Şair-Yazar İsmail Bingöl, “Şehir değişimin bir temsilcisidir. Fikirler kök salar, bilgiler artar, düşünceler değişir veya zedelenir, böylece insanlar öğrenirler.” dedi.

İsmail Bingöl, şair, yazar, prodüktör. Erzurum’un Narman ilçesinde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Erzurum’da tamamladı. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden mezun oldu. 1986 yılında başladığı Ankara Defterdarlığı’nda çalışırken TRT’nin açmış olduğu prodüktörlük sınavına girdi, zorlu aşamalardan sonra TRT ailesinin bir ferdi oldu. İsmail Bingöl, 1988 yılında TRT Erzurum Radyosu’na tayin oldu ve o günden bugüne program yapımcısı, idareci olarak doğduğu şehrin ruhunu şehirli ruhu ile yoğurup kültürel üretimler yapıyor. 

H U L 1

İsmail Bingöl, yüksek lisans tezini, “Erzurum’daki Mahalli Basın Kuruluşlarının Birer İşletme Olarak İncelenmesi” konusu üzerine yaptı. Atatürk Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Radyo-Televizyon Yayıncılığı bölümünde dersler verdi. Öznesinde Erzurum olmak üzere şehir konusunda derinleşen, şair, yazar, prodüktör Sayın İsmail Bingöl ile şehre dair yaptığımız söyleşimizi siz değerli okurlarımızın ilgilerine sunuyoruz: 

Efendim ömrünüzün neredeyse tamamını doğduğunuz şehir Erzurum’da geçiriyorsunuz duygularınızı bizlerle paylaşır mısınız? Şehir nedir?

Öncelikle şehir nedir sorusuna cevap arayalım. Şehir, binasız bir okul, kitapsız bir kütüphane ve tebeşirsiz, tahtasız bir sınıf gibidir. Oyun bahçesi ise, birçok oyunlar, kavgalar ve antik tiyatrolarla doludur. Orada ne bir öğretmen ne de formalı çocuklar bulabilirsiniz. Bütün öğrenciler bu okula doğuştan kaydolurlar ve asla mezun olmazlar. Kısacası şehir, bir uygulamalı öğrenim okulu, kültürel bir laboratuar, bir sanatçı stüdyosu, bir filozof mabedi, şairlerin kahvehanesi, yetenekli isyankârların ve çılgınların galerisidir.

Şehir değişimin bir temsilcisidir. Fikirler kök salar, bilgiler artar, düşünceler değişir veya zedelenir, böylece insanlar “öğrenirler." Andre Marlaux sanat psikolojisi üzerine yazdığı yazılarında şehir için "duvarsız müze" tabirini kullanır. Kevin Lynch ise insan gelişimini kolaylaştırmasında şehrin potansiyeline vurgu yapar:"Şehir planlamacılığında ve düzenlenmesinde en önemli çaba şehrin gelişim fonksiyonlarını anlamak ve bunları arttırmak için yollar bulmaktır."

Ömrümün tamamına yakınını bu şehirde yani Erzurum’da tükettim. Sokaklarında dolaştım, caddelerinde gezdim, mahallelerinde oturdum. Arkadaşlıklarımın büyük bölümü bu şehre ait ve geçmişimdeki en önemli izler onlarla kurduğum ilişkinin eseri. Yıllar öncesine ait hatıralardan söz ederken gözümün önüne gelen manzaralarda hep bu şehir; yani Erzurum var. Kışında ayrı bir güzelliğe tanık olmuşum, yazında ayrı. Baharı ve güzü batıdaki kadar olmasa bile, yine de bir başka güzellikle karşılar sizi. Sapsarı yaprakların kendince bir görüntüye büründüğü bu şehirde mekân, insan ve zaman tarihi bir atmosferde akıp gitmektedir. Palandöken dağlarının şehre kattığı tadına doyum olmaz seyir unutulacak gibi değildir. Şehrin neresinde olursanız olun, dağın heybetli duruşuyla karşılaşırsınız. Hele de sisli, dumanlı bir havada büründüğü örtüye baktığınızda içiniz bir hoş olur ve adeta ürperirsiniz. Atalarınızın, eşinizin, dostunuzun mezarları bu coğrafyadadır ve o kökler üzerinde yükselen hayatınız sizi hep kendine çeker. Nereye giderseniz gidin, aklınızda hep bu şehir vardır ve sürekli arkanızdan gelir. Bütün bunlar Erzurum’u sevmek için bir etkendir ve ondan arada bir dahi uzaklaştığınızda hasretliği gelir yüreğinize oturur.

1728370887494

Üniversite yıllarınıza dönüyoruz, yüksek lisans tezinizi “Erzurum’daki Mahalli Basın Kuruluşlarının Birer İşletme Olarak İncelenmesi” üzerine seçmeye nasıl karar verdiniz?

Ben hem sözel (TRT Erzurum Radyosunda Program Yapımcısı) ve hem de yazılı basında pratikte çalışmış, gazete çıkarmış, köşe yazmış biri olarak bu konuyu işlememin daha doğru olacağına inandım ve bunu da tez danışmanım olan Prof.Dr. Muammer Yaylalı’ya ilettim. Lisansta da hocam olan Sayın Yaylalı, bu konuda olumlu görüş bildirdiler ve böylece Erzurum Mahalli Basını üzerine çalışmaya başladım. Tabii bu o kadar kolay olmadı. Arşivlere girdim çıktım, gazetecilik mesleğinin eskileriyle görüştüm, onların fikirlerine başvurdum, konu hakkındaki kitapları elde etmeye çalıştım, anket yaptım ve sonunda tezimi hazırladım ve sundum. Uzun ve yoğun bir çalışma sonrasında ortaya çıkan tezim jüri tarafından kabul edildi. Ayrıca bu konuyu seçmemin bir sebebi de, bu alanda boşluk olması ve gerekli çalışmanın yapılmamış olmasıdır. Hâlbuki Erzurum’da on sekizinci yüz yıldan aşlamak üzere birçok gazete çıkmış ve bu durum doğunun Babıâli’si unvanını kazandırmış bu şehre. Yıllar sonra ise, dostlarımın ve hocalarımın telkinleriyle tez üzerinde çalışmaya başladım. Ekler ve düzeltmeler yaparak yayıma hazırladım. Nihayet 2024 yılının Haziran ayında da kitap halinde bastırdım.

Araştırma-İnceleme, deneme ve şiir türündeki kitaplarınızda kaleminiz ve şehir birlikte yol alıyor neler söylemek istersiniz?

Bütün bunlar şehrin bir motif olarak gerek yazılarımda ve gerekse şiirlerimde ne kadar etkin olduğunu gösteriyor. Hatta şehir ve insanı, mekânı hakkında yazdığım yazılar büyük bir yekûn tutmaktadır. Ki bunların bir bölümü “Türkülerde Yaşayan Şehir Erzurum” adıyla Dergâh yayınları Erzurum Kitaplığında yayımlanmıştır. Şehri dikkate alarak ve yüreğimdeki çağrışımlarından hareket ederek yazdığım deneme ve şiirler; onunla olan bağımı, ona karşı hissettiğim duyguları samimi bir şekilde ifade etmemin sonucunda ortaya çıkmıştır. Dağıyla, ovasıyla, insanıyla, tarihi ve kültürüyle farklı bir etki yaratan Erzurum, geçmişten bugüne coğrafyanın vatan kılınmasında önemli bir rol oynamıştır. Benden başka daha birçok kişi onun bu yönlerini ele alarak yazılar yazmış, şiirler oluşturmuştur. Onun içindir ki, ne yazsam mutlaka bir yanından şehir ve insanı ses verir, unutulmaz bir biçimde kendini gösterir. Böylelikle şehir kendini ele verir, sırlarını açar ve onu tanımaya çalışana kendini sevdirir.

‘Erzurum Kitaplığı’ kitap dizisi ve diğer çalışmalarınız hakkında okurlarımızı bilgilendirebilir misiniz?

İlk kitabım, 1999 yılında bu seriden çıktı. “Türkülerde Yaşayan Şehir Erzurum” adıyla. O yıllarda yazdığım yazıların, Muammer Çelik vasıtasıyla Dergâh yayınlarına ulaşması ve kitap olarak yayımlanması sonucunu doğurdu. Bu vesileyle kendisine ve yayınevinin sahibi Ezel Erverdi’ye teşekkürlerimi sunuyorum. Yani onlar yazdıklarımın farkına varıp böyle bir teklif getirmeselerdi, belki de bu yola giremeyecektim. Sonrasında “Ey Kelime ve Ey Ses”, “Atalar Mirası Gönül Yarası Türküler” adlı denemelerim de yine Dergâh Yayınları Ülke Kitapları serisinden çıktı. Ayrıca “Ay Düşleri” adlı ilk şiir kitabım Ares, ikinci ve üçüncü şiir kitabı “Sırrını Söyleyen Rüzgâr” ve “Kendine Vurgun Divaneler” Ötüken, dördüncü şiir kitabım “Sesleniş” Bilge Kültür Sanat yayınlarından çıktı. Son olarak, “Erzurum Mahalli Basın Tarihi” adlı kitabım piyasaya çıktı. Ayrıca yayına hazır deneme, inceleme, portre yazıları ve röportajlarım bulunmaktadır. Bunların haricinde ortak yazdığımız iki kitabım daha vardır.

1728370887478

Yazı, şiir ve röportajlarım, Kırağı, Akademi, Kalem ve Onur, Düşünce ve Sanatta Adım, Çizgi, Ay Vakti, Türk Edebiyatı, Dergâh, Lika, Sühan, Mortaka, Beyazdoğu, Tarih Yolunda Erzurum, Erzurum Sevdası, Berceste, Az Edebiyat, Bizim Külliye, Edebiyat Ortamı, Bir Nokta, Dil ve Edebiyat, İslami Edebiyat, Herfene, Beyaz Şehir Palandöken, Aziziye, Akra, Şehir ve Kültür, Hece, Ihlamur, Ayraç, Hüma, Gergef gibi değişik dergi ve gazetelerde; Sanatâlemi, Edebistan ve Dünyabizim gibi sanat ve kültür sitelerinde yayımlandı.

TRT Erzurum Radyosu'nda uzun yıllar farklı pozisyonlarda hizmetleriniz oldu ve devam ediyor. Radyo öykünüzü anlatır mısınız?

1986 yılında Ankara’da Maliye Bakanlığında göreve başladım. O arada askere gidip geldim. Aynı göreve devam ederken TRT’nin prodüktörlük imtihanı açtığını duydum ve müracaat ettim. Binlerce kişinin girdiği bu imtihanı ve ardından yapılan kompozisyon imtihanını da kazandım. Ama asıl bundan sonrası vardı. Kazananları kursa aldılar ve elli gün boyunca kurs gördük alanında en iyi hocalardan. Asıl kurs hocamız ise Turgut Özakman’dı ki yazdığı kitaplarla ülke çapında tanınmaktaydı. İşinin ehli olan hoca bize çok şey öğretti. Kendisini rahmetle anıyorum. Arkasından yeniden bir yazılı imtihan ve mülakat oldu. Burada seksenden fazla kişiydik, ne var ki bütün bu imtihanların sonucunda sayımız yarıya indi. Hakikaten çok zor bir süreçti ve yorgunluktan adeta bitap düştüğümüz zamanlar olurdu. Sonrasında 1988 yıl mart ayında tayinim TRT Erzurum Radyosuna çıktı. Zaten ailem de oradaydı. O gün bu gündür radyoda program yapımcısı ve idareci olarak çalıştım. Şimdilerde de aynı görevime devam etmekteyim.

Âşıklarımız-Âşık Edebiyatımız”, “Aşk İmiş Her Ne Var Âlemde” ve “Şehirden Sesler”, yaptığı programlardan bazıları… 1994-2000 yılları arasında Atatürk Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Radyo-Televizyon Yayıncılığı Bölümü’nde, 2001 yılında ise İletişim Fakültesi’nde “Radyo Programcılığı” dersini verdim.

B I N G O L L

Erzurum, "2025 EİT Turizm Başkenti" olarak seçildi, bu konudaki değerlendirmelerinizi lütfeder misiniz?

Doğrusu şehrim adına sevindim. Fakat bir yandan da böyle bir zor işin altına girmek konusu beni düşündürüyor. Bu görevi layıkıyla yapabilir miyiz diye endişe ediyorum. Bu tür organizasyonlar, şehirler için büyük önem arz ediyor. Hem maddi ve hem de kültürel açıdan. Bunun için de iyi hazırlanmak gerektiği kanısındayım. Yapılacak olanlar göz doldurmazsa, ilerleyen zamanda artık bu tür organizasyonlarda devre dışı kalacağımız bir gerçek. Onun için de, şimdiden başlayarak iyi hazırlanmalı ve işin gereğini yapmak için hep birlikte gayret göstermeliyiz.

Günümüz dünyasında doğduğun şehirde doymak neredeyse istisna. Bir şehirde doğmak, o şehirden göç etmek, şehirli olmanın dünü ve bugünü hakkındaki düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

Dediğiniz çok doğru. Artık doğduğu şehirde hayatına devam edenlerin sayısı giderek azalıyor. Çünkü insanımız doyacağı yerlere gitmek zorunda kalıyor ve böylece yıllar içerisinde şehrinden, tanıdıklarından uzak düşüyor. Bu da yabancılaşmayı ve aradaki bağların günden güne zayıflaması sonucunu birlikte getiriyor. Ama bu bir mecburiyet ve artık illaki doğduğum yerde yaşamaya devam edeceğim konusundaki ısrar pek bir şey ifade etmiyor. Bazen de kişi kendi isteğiyle şehrini bırakıp gidiyor ve başka bir coğrafyaya yerleşiyor. Tabii zaman içerisinde onların yerini başkaları, daha doğrusu kalitesiz göç dolduruyor. Bu durumda şehrin kültürel ve sosyal yapısını bozuyor ve şehir giderek çoraklaşıyor. Eski öneminden ve güzelliğinden çok şey kaybediyor. Şehirli kavramı artık boş bir iddiaya dönüşüyor. Zira gelenler bu kavramın içini dolduramıyorlar ve şehir birçok özelliğini kaybediyor. Bu ise, orada kalmaya devam edenleri oldukça rahatsız ediyor ve kalmakla gitmek arasında bir noktada buluşmalarını sağlıyor. Büyük şehirlerimizin dışındaki birçok yerleşim yerinin kaderi artık böyle şekilleniyor. Ve bu da olumsuz birçok durumu beraberinde getiriyor.

Günümüzde şehirler için tehlike sınırını bile geçmiş durumlardan biri; şehir kavramına ve şehir kimliğine aşina kişilerin azalması ve hatta neslinin kesilmesidir. Bu ise şehirlerin geleceği açısından büyük tehlike oluşturmakta, şehirlerin kendine has kimliğini her geçen gün biraz daha aşındırmaktadır. Zira iç göçün insan malzemesini kırk elli yıldır harmanladığı, yerlilik kavramının anlamını âdeta unutmuş şehirlerde, bu gibilerin nesli ya tükenmiştir ya tükenmek üzeredir.

Türkiye'de şehirler betonarmenin hızla istila ettiği "kent"ler haline gelirken yerlilerini de kaybederek kendilerine her gün biraz daha yabancılaşıyorlar. Bir şehrin yerlisi kalmamışsa, o şehrin kendine has çehresini ve hususiyetlerini koruyacak ve savunacak kimse kalmamış demektir. Ne yazık ki, şehirlerimizde asıl manasında yerlilerin sayısı büyük bir hızla azalmakta ve kalanların çok azı, doğup büyüdükleri şehrin kimliğini koruma yolunda mücadeleyi göze almaktadır.

Bu anlamda; şehir kimliği üzerine kendine has düşünceleri olan rahmetli Feyyaz İbrahimhakkıoğlu'na göre; "Şehirlerin ihtarcıları" olmalı. Şehir ve şehirli kimliğine zarar veren ve kültürel açıdan yozlaştıran noktalara dikkat çekmeli bu ihtarcılar... Hâlbuki özellikle Erzurum'u göz önüne getirirsek, şehrin ihtarcılarını bütüne yakın oranda kaybettiği gerçeği ile yüz yüze geliriz. Çünkü "Erzurum öyle tesadüfî bir şehir değildi. Öyleyse şehirler ihtarcılarına kavuşmalı bir an önce."

Şehir üzerine oldukça kafa yoran biri olarak bu konuda daha çok şey söyleyebilirim.

1728370887461

Efendim yazılarınız bir gözlem üretimi, sosyolojik tespitlerle psikolojik tahlilleri duygu ile harmanlıyorsunuz. Toplum hayatımızda "keşke" ve "iyi ki" dediğiniz noktalar...

Herkesin bir ya da birçok keşkesi ve iyi ki dediği zamanlar vardır. Tabii ki benim de var. Mesela keşke gençken daha kaliteli kitaplar okusaydım. Ve bu konuda birileri bana kılavuzluk etselerdi. Okuduğum çoğu kitabın boşa gittiğini ve belki de bana pek bir şey vermediğini düşünerek, “keşke” diyorum. Bunun yanın da iyi ki yazı benim dünyama girmiş ve bu yolla birçok kişi tanımışım, birçok yer gezmişim ve dostlar edinmişim. Yine “keşke” zamanı iyi değerlendirip, daha çok okusaydım ve daha çok yazsaydım. Aklıma boşa geçirdiğim ya da gerektiği gibi değerlendiremediğim zamanlarım gelince “keşke”nin içimdeki sızısı daha da büyüyor. İşte o arada “İyi ki” devreye giriyor ve teselli buluyorum. İyi ki bazı şeyleri yapmışım diyorum ve kendimden ayrı olarak başkalarına da bakıyor ve hiç olmazsa bazı durumları yine de iyi değerlendirdiğime inanıyorum. Ama bunun artık bir faydası yok. Geleceğe ve yaşanan günlerde neler yaptığına bakmak lazım. Yani zamanı ve elindeki varlıkları iyi değerlendirmenin çok önemli olduğunu görmek ve ona göre davranmak gerekir.

Sayın İsmail Bingöl, teveccühünüz için teşekkür ederiz. Son olarak okurlarımızla paylaşmak istedikleriniz...

Çok fazla konuşup okurları da yormamak gerekir. “Sözün uzunundansa, kısası daha makbuldür” demiş eskiler. Ben sizin vasıtanızla bizleri okuyacak olanlara ve sizlere, ayrıca bana bu imkânı veren gazetenize çok teşekkür ediyorum. Selamlarımı ve muhabbetlerimi gönderiyorum.