülmek niye Sezai Karakoç’a nasip oluyor? Sezai Karakoç, kimsesi olmayan kendi halinde modern bir derviş sancı ile 60’a yakın İslam dirilişinin kitabını yazıyor. Öyle bir sancıyla doğuma gebe ki Allah tohumunu alıyor İstanbul’un göbeğine, öyle benzetiyorum biraz zahiri ayrı batini okuma yapmak da lazım . Mevla bu tohumu İstanbul’un göbeğine düşürüyor, dertli nesiller çıkarsın. Karakoç,  “Bir ayağı İstanbul’da bir şubesi Kahire’de, bir şubesi Semerkant’ta, bir şubesi Viyana’da olan büyük bir İslam Medeniyeti kurmamız gerekiyor” diyor. Düşünsenize buradan bir anda Kudüs ile irtibata giriyorsunuz. Biz şu an Kudüs’ü Şerif’e giremeyecek kadar kopmuşuz, acayip bir olay ama diyor ki bir ayağı Kahire’de olacak bir ayağı Yemen’de olacak. Bu dert toprağa düşmüş kim sahiplenirse… Ersin Hoca da toprağa düştü kim sahiplenirse. Siz hasbelkader yetişmişsiniz son kısmına “elveda” demek nasip olmuş size. Onların derdi fani alemde baki bir iz bırakmak. Bakın bu bina 450 yıllık 50 yıllık bina yıkılıyor, ayakta duramıyor 450 yıllık binanın gölgesinde söyleşi yapıyoruz. Geleceğe ne bırakacağız? Bu duvarlar dertli nesillerin duvarları, 450 yıl öncesine dokunuyorum. Hülya Hanım, ben burada bir dert olmasaydı 450 yıl önceki duvara dokunamayacaktım. Mimar da dertli müderrisi de dertli, derdi olmayan elli yıllık binalar yıkılıyor işte.  (Devam edecek)