Yaşar Ravanoğlu Akdaş: “Herkes gibi hayata dâir yaşanmışlıklarım, hüzünlerim, endişelerim, sevinçlerim oldu. Gün geldi Parkinson ile su yüzüne çıktılar; kelimelerin ve tuvallerin süzgecinden geçtiler"

Yaşar Ravanoğlu Akdaş 1952 yılında Adana’da doğdu. Emekli olduktan sonra çeşitli sosyal sorumluluk projeleri ile Türk Sanat Müziği koro çalışmalarında yer aldı. Akdaş, iyi bir gözlemci, iyi bir okur, edebiyat sevdalısı, 40 köpek beslemiş bir hayvansever, çok yönlü renkli bir kişiliğe sahip. 2012 yılında Parkinson teşhisi konulduğunda eve gidip vasiyetini yazmayı düşündü. Hayatı eskisi gibi olmayacaktı.  Hastalığı kabullenmesi zaman aldı. Parkinson’dan kendisine kalan; saklı yeteneklerinin gün yüzüne çıkması oldu. Artık hayatında, hikâye, şiir ve resim vardı.

Evinin kapılarını bizlere açan Yaşar Hanım ile âdeta bir sanat atölyesinde söyleşi gerçekleştirdik. Kara kalem, yağlı boya resim çalışmaları, bir köşede rengârenk boyaları, bir masada notalar ve org, kapalı balkonunda zevkle düzenlenmiş yazı masası üzerinde bilgisayarı, kitapları ve yazılarından oluşan dosyalar.

“Herkes gibi hayata dâir yaşanmışlıklarım, hüzünlerim, endişelerim, sevinçlerim oldu. Gün geldi Parkinson ile su yüzüne çıktılar; kelimelerin ve tuvallerin süzgecinden geçtiler. Kelimeler bir araya geldi; hikâye oldu, şiir oldu, ruh oldu. Renkler tuvallerde buluştu; resim oldu, beden oldu. Sonuçta ‘Bana Kalan’ yeni bir ‘ben’ oldu.” diyen Yaşar Ravanoğlu Akdaş ile “Bay P” dediği Parkinson ile olan ilişkisini, gün yüzüne çıkan yeteneklerini, mevcut çalışmalarını konuştuk.  

WhatsApp Image 2023-09-12 at 08.01.40 (1)

Yaşar Hanım parkinson sürecinizin nasıl başladığını, teşhisin ne zaman konulduğunu anlatır mısınız?

Parkinson benim hiç bildiğim bir hastalık değildi. Parkinsonlu iki yazlık komşumuz vardı ve görünüşü bana üzüntü veriyordu. Hem üzülüyordum, hem de çaresiz bir hastalık nasıl dayanıyor diye merak ediyordum. Çünkü el titremesi hat safhada, bardak tutma, yemek yeme olayı zorlaşıyor, konuşması anlaşılmıyordu. Bana gelince, 2011 yılının sonları gibi belki altı ay belki bir yıl burnum koku almamaya başladı. Burnum koku almıyor dediğim zaman herkes şaşırıyordu. Sesim kısılmaya başladı. Ses endoskopisi yaptırdım. O zaman dediler ki, “Sebebi belli olmayan ses teli felci var.” Endoskopi yapılırken, ben kendim ekranda gördüm. İki ses teli var insanda, biri titriyor konuşurken, öbürü sopa gibi duruyor, benim ses telim kıpırdamıyordu. Öyle bir teşhis konuldu, sebebi belli olmadığı için haliyle ilaç da verilmedi. Parkinsonun “p” si yok daha. İlerleyen zamanda yavaşlamaya başladım. Yavaşladığımı da şöyle fark ettim. Biz hanımlar nasıl göründüğümüze, görüntümüze dair her zaman endişeli oluruz, merak ederiz. Karşımda bir dükkânın vitrin camı vardı. İçerde de karanlık olduğu için ayna vazifesi görüyordu. Ben orada kendimi gördüm. Hızlı adımlarla koşarak gittiğimi zannederken, kaplumbağa gibi çok yavaş hareket ettiğimi orada gördüm. Evdekilere sordum, “Evet, sen yavaşladın bir hayli” dediler. Bunun üzerine doktora gittim. Gittiğim doktorların bir kısmı bilmedi. KBB’ye gittim, sadece bir tanesi nöroloğa gitmemi tavsiye etti.

Nöroloğa gittim, bir bayan doktor. Odasına girince kapıyı kapattım, açıldı arkamdan. Döndüm tekrar kapattım, geldim oturdum. Doktor Hanım birkaç soru sordu ve dedi ki, “Siz parkinsonsunuz.” Parkinson ne dedim. Beyin ve kas hastalığı dedi. Ben paniğe kapıldım, hemen o komşumuz aklıma geldi. Kızıma söyledim, kızım da psikolog. Kendi çevresi içinde araştırma yaptı. Arkadaşlarından biri zaten parkinson konusunda son derece bilgili, birikimli bir arkadaşı vardı. Kendisi 12 senedir beni tedavi etmekte, şu andaki durumumu da ona borçluyum.

WhatsApp Image 2023-09-12 at 08.01.40 (3)

Hastalığın teşhisinden sonra doktorunuz size ilk ne söyledi ve tepkiniz ne oldu?

İlk muayeneye gittiğimde ağladım. Bana söylediği şey şu oldu, “Niye ağlıyorsunuz?” dedi. Eve gidince vasiyet yazacağım dedim. Çünkü ben bu şartlarda yaşayamam, yaşamak istemem. “Ben size bir şey tavsiye edeceğim, birincisi bu paniği bırakın. İkincisi hiçbir zaman hiçbir merakınızı internette gidermeyin. Nasıl bir prospektüste bütün arazları yazmak zorundaysa internette her şeyi yazar. İlla bu belirtiler sizde olacak demek değil.” Dedi. Parkinsonu anlattı, anlatınca biraz korkularım geçti. Daha sonra aynı klinikte çalışan yeğeni ses, nefes terapisi ile ilgili haftada üç defa beni görüyordu. Klinikte görüşmeyi bırakıp, sesimin az çıkması dolayısıyla pastanede buluşmamızı istedi. Çünkü oranın belli bir gürültü seviyesi var, dışarıda arabalar geçiyor, trafiğin sesi var. Bu kadar ses içinde ne kadar anlaşılabilir ses çıkarabileceğimi hem volüm olarak hem kelime olarak test etti. Kelimelerin üzerinde durmamı, acele konuşmamamı bilhassa tembih etti. Ve onunla benim korkularım geçti. Parkinsonun zor olduğunu, çaresinin olmadığını öğrendim ama yavaşlatılabilir oluşu beni rahatlattı. Onun üzerine kendime yeni bir yol çizmeye çalıştım. Koro çalışmalarına katılıyordum. Sesim gitti, sesim gittiği için de kendime başka uğraşlar bulmaya çalıştım. Koro çalışmalarının yerine yeni bir şey koymaya çalıştım. Dolayısıyla da bu benim hem tesellim oldu, hâlâ bir şeyler yapabildiğime dair. Aynı zamanda, zamanımı değerlendirip kendimi daha az düşünmeme vesile oldu.

WhatsApp Image 2023-09-12 at 08.02.02 (1)

Parkinson ile yüzleşmeniz ve kabullenme süreciniz ne kadar sürdü?

2012’de teşhis kondu. Önce kabul etmedim. Hayır dedim. Hani misafirliye gidersiniz, kapıyı çalarsınız kapı açılmazsa geri dönersiniz değil mi? Öyle bir teselli, kaçış yaşadım. Ama hiç beni bırakıp giden olmadı. Bunun üzerine  “Belalım Parkinson” adında bir şiir yazdım. Her tarafı neyse de, madem birbirimizle bu kadar iç içeyiz, yapışığız, her şeyime karışıyorsun, hareketlerimi sınırlıyorsun, bari birbirimizi tanıyalım da seviyeli birliktelik yaşayalım diye, “Bay P” olarak karikatürize ettim. Kabullenmem beş ay sürdü diyebilirim.

Kabullendikten sonra neler yapmaya başladınız?

Elimden geldiği kadar her şeyi yapmaya çalışıyorum. Halen de çalışıyorum. Hâlâ bir arayış içindeyim. Hangi dala konacağıma daha karar vermedim. Bir tarafta yazı, masal, hikâye, roman bir taraftan şiir, bir taraftan resim, bu sene değişiklik olsun diye bir de enstrünman org çalmaya başladım. Ders alıyorum.

Yamalı Bohça blog sayfanız hakkında bizimle neler paylaşmak istersiniz?

Terapistim Melissa, dünyadaki gelişmeleri takip ediyor, “Dünyada parkinson ile ilgili sayısız blog var ama Türkiye’de yok, bu bir eksiklik, gelin biz bu eksikliği kapatalım.” Dedi. Bana blog çıkarmayı önerdi. Nasıl olacağına dair bilgi verdi. “yamalibohcaparkinson.blogspot.com” orada anlattığım benim, benim hayatım, benim günüm ama parkinsonlu birinin günlüğü olarak yazdım. Hatta girişte de dedim ki, YALNIZ DEĞİLSİNİZ! YALNIZ DEĞİLİZ! Yani sizin durumunuzda ben de varım, herkes var dünyada ve dolayısıyla ben ne yapıyorsam sizler de yapabilirsiniz. Mutlaka bir şey yapmaya çalışın. Mutlaka kabuğunuzdan çıkın.

WhatsApp Image 2023-09-12 at 08.01.40 (2)

Parkinsonun sosyal yaşantınıza etkileri nasıl oldu?

Yardım ederken herkese yardım eden durumuna düşmek çok ağırıma gitti. O kadar zor kabullendim ki, düşmelerim oldu. Mecbur kaldım. Anladım ki insanlar yardıma her zaman hazır. Hiç ben yardım isteyip de, niye edeyim evinde otursaydın diyene rastlamadım. Herkes elinden geldiği kadar yardımcı oldu. Otobüse mi binemiyorum kolumdan tutup çektiler, inemiyor muyum, aşağı önce inen elimden tuttu indirdi. Yemek yerken restauranta giderken çok utanıyordum. Çünkü o zamanlar elim titriyordu. Bir de ne yiyeceğime önceden karar vermem gerekiyordu. O zaman kollarımda güçsüzlük vardı, çatal bıçak kullanmak zor geliyordu. Balık yiyeceksem, garsona rica ediyordum, ayıklayıp getiriyorlardı. Çorba istiyordum yarım istiyordum. Bir ara acayip yeme psikolojisine girdim. Çabuk bitsin de bir an önce kurtulayım şu işkenceden herkes bana bakıyor gibi geliyordu. Sonra baktım ki kimse kimsenin umurunda değil. Ben de rahatladım, rahatlayınca rahat yemek yemeye başladım.

250 şiir ve bir şiir kitabı, şiirlerinizi konuşalım mı, şiir yazarken duygularınız, ilham nasıl geliyor?

Nasıl geldiğini ben de bilmiyorum. Sadece evin sakin, televizyonun kapalı olması lazım. Hafif bir klasik müzik olabilir. Gece geliyor, sebebi şu ancak evin, çevrenin gürültüsü kesiliyor. Herkes uykudayken yazıyorum. Şiirlerimin, edebi yönden değerlendirilse fazla bir şey edeceğini sanmıyorum. Çünkü sadece duygu var. Benim şiirlerim hece veznine çevrildikten sonra bestelendi. Şiirlerdeki duygu yoğunluğunu gören Hocalarımdan biri beni dergilere, kitaplara soktu bana şiir dünyasının kapılarını açtı.

WhatsApp Image 2023-09-12 at 08.01.40

Masallar?

Masallar, uyduruyorum, benzetiyorum, örnek alıyorum.  Masallar yaşanması mümkün olmayan hayat olayları olduğu için, ben de iki torun iki de çocuk büyüttüğüm için, yemeğe oturduğum zaman kızımın kızı “Anneanne bugün bana anahtar masalı anlat.” Derdi. Ben anahtarı alırdım. Ertesi gün pencere masalı, akşamları beraber yatardık. Yazın yazlıkta günün yorgunluğu üzerimde olur, her akşam ona bir masal anlatmak zorundayım. Yorgunluktan masaldan başka şeye geçiyorum çünkü uyku moduna geçiyorum. “Anneanne anneanne masala dön masala dön” diye uyarılıyordum. Öyle anlata anlata biraz ordan biraz burdan yazacağım bir sürü masal olduğunu gördüm.

Şu ara neler yapıyorsunuz, çalışmalarınızı bizlerle paylaşır mısınız?

Boş kalmayı sevmiyorum. Öyle ki şu sıralar resim yapacak vakit bile bulamıyorum. Akçakoca Kültür Platformu’na, Edebiyat Defteri diye bir internet dergisine,  düzenli olarak yazı, şiir gönderiyorum. Masal kitabım yazılı olarak bitti, kitap taslağı hazır. Hayalim bir roman yazmaktı. Şu noktadan çıkışla karar verdim, roman yazmaya. Terapistim benden hayatımı yazmamı istemişti. Sonrasında da neden roman yazmadığımı sordu. Hep birilerinin itmesi ile bir şeyler yapmaya karar veriyorum. Hastalık hariç. Hastalıkta kendi inatçılığım ve irade gücümle mücadele ediyorum. İnatçı karakterim ilk defa hastalıkla mücadelede işe yaradı.

Şiirlerimi sosyal medyada paylaştım, kitap ne zaman çıkıyor diye soranlar oldu. Şiir kitabım öyle çıktı. Roman için terapistim, roman yazmak zordur, isterseniz vazgeçin demişti. Bende mum aydınlığı kadar da olsa bir hayat ışığı gören değerli büyüğüm Oğuz Çetinoğlu beyefendinin, verdiği destek, katkılarıyla cesaret buldum, kendisine minnet ve saygı duyuyorum.

Bir gününüz nasıl geçer?

Bayağı yüklü bir ilaç tedavim var. Onları içmesem verimli olamıyorum. Sabah erken kalkıyorum. Camı açıp dışarıyı dinliyorum. Tan vaktini seyretmeye bayılıyorum. Vapur sesi, martılar, alacakaranlık, İstanbul’un geçirdiği değişim beni düşündürdü. Bir İstanbul şiiri yazdım. Ayrıca İttifak Gazetesi’nde sizin köşe yazınız İstanbul’da sonbahar beni çok duygulandırdı. Sizin o yazınızın üzerine de bir şiir yazmayı düşünüyorum. Haftanın belirli günlerinde Hocalarımın eşliğinde düzenli olarak egzersiz ve spor yapıyorum. Bazen arkadaşlarım ile birlikte vakit geçiriyorum. Günlerim dolu dolu geçiyor.

WhatsApp Image 2023-09-12 at 08.02.02

Parkinson hastalarına ya da bu hastalığı ilk defa duyanlara neler söylemek istersiniz?

Ümitlerini kesmesinler, hayattan vazgeçmesinler, her parkinsonun sebebi ilaçları ve ilerleme hızı farklı, çok sıkıldıkları, çok bunaldıkları zaman lütfen bir kâğıt alsınlar sıkıntılarını yazsınlar. İnanın bir başka kişiye anlatmaktan çok daha faydalı çok daha rahatlatıcı. Boş kalmasınlar, bir şeylerle uğraşsınlar. Ve spor çok yararlı. Parkinson üzerinde çalışmak isteyenlerin düzenlediği projeler var, takip etsinler. Bu projelerden birine beni dâhil ettiler. Ücretsiz jimnastik dersleri verdiler. Parkinsonun bir belirtisi de maske surat, yüz olumsuz ifade takınıyor. Yavaşlama, koku almama gibi belirtiler. Sporla donmaları yavaşlatabilme, süresini kısaltabilme, birçok şikâyeti yavaşlatma şansınız olabiliyor.

WhatsApp Image 2023-09-12 at 08.01.39

Söyleşimizin sonunda eklemek istedikleriniz?

Bu yaşta bir sağlıklı olsaydım diyorum. Dünya turuna çıkardım, çok sevdiğim kayağı yapardım, ata binerdim. Hareketli olurdum. Şimdi için hareketli dışım yavaş uyum sağlayamıyorum yani. Kısmen kâğıda döküyorum bunları. Herkese sağlıklı günler dilerken, bu keyifli söyleşi için de size çok teşekkür ederim.