Psikolog M. Bayram Ayaz: ''Ailede en büyük problem düz mantık ile yaklaşmak. Duygusal zekâ ile tutum sergilenmeli.''

Psikolog M. Bayram Ayaz, lisans eğitimini Ankara Üniversitesi PDR Bölümünde tamamladıktan sonra, İGÜ Psikoloji bölümünde, ‘’Ergenlerde teknoloji bağımlılığı ve anne baba tutumları’’ üzerine hazırladığı tezle yüksek lisans yaptı. İstanbul Üniversitesi AUZEF Fakültesi’nde dersler veren ve kendi danışmanlık merkezinde ruhsal sorunlar danışmanlığı yapan Ayaz ile günümüz insanının sorunları, Mana Terapi, bağımlılıklar üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

bayramm

Terapilerden edindiğiniz izlenime göre günümüz insanının temel sorunu nedir? 

İnsanın yaşadığı en kritik temel problem anlaşılamamaktır. İnsan birlikte olduğu kimselerle aynı ortamda yaşasa da ortak bir dil kullanamıyorlar. Dinleme sorunu zaten var. İletişim var ama bedenden öte, düşünceden öte duygulara varmıyor. İnsanlar birbirleriyle bencillik üzerinden iletişim kurmaları daha yaygın. Kendini savunarak “beni mutlu etmek için sen değiş” diyor. Hâlbuki öncelikle kendimizi değiştirerek örneklik sergilememiz lazım. Kendimizi değiştirdikçe öteki insanları daha iyi anlamaya başlayacağız.

Mana terapiyi siz ekol olarak savunuyorsunuz. Bu yaklaşımla neyi ifade ediyorsunuz?

Her yaşadığımız şeyin bir manası var. Bir şeyin manasını çözmek bize huzur verir. Bir zorlukla ya da bir sınavla karşılaştığımızda onunla baş etme sürecine girdiğimizde hemen çözüm bulamayabiliriz. Fakat biz bunun bir sınav olduğunu düşünürsek bu bize iyi gelir. Yunus Peygamber, gemiden atılıp, balığın karnına girince ilk önce “ben nerede hata yaptım” diye düşünüyor. “Ben kendime zulmettim”, hata yaptım diyor. Bu iç sorgulama, mana kapısını aralar. Fakat ötekini suçlamak böyle mi? Bu arada anlam arayışı ile mana arayışı farklı boyutlardır. Anlam arayışı kişiye iyi gelen ve daha iyi olması yönünde bir düşünme sürecidir. Mana arayışı ise bu olumlu düşüncelerle birlikte zor şartların sizin için daha hayırlı olabileceğini kabullenme anlayışıdır. Bu süreçte yaşanan acının aslında bir takdir olduğu bilincine varmaktır.

Mana bakışı ile bir iç oluş, iç tatmin duygusu gelişir 

Mana bakışı ile yaşanılan zorluklara sabırla yaklaşırsınız. Bu bakımdan mana arayışının ilk adımı sabırdır, ikinci adımı tevekkül. Başa çıkmaya çalışıp çözemediğiniz her sorun için bu bakış geçerlidir. Burada önemli bir sorun çıkıyor karşımıza. Peki, ben bu iç değişimi geçireceğim, ‘mana’ ile bakacağım ama karşımdaki insan anlayışsız ve ben ona örnek olamıyorum. İşte bu da sınavın bir parçasıdır. Birlikte yaşadığımız, özellikle eşler arasında hayatın yüke dönüştüğü boyutlar var. Bazen biz yaptıklarımızın bir bedeli olarak bazen bir sabır duygusunu kazanmak için yükler alabiliriz. Özellikle yükümlülüğünü aldığımız insanlar vardır. Burada mana bakışı ile bir iç oluş, iç tatmin duygusu gelişir. Bir yetimin başını okşamak ya da başkasının ihtiyaç önceliğini kendine tercih etmek. İlişkilerde taşkınlığa gitmeden önce dünyanın geçici olduğunu ve her birimizin ölümlü insanlar olduğumuzu hatırlamalıyız. Afakta olanı gözlemeliyiz. Metafizik olana bakmalı ve ölüm sonrasında bizi bekleyen karşılıkları düşünerek bugünkü zorlukların manasına ulaşırız. Bu çilekeş bir bakış açısı değildir. Başınıza gelen her şeyi bir bakıma içselleştirerek ölümü düşünerek acı çekmeye devam etmek değildir. Dert içerisinden bir mana parıltısı çıkarabilmektir. Bu nedir? Aslında bizim ruhsal varoluşumuz acılarla kaimdir. Acılar ruhsal yapımızı güçlendirir. Bedenimiz konfor ister, haz ister, mutluluk ister. Ama ruhumuz…? Bakınız ilim zordur ve çok çileli bir yoldur, ilme ulaştıktan sonra sizin ruhunuz inanılmaz bir yükselişe girer.

Mana terapiyi her insana anlatabilmek, uygulamak mümkün müdür?    

İnsan duygusu olan bir varlıktır. Bir insan duygudan kendini azat edemez. İnsan cinnet geçirmiyorsa, psişik bir hastalığı yoksa normal bir insan ise arabanın ezeceği kedi yavrusunu yoldan alır. Merhamet duygusu bizim fıtratımızda vardır. Meta ve metafizik arasında sınavımız var. Meta elle tutup gözle gördüğünüz somut alandır. Metafizik ise maddenin ötesidir. Dolayısıyla ruha sahibiz ve her birimiz metafizik varlıklarız. Ölüm nedir, ruhun bedeni dünyada bırakarak yolculuğuna devam etmesidir. Ölümün bir tanımı da budur. Biz iki boyutlu bir varlığız, beden ve ruh. Ruh sonsuz olarak hayatına devam ediyor. O halde bu dünyada öncelikli olarak ruhumuzla yaşamanın yollarına bakmalıyız. İnsan sadece ekmekle yaşamaz. İnsandaki ebediyet algısı aşkla deneyimlediğimiz bir duygudur. İki insanda vuslat gerçekleştikten sonra sevda ya da aşk sona erer. Vuslattan sonra sevda devam etmez, aşk sevgiye dönüşür. Böylece anlıyoruz ki insan aşkı ilahi aşkın mecazıdır. İnsan bu kadar metafizik bir varlık iken biz bir primat gibi yaşayamayız, biz metaya sığamayan varlıklarız. Bizi bu maddi dünyaya hapsetmeye çalışanların yüzyıl öncesinde kökenleri var. Auguste Comte ‘’İnsanlık Dini’’ diye bir kitap çıkarıyor. Bu konuda Türkiye’ye, Mustafa Reşit Paşa’ya üç mektup gönderiyor. Şu tezi iddia ediyor; artık bizim göksel, semavi bağlarla kendimizi mutlu etmeye, huzur bulmaya ihtiyacımız yok. Bunun yerine somut olarak parayla bir mutluluk satın alabilirim, hemen tükettiğim hazlarım var, işte mutluluk budur. Bundan ötesi toz duman, geçersizdir diyor.

Mana terapi yaklaşımı fıtratından kaçmayan her insana yönelik açılım sağlar 

Birbirimizi kandırmayalım, insan metafizik bir varlıksa bu gerçekten kaçamazsınız. Bu metafiziğin ne olduğu ilk insandan beri biliniyor. İlk insan peygamberdir. İnsana manasını öğreten  bir öğretmendir. Nasıl halleşeceğiz, nasıl yaşayacağız, insan ilişkilerini nasıl düzenleyeceğiz. İlahın varlığını bize peygamberler getiriyor. O halde nübüvveti anlamadan, son nefesimize kadar hiçbir gerçeği anlamış olamayacağız. Nebiler bize hayatın manasının haberini getiriyor. Çok açık bir şekilde ifade ediyor. Dolayısıyla mana bizim şiir dilinde kullandığımız edebi bir kavram değildir. Hayatın gerçeğidir. Yusuf Peygamber köle pazarında satılıp, zindanlarda yıllarını geçirdiğinde, bu yalın gerçekliğe karşı içindeki mana ile zindanda aydınlık içindeydi. Onun kalbindeki ışık zindanı aydınlattı. Bu mana ışığı her insanın yanıbaşındadır. Fakat şu teknomedya dünyasında, bizim “meta” içerisinde tutmaya çalışan anlayışa karşı kalbimizdeki o ışığı, o manayı, ölümlü olduğumuzu, iyilikten, merhametten yana, kardeşlikten yana olduğumuzu sonuna kadar iddia ederek ayakta kalacağız. Bu çok büyük bir güçtür. Bu gücü hiçbir teknolojik cihazla yenemezsiniz, alt edemezsiniz. Bizler metafiziğin temsilcileri olarak, bağlı olduğumuz, üzerinde gittiğimiz kadim çizginin devamı olarak, o mana dünyasına, kendi manamızı, insanın manasını, hayatın ve ölümün manasını, acının ve mutluluğun manasını, insanın insanla birlikte yaşamasının manasını şifrelerini ve formülünü taşıyoruz. Bu şifreler açıktır, herkes ulaşabilir. Dolayısıyla mana terapi yaklaşımı fıtratından kaçmayan her insana yönelik açılım sağlar.

Giderek yaygınlaşan bağımlılıklar konusunda neler paylaşırsınız?   

Gençleri çepeçevre kuşatan;  internet bağımlılığı ve madde bağımlılığı olmak üzere, iki bağımlılık türü ile karşı karşıyayız. İnsanın nefsi ve egosu ile yaşama konusunda geldiği noktada bir çıkmaz var. Kimi insanlara sahip olduğu değerlerle sorunlarını çözmek giran geliyor. Dünyada büyük şirketlerce sektöre dönüşen sosyal medya uygulamaları ve oyun bağımlılığı bir yandan bağımlılık esaretine sürüklerken, öte yandan sentetik uyuşturucular ile kısa sürede hazza ulaşan gençler tek boyutlu bir dünyaya hapsoldular. Bu çok acı bir tablo. Şu anda bağımlılık noktasında bütün aileler muzdarip. Aldığım genç danışanlarımda bunun bir kanayan yara olduğunu gördüm. Ayrıca uzmana başvurmayan geniş bir potansiyel var. Sonrasında bu gençlerle üç aylık bir projede birlikte olup, onların rehabilitasyonu sürecine katıldım. Şunu gördüm; anlayışlı ebeveyn, aile aidiyeti ve değer bağlılığı en etkili çözüm noktası. Teknolojik anlamdaki bağımlılığın da yine bu çağda kendini var edebilme, önceki kuşaklarla bir iletişim bağı kuramayınca bağımlılık kaçınılmaz oluyor. Kişi iç dünyasında kendini tutan bir değere bağlanamadığında ortaya çıkan boşluğu hazla bastırmaya başlıyor. Batı dünyasından öğrenilmiş olan bu çaresizlik zor ve güçlükle karşılaşınca hemen beliriyor. Bir teselli aracı gibi online oyunlar ya da madde kullanımı onu hayatta tutan çarpık gerçekliği var. Bu bilgi ve tecrübelerimi ‘’Sanal Bağımlılık- Dijital Diyet Programı’’ adlı kitapla yayınladım. Zamanın önümüze çıkardığı gerçeklere karşı bakışımızı anlatmak noktasında, dijital ve ruberu bireysel ve toplu olarak destek vermeye çalışıyoruz.sanal bağımlı

 Ebeveynlere önerileriniz nelerdir?

Temel nokta bir gencin içinde bulunduğu en doğal ortam ailedir. Aile içerisinde, çocuğun yaşadığı ergenlik problemleri, çağla ilgili problemler, maddi sıkıntılar anne ve baba tarafından bir rol model olarak bağ kurmak durumundalar. Onları dinlemek, kendilerini ifade etmelerini sağlamak, değişimlerine karşı kıyafetlerinde ve takılma biçimlerinin arkasındaki duygulara yönelmek gerekir. Onların kazanılmış bir kimliğe sahip olduklarını fakat görüntüde bir takım geçiş süreci yaşadığını, bu çocukların aslında kalp dünyalarının tertemiz olduğunu bilmeleri gerekir.

Bir oyun bağımlısı, bir madde bağımlısı kaybedilmiş bir çocuk değildir. Kaybedilmiş bir genç değildir. Onun saklı odası, hazine odası dediğimiz kalbinde o inancı yerli yerinde durmaktadır. Eğer siz hatalı bir iletişim kurarsanız o bağı koparmış olursunuz. Bir genç ne kadar çizgi dışına çıkarsa çıksın ebeveynin, bu çocuğu reddetme, dışlama, suçlama, etiketleme lüksü olamaz. Bağ kurmak, iletişim kurmak buradaki ince çizgi. Birlikte bir ortama gidip kahve içmek, uyarma ve onaylama arasında denge kurmak ve rencide etmemeli. Fakat çocuğunuzun bağımlılığı hakkında sağlıklı tutum geliştiremeyen ebeveynler sert çıkmamalı fakat hiçbir şey olmamış gibi de gözden çıkarmamalılar. Böyle olduğunda demek ki yapabilirim düşüncesi ile devam ederler. Bir eliyle dur işareti yaparken öteki eliyle çocuğu tutmalı. 

Anne babalar gençlerin duygusal ihtiyaçlarının farkında olmalı 

Ailede en büyük problem düz mantık ile yaklaşmaktır. Ebeveynin birtakım doğruları var ve bunu dikte ederek çocuktan bu beklenti içerisinde. Emir komuta zinciri gibi, hâlbuki arada duygusal bir bağ var. Öncelikle duygusal ihtiyacının anlaşılması, onurlandırılması, naif bir iletişim kurduktan sonra siz söylemeseniz de o doğruyu zaten görüyor. Çözüm polisiye önlemler değildir. Anne babalar duygusal zeka ile tutum sergilemeli. Yani onun duygusal ihtiyaçlarının farkında olmalı. Önce kendilerinde değişimi sağlayıp, bir strateji ya da ilm-i siyaset geliştirmeli. Gencin psikolojik ihtiyacının farkında olan ve onları böylece kuşatan anne babalar duygusal bağ kurulmuş olurlar. Ebeveyn hatası öncelikle hataya karşı öfke ardından düz mantıkla hata ayıklamaya varıyor. Bu yüzden müşfik olmak ve kendi gençliğini bu çağda olduğunda aynı durumu yaşayacağını düşünerek sağlıklı iletişim için büyük yol kat etmiş olurlar.