İnsanlık tarihinin en önemli buluşu ateş ve ateş ile pişirilen yemeklerdir.
Paleolitik yani Eski Taş Çağı dönemlerinde barınmak ısınmak ve yemek pişirmek için kullanılan ilk ocak bulgularının saptandığı yer Çin’deki Zhoukoudian Mağarası’dır. Dünyanın oluşumundan bugüne kadar yiyecek ve içecek insanoğlunun yaşamını sürdürebilmesi için en elzem ihtiyaçlarından birisi olmuştur.
Amerikalı tarih profesörü Paul Hfreedman “Yeni Bir Mutfak Tarihi” başlıklı yazısında “Damak tadı, dar bir aristokrasiye, Avrupa Saray Kültürü’ne, Abbasi ya da Çin geçmişine ve günümüzün yemeğe düşkün yenilik meraklılarına özgü bir alan değildir.” der.
Tarih akışının içerisinde damak tatlarının nasıl evrimleştiğine dair değerlendirme yapmak zordur. Fakat binlerce yıl önce bırakılan kalıntılar incelenerek tahminlerde bulunmak mümkün olmuştur. Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle biyolojide geliştirilen bazı bulgular ve analizlerle insan beslenmesi için bilimsel yollar açılmıştır. Bu tekniklerden bazıları yiyeceklerin nasıl tüketildiğine dair daha kültürel nitelik ve damak tadı hakkında bizlere çok şey anlatmaktadır. Bu nedenle insanlık tarihinin iki açıdan incelendiği görülmektedir. Biyolojik evrim ve kültürel evrim. Kültürel evrim insanların yiyecek ve içecek alışkanlıklarının şekillenmesinde insanların etoburluktan otoburluğa geçişini vermektedir.
İnsanların, on bin yıl önce ekip biçmeye başlamaları M.Ö yaklaşık 8500’de Yakın Doğu’da, M.Ö 7500’de Çin’de, M.Ö yaklaşık 3500’de Orta ve Güney Amerika’da tarım yapıldığı anlaşılmaktadır. Ünlü Fransız antropolog Claudelevistrauss yiyeceğin insana üç biçimde sunulduğunu söyler; çiğ pişmiş ve kurutulmuş. “Aslında coğrafyalarda bulunan yiyeceklerin çeşitli ekipman ve çeşitli tekniklerle pişirilmesi o toplumların başlı başına kültürleridir.” der.
İnsanoğlunun yerleşik hayata geçişi Neolitik yani Yeni Taş Devri dönemindedir. Bu dönemde tarım başlamış, hayvancılık gelişmiş, yerleşim gerçekleşip mutfak araç ve gereçleri de yapılmıştır.
Mezopotamya ilk çağ ekonomilerinde bahsedilmesi gereken ilk yerleşke ve bu gelişimle yerleşkenin şehirlere dönüşmesi açısında önemli bir bölge niteliği taşımaktadır. M.Ö yaklaşık 8500 yıl öncesine dayanan bu yerleşim bölgesi arkeolog James Henrybreasted tarafından bereketli hilal olarak tanımlanmıştır.
Bölgesel olarak, Nil, Dicle ve Fırat nehirlerinin vadileri de dâhil olmak üzere Doğu Akdeniz Bölgesi’nin yarım daire şeklindeki bir alanı ifade ederek, bu bereketli hilal olarak bahsedilen coğrafyada birçok bitkiden ve evcilleştirilmiş hayvanlardan bahseder. Bitkiler, çift sıralı buğday, tek sıralı buğday, arpa, mercimek, bezelye, nohut, burçak ve keten. Meyveler ise zeytin, hurma, incir, üzüm, elmadır. Evcilleştirilen hayvanlar ise keçi, koyun, inek ve domuz dur. Atalarımızın yaşam şekilleri yerleşim düzenine geçip insan ve hayvan kas gücüne dayalı aletlerin geliştirilmesiyle tarım, hayvan besleme ve bitkileri tanımalarından sonra yiyecek içecek alışkanlıklarının değişmesi mutfak düzenine geçilmesine olanak vermiştir.
Dünden bugüne, her çağın teknolojisine göre pişirme teknikleri geliştirilip çağının sağlıklı yemek ve coğrafi yiyecekler her toplulukların kültürlerini yansıtarak günümüzde ise bugünümüzün mutfak literatürü ile yapılmaktadır.
Kaynaklar:
Yasin Baturhan Ergin//Mutfağın Sarayı
Priscillamary Işın//Bereketli İmparatorluk Osmanlı Mutfağı