Dr. Ahmet Zeki Yavaş, İşletme tahsili yaptı. Merhum Hattat Hamit Aytaç ile henüz 11 yaşında iken tanıştı, nesih hattını meşk etti. Hattat Osman Özçay’dan sülüs ve celi sülüs hattını meşk etti.
Türk İslam sanatları hakkında yaptığı, inceleme ve araştırmalar sanat zevki ve ufkunda yeni pencereler açtı. Bugüne kadar 500 sergiye katıldı. Yurtiçi ve yurtdışında birçok özel koleksiyon ve müzelerde hat levhaları olup, birçok kişi adına tuğra yazdı. Yaprak üzerine yazılan hat sanatını ve zerendut yazı tabir edilen altın yazı çeşidini geliştirdi. Geleneksel sanatlarımız adına yapılan akademik eğitimlerin geliştirilmesi ve uygulanmasında katkılar sundu. Klasik sanatlarla ilgili yurtiçi ve yurtdışı sergi, sempozyum, toplantılar düzenlemekte aynı zamanda kurum ve kuruluşlara davetli konuşmacı olarak seminer ve panellere katılmaktadır. Yine bu alanda tıpkıbasım, albüm, katalog, makale ve kitaplar yayımlamaktadır.
Klasik sanatların vazgeçilmez konusu olan çiçek türlerini fotoğraf tutkusu ile birleştirip, Türkiye florasındaki başta endemik çiçekler olmak üzere, Türkiye’nin çiçek haritasını oluşturan bir projenin çalışmalarını devam ettirmektedir.
Birçok resmi kurum ve özel kuruluşlarda sanat danışmanlığı ve sanat koordinatörlüğü yapan, Klasik Türk Sanatları Vakfı’nın kurucu başkanı, İstanbul Klasik Sanatlar Merkezi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Dr. Ahmet Zeki Yavaş Beyefendi ile Fatih Camii “Cami Meşk’leri” dersi sonrasında yaptığımız röportajı siz değerli okurlarımızın bilgilerinize sunuyoruz:
Efendim eserleri ile hayat bulduğunuz hattat silsilesi ile başlamaya ne dersiniz?
Mehmet Şevki Efendi Mektebi’ni yürütüyoruz. Hattat Mehmet Şevki Efendi bizim sülüs ve nesihte örnek aldığımız yegâne insan onun yazılarını temaşa eyleyip meşk ederek biz hayat buluyoruz ve öğreniyoruz, öğretiyoruz. O mektebi devam ettiriyoruz. Celî sülüste de Fatih’te şimdi bulunduğumuz Fatih Camii minberinin yirmi metre ötesinde yer alan, medfun olan Sami Efendi’yi örnek alarak oradan aldığımız hazla, destekle hayat buluyoruz. Şüphesiz bir sanat geçmişte yaşatılan şekilde Allah Teâlâ’nın ürettiği şekilde ki Hızır Aleyhisselam, Şeyh Hamidullah’a öğrettiği Şevki Efendi’nin de rüya âleminde öğrendiği bir yazı ile biz karşı karşıyayız. Dolayısı ile Sami Efendi’de bunların yanında güzel dualar alarak, güzel hayat bularak, sanatını en güzel bir şekilde zirveye çıkartmış biz de ondan taklit ederek yazılarımızı yazmaya çalışıyoruz. Mehmet Şevki Efendi, Sami Efendi başta olmak üzere…
Siz Hüsn-i Hat sanatı ile nasıl tanıştınız?
Ağabeyim Suudi Arabistan’da hat sanatını meşk etti geldi oradan biliyorum. Babamın yazıları var biliyorum. Babam hoca oradan biliyorum. Babamın baskı yazıları var dedemden kalma. Dedelerim camilerde ahşap kazıma, kabartma, kesme yöntemi, naht sanatı ile yazılar yazıyor yazıyı biliyoruz. Uygulama esnasında Medine-i Münevvere’de birkaç ders alan ağabeyim, oradan kalem kâğıt malzemeler derken ben de Hâmid Aytaç’ı buldum. O gün bugün 1977 yılı itibari ile on bir yaşında bir insan olarak başladığım sanata bugün devam ediyorum.
Kıymetli Hocam Hattat Hâmid Aytaç ile ilk tanışma hatıranızı paylaşır mısınız?
İlk gittiğim zaman bir ağzında kalem bir ‘ayn’ın kaşını tashih ediyor. İçeri girdim “Selamünaleyküm” dedim, selamımı beş dakika sonra aldı. Beş dakikada ‘ayn’ın kaşını tashih ediyor. Kafayı kaldırmadan selam aldı, “Buyur, ne istiyorsun” dedi. Efendim dedim, ben Hüsn-i Hat sanatı meşk etmek için geldim. “Nereden geldin” dedi. Evden geldim dedim. “Ev yakın mı” dedi. Ev Rize’de dedim. O zaman kafayı kaldırdı ve o kafayı bir daha indirmedi. Hiç kimseye yaptırmadığı dersi bana yaptırdı. Allah razı olsun. Allah gani gani rahmet eylesin.
Efendim bir Pazar sabahı Fatih Camii “Cami Meşkleri” dersinizden istifae ettik, müteşekkiriz. Bu projeniz hakkında neler paylaşmak istersiniz?
Hüsn-i Hat sanatının ana kaynaklarından bir tanesi şüphesiz camiler. Hüsn-i Hat sanatı camilerde doğdu, camilerde yaşıyor, camilerde devam ediyor. İstanbul’da Türkiye’de dünyada nereye çıkarsanız çıkın Hüsn-i Hat ile ilgili yazıları görmek istediğiniz zaman kütüphanenizde Kur’an-ı Kerim’den sonra ilk defa büyük yazıların olduğu yerler camilerdir. Dolayısı ile buradan neşvünemâ olan bu sanatı yerinde görmek, yerinde temaşa etmek yerinde bu bereketle bereketlenmek amacıyla bu bereketi de bilhassa camilerden alarak hayat bulmak amacıyla biz camilerde bu meşkleri yapalım dedik. Bu proje benim yıllar öne düşündüğüm bir projeydi ama bugüne nasip oldu. Her hafta İstanbul’un selatin camilerinden, büyük camilerinden bir tanesinde karar kılarak o camide öğrencilerimizle beraber meşklerimizi yapıyoruz. Şüphesiz Selçuklu, Osmanlı daha öncesinde bu camiler yapıldığı zaman Efendimiz (sav) ın Mescidi Nebevî’sinden sonra yazılar, ilimler, bütün Kur’an ilimleri camilerde okundu, öğretildi uygulandı. Bu mekânlar en büyük okullar. Fatih büyük bir külliye. Biz Cumhuriyet Dönemi’nde bunları unutsak bile eski kitaplarımız yazıyor. O kitaplardan anlaşıldığı üzere ilim buralardan neşvünemâ oluyor. Dolayısı ile bizim bu durumu geri getirmemiz bu durumla hemhal olmamız bu durumu öğrencilerimize teberrüken yaşatmamız, yaşatabilmemiz bizi memnun ediyor, mutlu ediyor. Bu anlamda da burada yaptığımız derslerin karşılığının bereketini hem görüyoruz, hem hissediyoruz ,hem yaşıyoruz, hem de öğrencilerimiz özenle, şevkle, aşkla geliyorlar. Şehir dışından geliyorlar, misafirler geliyor, bugün de burada Fatih Camii’nde güzel bir alanda Fatih Sultan Mehmet Han’ın bizi kabulü ile buraya gelmemiz çok farklı çok güzel bir his. Burası ilmin merkezi, burası İstanbul’un fethinden sonra ilk defa yapılan selatin camii, İstanbul’un fethinden sonra İstanbul için yapılan en büyük camilerden bir tanesidir. Fatih Külliyesi’nde, tıp fakültesi, hukuk fakültesi, mühendislik fakülteleri, matematik, geometri bütün ilimler öğretiliyor idi. Çok büyük bir alanı kaplayan bir külliye bu anlamda caminin içinde her bölümün de isimleri var, matematik bölümü, fizik bölümü, geometri bölümü, tıp bölümü gibi. Caminin içerisinde Kur’an ilimleri başta olmak üzere bütün ilimlerin meclisleri vardı. Bu caminin ses akustiğinin de diğer mecliste ders yapanları rahatsız etmeyecek şekilde revakların yapıldığını görüyoruz. Şükürler olsun bugün devletimiz burada özel izinler vererek ders yapmamızı sağlıyorlar. Allah razı olsun, daim olsun, gelenler de sağ olsun, gelecekler de sağ olsun. Çok memnun olduk, gelen arkadaşlarımızda memnuniyetlerini ifade ediyorlar. Bu durumun artarak devam etmesini diliyoruz. Buralar sanatın doğduğu yer, sanatın yaşadığı yer, sanatın uygulandığı yer biz buralarda ders yapmayacağız da nerelerde ders yapacağız.
Klasik Sanatlar’da hoca talebe ilişkinizin işleyişini bizlerle paylaşır mısınız?
Şu anda 220 üzerinde Hüsn-i Hat öğrencim var. Klasik Sanatlar olarak okulumuzda şu anda diğer hocalarımızla beraber 260 Hüsn-i Hat sanatı öğrencimiz var. Diğer sanatlarla beraber bu sayı 600 ü buluyor. Bu kapıya gönlü ile gelen bir daha kolay kolay gitmiyor. Biz talebenin gönlüne işlediğimiz gibi bu sanatı, sanatın kültürünü de ona vererek hayat bulduruyoruz. Dolayısı ile bu sanata başlamak icra etmek, bu camilere gelmek her birine nasip olmaz. Benim bu sanattaki samimiyet ve ısrarım ile talebelerde benim ısrarıma samimi mukabele ile gösterebilenler ancak gelebiliyor. Onlar olmasaydı, o samimi mukabeleler olmasaydı biz bu dersi yapamazdık.
Ders sırasında “Sübhaneke” duasını meşk eden bir öğrenciniz hakkında değerlendirmelerinizi lütfeder misiniz?
Öğrencimiz meşkini güzel yapıyor. Ama bu kızımız kalkıp da masasını, mürekkebini, kâğıdını buraya getirip bu camide Sübhaneke’yi yazması beni çok duygulandırdı. Bunu her biri yapamaz, o yürek her birinde olmaz yürek olmadığı gibi o cesaret o ilimle o özgüvenle orada insanların içerisinde o anlık yazıp da hocasına getiren de olamaz. Dolayısı ile o anlamda kendisini tebrik ediyoruz, takdir ediyoruz, Allah razı olsun, daim eylesin, kaim eylesin.
Kıymetli Hocam “Sübhaneke” duasının önemi hakkında bilgilerinizi lütfeder misiniz?
Cenab-ı Hak arşı yarattı, arşı yarattıktan sonra meleklere taşıtmak istedi, melekler arşı taşıyamadı. Sonrasında Cenab-ı Hak kendilerine Sübhaneke’yi okumayı ilham eyledi çok büyük bir tesbihat duâsıdır. Sübhaneke’yi okumakla melekler ancak o ağırlığı kaldırmış oldu. Dolayısı ile bizler bugün namazın en başında daha Besmele çekmeden İsmi Azam-ı çekmeden, namazın yükünü, namazın ağırlığını tıpkı arşın ağırlığını melekler taşıdığı gibi namazın ağırlığını da Müslümanlar Sübhaneke okumakla kaldırıyor. Dolayısı ile Sübhaneke’nin böyle bir yük kaldırma, ağırlık kaldırma özelliği var. O da tesbihattan kaynaklanıyor. Bizler de hattatlar olarak meşk kitabında Mehmet Şevki Efendi’nin yazmış olduğu bizim de meşk ile talim ettiğimiz subhaneke duasını yazarak, Hüsn-i Hat Sanatı’nın ağırlığını zorluğunu kaldırmış oluyoruz.
Fatih Camii haziresinde hattat kabri var mı?
Fatih Camii haziresinde; hattatların piri, Hüsn-i Hat sanatında Celî sülüsü yazılarının başöğretmeni Sami Efendi’nin kabri var. Hemen Fatih Sultan Mehmet Han’a yirmi metre mesafede. O kabri şerifi biz yılda birkaç kez gelip ziyaret ediyoruz.
Efendim sanatın insanı iyileştiren bir gücü var, insana psikolojik sağlamlık kazandırma yönü, topluma kıymetli bir hizmet düşüncelerinizi lütfeder misiniz?
Klasik Sanatlar, Hüsn-i Hat sanatı çok büyük bir sanat eksikliğini kapatıyor. Ancak ve ancak bu sanatı tahsil edip yıllar geçtikten sonra insanlar ancak o zaman anlayabiliyor. Çünkü dışarıdan farklı bir hoş seda gibi gelen bu sanat içerisine girdiğiniz zaman hayat bulduruyor. Hayat bulduğunuz zaman da farklı evrelerini geçirdikçe o bir de İslam dini üzerine olmakla yaşanılan bu sanat hayatı o zaman insana son bulduruyor, insanı farklı hâle getiriyor. Dolayısı ile insan farklı bir huzur buluyor.
Bu huzurla ürettiğini Rıza-i Bari çerçevesinde üretiyor, İslam dini üzere yaşadıkça da ürettiği şeyler Allah kelamı Resulunun (sav) Kelamı oldukça üretilen şeyler de sadaka-i cariye nev’inde oluyor.
Benim sanata yönelik kabiliyetim yok gibi çekinceleri olan okurlarımıza neler söylemek istersiniz?
Cenab-ı Hak, bir insana hayır murat etmişse onu bu sanatla Hüsn-i Hat Sanatı ile uğraştırıyor bu bir. İkincisi, Cenab-ı Hak bu kapıya bir defa bir insanı getirdiği zaman onu Levh-i Mahfûz’da hattat olarak yazmıştır, ona istidat vermiştir. Şayet o kişi hat sanatına devam edip, meşk serüvenine devam edip, o felsefe ile yola çıkar o gömleği giyinirse Levh-i Mahfûz’da hattat olarak yazmış olduğu yazıyı istitadı ile beraber çalışarak, yetenek ve kabiliyetini de meşk ile geliştirerek hattatlığa erişmiş oluyor. Bu zaman işte rızayı bari çerçevesinde işler yaparak hareketler yaparak sonuç olarak Alla rızası doğrultusunda sadaka-i cariye nevinde eserler üreterek hayata geçiriyor.
Efendim atölye çalışmalarınız dışında tabiatla iç içe kâinat okumaları içerisindesiniz bu hâli nasıl ifade edersiniz?
Ben on bir yaşından beri fotoğraf çekiyorum, fotoğraf makinem var. On bir yaşından beri de Hüsn-i Hat sanatı ile iştigal ediyorum. Hem sanat, hem tabiat, hem çiçekler, hem dağlar, dere tepe, bugün dron çekimi, fotoğraf çekimi, film çekimleri bunlar sanatla beraber yürüyor. Bir ölüyü kabre koyuyorlar soruyorlar ona “Rabbin kim?” o da diyor ki, “Biz bizimle bizle idik, biz bizimle bize geldik, biz bizimle bizle iken bizi bizden mi sorarlar?” diyor. Ben de diyorum ki, biz Rabbimizle beraber camiye geliyoruz, Rabbimizle beraber dağa da çıkıyoruz. Rabbimizle beraber atölyemizde oturup masamızın başında yazımızı da yazıyoruz. Rabbimizle beraber bir dağın başındaki endemik çiçeğin taç yapraklarının orada Cenab-ı Hakk’ın çizmiş olduğu çizgileri de terennüm ediyoruz, temaşa ediyoruz, gözlüyoruz, orada da Allah’la beraberiz, camide de Allah’la beraberiz, denizde de Allah’la beraberiz, dağın başında da Allah’la beraberiz. Elhamdülillah. Bizim oradaki talebimiz Allah’ı hakkıyla hem masada zikretmek hem dağda derede tepede zikretmek…..
Efendim Cami Meşk’leri dersinizden istifade etme imkânı sundunuz, teveccühlerinizden ötürü müteşekkirim. Son olarak eklemek istedikleriniz…
Bu sanat, çok büyük gayretler ile neşvünemâ olmuş bir sanat. Bugün bu sanatı yapanlar o gayret içerisinde eski üstatlarımızın gayreti içersinde olursa ve klasiği bozmadan devam ettirirse bu sanat kaim olacak ve devam edecektir. Bu sanata yeni eklemeler olmaz. Çünkü Şeyh Hamdullah Hızır Aleyhisselam’dan öğrendi. Mehmet Şevki Efendi de rüya âleminde öğrendi. Dolayısı ile bu Allah’ın öğretisinde gizli olan, Allah’ın öğretisi ile beraber yaşayan bir sanattır, kalemle öğreten Mevla, satırlara dizdiren Mevla “Alleme bil kalem” diyor Ayet-i Kerime’de… “Kalemle öğretti” diyen mevlamız.işte o zaman Allah’ın öğretisini bozmak olmaz. Dolayısı ile klasik olan artık kendisine ait kuralları netleştiren yeni bir ekleme çıkarma değiştirme yapılamayan bu güzel usulü, uslübu devam ettirmek lazım, onun gayreti içerisindeyiz. Allah Bizi muvaffak eylesin.