İstanbul’un sırlarını keşfeden, her yeni doğan güne İstanbul’da İstanbul’u arayarak başlayan, gençlere İstanbul’u anlatan, çocuklara sevdiren, gazeteci, yazar, manevi şahsiyet eğitimi uzmanı, İstanbul beyefendisi Fahri Sarrafoğlu’nun İstanbul’unu konuştuk.  
İstanbul lezzetinde bir söyleşiyi siz değerli okurlarımıza sunuyoruz:  

Fs6

Efendim herkesin dünyasında İstanbul’a yüklediği anlamlar farklı, Fahri Sarrafoğlu’nun İstanbul’unu anlatır mısınız?

Evet farklı. Çünkü İstanbul’da 15 milyon değil 20 milyon yaşasa 50 milyon yaşasa farklıdır, İstanbul’a yüklediği anlam; ama bu sizin İstanbul’dan beklentiniz ile alakalı, niye anlam yüklüyorsak o kadar alır.  
Fahri Sarrafoğlu’nun İstanbul’unu anlatır mısınız, önce yüklediğim anlam nedir? Sonsuz bir anlam. Şu anlamı yüklüyorum diyemem, şundan dolayı diyemem. En önemlisi bir kere burası tüm medeniyetler tarafından yani Roma dönemi olsun, Bizans olsun, daha önceleri olsun dünya var oldukça böyle İstanbul diye bir şehir bir bölge var ve buraya özel anlam yüklenmiş. Bilmediğimiz belki de bilmiyorum bu konuda mistik bir etkisi enerjisi var. İşte bundan dolayı İstanbul’un özelliği şehrin bulunduğu ortam diğerlerinden farklıdır. Fahri Sarrafoğlu’nun İstanbul’unu nasıl anlatayım size; Ege Denizi değil, Akdeniz değil, Karadeniz’i değil Büyük Okyanus’u anlatmam lazım, ona da tabi kalemler, sesler, süreler filtre lazım. Şöyle bakarsak Fahri Sarrafoğlu’nun İstanbul’u bir efendiliktir. Medeniyettir en önce başa gelen. Evet, İstanbul biz her ne kadar şikâyet etsek de “İstanbul eski İstanbul değil” İstanbul kıyamete kadar inşallah o efendiliğini, İstanbul beyefendiliğini, hanımefendiliğini medeniyetini gösterecek, devam ettirecektir. İstanbul tarihi inşallah dünya durdukça var olacak, o dokunuşlar çünkü İstanbul’a dokunuş taş üstüne taş yapılırken bir amaç, bir hedef vardı neydi o da: “İnsanlara ulaşmak” bir teşekkür… Yani Ayasofya’nın yapılışına bakın kemerlere bakın bir varlığa teşekkür. Adına Tanrı desin, adına Allah desin Yüce varlığa, Allah’a evrenin sahibine teşekkür var eserlerde. Mesela Süleymaniye’ye bakın Kanuni Sultan Süleyman yaptırdı ama çalışan başında duran Mimar Sinan’dır. Mimar Sinan eseri yaparken  
tasavvuf terbiyesi ile yaptı. Amacı Allah’a teşekkür, gelecek nesle bir mesaj vermek. İşte bunları okuyabilmek. Ben her gittiğimde bu işi rehber olarak yapmıyorum, bir profesyonel olarak yapmıyorum. İstiyorum ki birer birer ikişer ikişer geldikleri zaman önce İstanbul’u anlasınlar, İstanbul’dan bir şeyler götürsünler bakışım bu. Tekrar soruya dönersek; Fahri Sarrafoğlu’nun İstanbul’unu anlatır mısınız derken tasavvuf dediğimiz yani gönül âlemini anlatıyorum. Gönül âlemini görüyorum, İstanbul’un ruhunu görüyorum. Eserlerde buna bakıyorum ben. Yeni camiler var, yeni eserler, yeni sanat eserleri var. Gidiyorum resim galerilerini geziyorum. Sanat galerilerini geziyorum, bakıyorum. İstanbul sadece geçmişte değil, anın içerisine de giriyorum baktığım aradığım ne İstanbul’un ruhu, İstanbul ruhu var mı ona bakıyoruz.  

Fs5

İstanbul’da yaşarken İstanbul’u özlediğiniz vakitler olur mu? 
 
Olur mu değil oluyor hep oluyor. Özellikle yurtdışına gittiğimizde çok oluyor. İstanbul’da yaşarken İstanbul’un nesini özlüyorum Değerli kardeşlerim, geçmişte yaşadıklarımız mesela hep kötü anlatılır. Haliç,”yok Haliç kokuyordu, Haliç berbattı” evet Haliç’in etrafı trafik sıkışıktı, Kasımpaşa’ya geçerken burnunuzu tıkıyordunuz. Ama burada bir kültür vardı, mahalle kültürü vardı, bir medeniyet vardı, bir
sıcaklık vardı. Şimdi giderek şunu görüyorum, hani dijitalleşme kelimesi gündemimize girdi ya yapaylık görüyorum aslında dijital demeyeyim de yapaylık görüyorum.  Evet, Haliç kokuyordu ama Haliç’in o kokması içinde insanlar gidip geliyordu. Birbirinin farkındaydı komşuluk vardı. Yolda gidip gelirken kabalık yoktu. Medeniyet gelişti, teknoloji gelişti kabalık arttı. İnsanlar İstanbul’a gelirken, Hakkâri’den, Siirt’den, Mardin’den, Diyarbakır’dan doğudan yine öyle haldur huldur gelmiyorlardı. Nasıl geliyorlardı? Yeni elbiselerini güzel elbiselerini giyip geliyorlardı, bir saygıları vardı İstanbul’a bugün o saygıyı göremiyoruz. İşte ben onu özlüyorum. İstanbul’u özlediğiniz vakit oluyor mu ne demek, vakit an her zaman özlüyoruz İstanbul’u. Merak ediyorum daha çok. O kadar gezmediğim yerler var ki daha önceki röportajlarımda da söylemiştim. 1976’da başladım 10 yaşında, 2023 2024’e giriyoruz. Hala keşfetmediğim yerler var. Özlemez miyiz özlüyoruz insan anavatanı. Ne yapıyorum mesela Belçika’ya gidiyorum Almanya orada İstanbul’u arıyorum. Burada diyorum İstanbul Caddesi mutlaka vardır. Osmanlı eseri vardır. İnanın vardır. Hatta biraz abartabilirim Mars’a gitsem orada bulurum diyorum İstanbul ile ilgili bir şey Ay’a gitsem İstanbul’dan bir parça vardır. Yani böyle özdeşleştirmeye çalışıyorum ki İstanbul’u gittiğim yere götüreyim. Ama şu bir platonik aşk değil bir platonik sevgi değil bu İstanbul güzelliğini yansıtmak, medeniyetini. Az önce dedim ya İstanbul’un neyi var derken efendiliği var, medeniyeti var, güzelliği var, nezaketi var İstanbul’un. Siz belki şaşıracaksınız okuyucularımız nedir bu İstanbul da biz göremediğimiz. Bakmak ve görmekle alakalı Ayasofya’ya bakıyoruz ihtişamı görüyoruz. Ayasofya’ya bakar İstanbul nezaketini görür niye o renklerdeki usul, Mimar Sinan’ın bozmadan yaptığı dokunuşları görür. Minarelere bakar, bakın orada dört minare var. Dördü de farklı ama bir estetik boyu insicam var İstanbul’da bunu görür. Ayasofya’nın içerisine girer hoşgörüyü görür. Yazılar kazınmamış, kapatılmamış. Bu bizim tamamen bakış açımız ile alakalı bir şey.  

Fs4

İstanbul’a ilk defa gelen birisi ilk nereyi görmelidir? 
 
Tabiî ki Eyüp Sultan Hazretlerinden başlamalı, Fener Balat yoluyla Fatih Sultan Hazretleri, Fatih Suriçi devam etmeli, oralarda özellikle Cibali anlatılmalı. Fatih Cami anlatılmıyor, Fatih Sultan Mehmet Han anlatılmıyor. Hala garipsiyorum, şaşırıyorum, söylüyorum. Ben anlamıyorum lütfen anlayanlar anlatsın. Neden İstanbul’a ilk gelenler Ayasofya, Sultanahmet’i görüyorlar, direk oraya gidiyorlar, oraya yerleşiyorlar, orada otel tutuyorlar. Meydan güzel tamam ama bir Avrupa’ya gittiğiniz zaman Atina’ya, Paris’e, Londra’ya hemen sizi Madama Tussauds’ ya götürmüyorlar. İtalya’nın ya da Londra’nın oradaki en önemli manevi yerlerini gezdiriyorlar, gösteriyorlar. İstanbul’u fetheden kimdir? Fatih Sultan Mehmet Han neden Fatih Sultan Mehmet Han’dan başlanmıyor. Ve ben bilinçli olduğunu düşünüyorum. Fatih Cami’sine niye gelmiyorlar, yerli yabancı ziyaretçiler niye az. Bir Ayasofya’ya bakın bir Fatih Cami’sine bakın. İstanbul’a Ayasofya’ya sahip çıkartan Ayasofya’yı ortaya çıkartan Fatih Sultan Mehmet Han değil mi, onu devam ettiren ecdadımız padişahlar değil mi? İstanbul’da Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, Yavuz Sultan Selim hatta Vahdettin’e kadar sahip çıkmışlar. Düşünün Ayasofya’ya sahip çıkmışlar. Ayasofya’ya sahip çıkan bu ecdadın türbelerini, Fatih Sultan Mehmet Han’ı niye ziyaret etmiyoruz. Önce buradan başlanmalı, tabiî ki manevi olarak Eyüp Sultan Hazretleri, Fatih Sultan Mehmet’ten sonra Ayasofya, Sultanahmet buralara gidilmeli diye düşünüyorum.  

Fs3

Verdiğiniz eğitimler, gözlemlerinize dayanarak günümüz gençliğinin İstanbul’a bakış açısını nasıl değerlendirirsiniz? 
 
Değerli kardeşler hiç bakmıyorlar İstanbul’a,  İstanbul’a bakmıyorlar ki görsünler. Radyoda da anlatıyorum, yazılarda da yazdım. Benim öğrencilerimin bir tanesi 6 yıl Tıp okuyor, bir yıl da TUS’a çalışıyor ve TUS’u kazanıyor. Diyor ki “Fahri Ağabey biz şu anda arkadaşlarımla birlikte Topkapı’dayız ama bulamadık Topkapı Sarayı nerede?” nasıl oğlum Topkapı’dasınız Topkapı Sarayı’nı bulamadınız? “Şu anda tramvaya bindik Pazartekke’deyiz Topkapı Sarayı ne tarafa düşüyor?” şaka yapıyor sandım.
Oğlum Topkapı Sarayı Topkapı semtinde değil ki Sultanahmet’te “Aa ağabey öyle mi?” dedi. Düşünebiliyor musunuz İstanbul’da kalıyor dört, beş yıl Topkapı Sarayı’nı görmeden gidenler var. Günümüz gençliği İstanbul’a bakışı nasıl, İstanbul tanıtılmıyor ki gençlerimizde bir sorun yok neden? Çünkü onlar hep bir sınav, final, yazılı sözlü adam yetiştirme. Mimarlık öğrencileri dahi İstanbul’u gezmiyor. İnşaat mühendislerimiz gezmiyor. Ayasofya’yı gezmeden mimarlık bitiren var. Anket yapın Mimar Sinan dışında diğer üniversitelerdeki arkadaşlar Ayasofya’yı gezmeden, görmeden, Topkapı Sarayı’nı gezmeden hatta Selimiye İstanbul dışı böyle tarihi eserleri görmeden mezun olan kardeşlerimiz var. Peki, ne yapacağız bu üniversitede olmaz anne babadan olur bu memleketten Konya’da olur, Aksaray’da olur, Niğde’den olur, İstanbul’a nerden geliyorsa Hakkâri’den Kars’tan Ağrı’dan orada İstanbul anlatılacak. İstanbul sevgisi enerjisi olacak. İstanbul her nedense büyük ama garip bir şehir, kelimeyi böyle özellikle altını basarak söylüyorum. Maalesef Allah affetsin eğer ben Fahri Sarrafoğlu da yaptıysa Allah affetsin. Yağmacılık, İstanbul’dan ne alırım diye bakış var. Hayır, İstanbul’a ne veririz, İstanbul’a nasıl katkıda bulunuruz diye bakışımız olması lazım. Bu olmazsa gençlerimiz, torunlarımız da İstanbul’dan bir şey alamaz istifade edemez. Yapılması gereken nedir gençlerimize İstanbul sevgisi evde çocuklukta aşılamak lazım.  

Çocukların hafızasına İstanbul’u nasıl kazımalıyız?

Aynı şekilde, mesela çocukları gezdirirken pat diye Topkapı Sarayı’na götürmeyin. Öğretmenlere çok diyorum lütfen Topkapı Sarayı’na pat diye götürmeyin. Çocuk yorulur, anlamaz ki. Önce çocuklarla ilgili mesela Eyüp Sultan Hazretlerine götürün, Oyuncakçılar Çarşısı’na götürün orda Oyuncakçılar Çarşısı var çocuk orayı sevsin. Gezeceği, hoplayacağı, zıplayacağı yerleri sevsin. İstanbul’da müzeler var çocuklarla ilgili. Ondan sonra anlasın ki, annem babam benimle ilgileniyor. Ondan sonra tarihi camiler, Fatih Sultan Mehmet Han, Süleymaniye gezilsin Kanuni anlatılsın. Biz pat diye Topkapı Sarayı’na sokuyoruz, pat diye Ayasofya’ya sokuyoruz, pat diye cami. Ama çocuk koşmadıktan sonra, sus diyor, koşma diyor, bahçede top oynama diyor. Hep yasaklarla gezdiriyoruz. Yasaklarla İstanbul anlatılmaz. Çocuklarımıza sevdirmek için, nedir hobisi önce merakları nedir onu bulmalıyız? Yoksa kuru kuru Topkapı Sarayı, Ayasofya, Fatih Cami olmaz.  

Kent sosyolojisi nazarıyla bakınca yenidünya düzeninde İstanbul’un konumunu nasıl değerlendirirsiniz?  

Sorunuz çok önemli, cevabı çok acı, çok hüzünlü bir cevap. Mimari açıdan, yerleşim açısından bakarsak hiç de iyi değil. Binalara bakın giderek yukarı doğru gidiyor, giderek kabalaşıyor. İstanbul’un tarihi, silueti yok gibi oluyor. Sadece ruhu kalıyor. İnşallah sadece ruhu kalmaz.

Tarih boyunca bir alın yazısı gibi İstanbul iç ve dış göçün türlerine maruz kaldığı gibi bugün de göç almaya devam ediyor. Şehir buna nasıl tepki veriyor?

Şehir bunu şöyle, büyüklerimiz derdi ki Emin Saraç Hocamız, Mehmet Şevket Eygi derdi ki Allah rahmet eylesin. “İstanbul körük gibidir oğlum, çeker, ondan sonra götürür. Yani layık olan kalır, layık olmayan gider. İstanbul’a layık olan kalır. Herkes İstanbul’a geldi İstanbullu değil. Fahri Sarrafoğlu sen İstanbullu musun şimdilerde İstanbulluyum diyebiliyorum. Eskiden nerelisin Fahri Sarrafoğlu deseler Aksaraylıyım diyordum.

Fs2

İstanbul’un Sırları: 408 paylaşımlarınız çok kıymetli, nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?

Benim böyle bir beklentim yok. 408 olsun 1408 olsun hayır. Dokunuyor muyum, bir faydası olacak mı? Kendi başıma yazıyorum. Bir asistanım, yardımcım yok. Tamamen amatör ruhla gidiyorum. Bir fotoğraf makinesi ile eskiden o da yoktu. Elimizdeki fotoğraf makinesi ile yavaş yavaş şimdilerde böyle oldu. Teknolojiyi kullanmaya çalışıyoruz. Bir ekibim yok. Gençler geliyor, öğrenciler, meraklılar geliyor,
onlarla geziyoruz. Onlar yardım ediyor, devam ediyor. Bir parasal beklentimiz yok asla olamaz da çünkü İstanbul azizdir. Geri dönüşler oluyor mu oluyor. Nasıl yaparız, nasıl gideriz diye. Kullanıyorlar da kaynak vermeden de kullanıyorlar helal olsun kullansınlar, yeter ki faydası olsun. Herhangi bir alınganlığım yoktur. İstanbul’a sahip çıksınlar da ne yaparsa yapsınlar.  

İstanbul herkese sırrını açmıyor olmalı bu iletişimi kurmanın şifresi var mı?

Tabi ki açmaz hayır bu çok önemli. Onu şu an söyleyemem.  

Şehirlerin sultanı, dünyanın incisi başka İstanbul yok, nasıl koruyacağız?  

İstanbul’u tanırsanız korursunuz. Kaç yıldır İstanbul’dayım 34-35 yıldır. Ama yeni tanıştık. Tanıdıkça siz bu soruları sordunuz, tanıdıkça bu röportaj yapılıyor. Bundan önce de vardım. Beni tanımadan önce siz de vardınız. Ama baktınız, tanıdınız. İstanbul’u tanırsanız seversiniz. Vakıflardan, STK lardan rica ediyorum. Lütfen çocukların ellerinden tutalım onları gezdirelim anlatalım tanıtalım bu önemli.
Efendim çok teşekkür ederiz. 

Son olarak eklemek istedikleriniz…  

Eklemek istediklerim şu, lütfen gençlere İstanbul’u sevdirelim. STK lardan ricam sadece burs, toplantı, seminerle eğitimle değil lütfen gençleri yüz, elli kişi değil beşer beşer, onar onar alalım Fatih Cami’sini şöyle hiç olmazsa bir gün anlatalım. Fatih Camisi on dakikada anlatılmaz. Bakıyorum bir günde 41 eser geziliyor. Evet, eskiden ben de yapardım. Ama bir görsünler, İstanbul’dan dışarıdan gelenler şimdi artık insanların vakti yok. Bir saatim, iki saatim var diyor. Ruhunu vereceksiniz insanlara inşallah. Teşekkür ederim.