Yazmak gizemli bir mıknatıs gibi, yazarı kendine çekmiştir. Onlarca sayfa okunmadan, bir sayfa yazılmaz.
Güçlü bir yazar hem konuşurken hem yazarken sözü gereğinden fazla uzatmaz. O konuyu dağıtmadan, anlatmak istediğini, yalın bir dille anlatır. Onun yazdıklarında ne bir cümle eksik ne bir cümle fazladır. Etkili yazarın satır aralarında, büyük boşluklar vardır. Aradaki boşlukları doldurmak okuyucuya kalmaktadır.
Etkili yazarlar okumayı yazmayla, yazmayı da okumayla bütünleştirmişlerdir. Nuri Pakdil, sözü edilen yazarların başında gelir. Onlar bir deneme, bir oyun, bir roman, bir şiir yazma ustası oldukları kadar, bir mektup yazma ustası olmayı da bilmişlerdir. Goethe'den Steinbeck'e, Rilke'den Nuri Pakdil'e kadar, usta yazarlar yakınlarına kitap boyutlarına ulaşan binlerce mektup yazmışlardır. Her öncü yazar, çağının putlarını kırmayı bilen, elinde balta olan bir İbrahim'dir.
Kitaplarıyla, şiirleriyle, mektuplarıyla, yazarlar arkalarında, kendilerini izleyenlere, yön gösteren pusulalar bırakırlar. Yazarların doğum ile ölüm arasındaki fırtınalı yürüyüşleri düşünceleri eylemlere, eylemleri düşüncelere dönüştüren, kitaplarıyla anlam kazanır. Onların yazdıklarını yaşadıkları, yaşadıklarını yazdıkları mektupları, bilgi ve bilgelik dünyasında, ayrı bir yer tutar ve kalıcı renkler bırakırlar. Onlar insanları eyleme çağırmak, karamsarlık, kötümserlik ve ümitsizlik bulutlarını dağıtmak için, edebiyatın her alanından yararlanmışlardır.
Pakdil, altmışlı yılların sonunda İngiltere'de bulunduğum sırada yazdığı bir mektupta, ''Umudu, okumayı, düşünmeyi, eylemi gün gün arttıralım'' diyerek, ''Selam bile hedefe attığımız ilk kurşunun adıdır. Eylemin izdüşümüdür selam. Selamı militanlaştıralım. ideoloji, pergel cetvel kafayla sunulmaz'' uyarısında bulunmuştur. ''Asıl bizdedir, teori ve pratik el ele'' demeyi de unutmamıştır. Bir ömür boyu Pakdil, düşünce dünyasına yol haritası olan, mektuplar yazmıştır.
''Karşındaki ile konuşuyormuş gibi yaz, o zaman güzel mektup yazarsın'' diyen Goethe'nin önerisi, edebiyatın her alanda yazmanın, ana kuralı olarak genelleştirilmelidir. Hangi alanda olursa olsun, edebiyat eserleri okuyanlara, akıl vermeyi değil, akıllı olmayı öğretmelidir. Edebiyatta amaç okuyucuları bilgili olmaktan önce, bilge olmaya yönlendirmektedir. Edebiyat eserini, edebiyat eseri yapan, sözünden önce özüdür. Bilgi toplumları bilgelik toplumlarına, edebiyatçıların eliyle dönüşecektir.
Edebiyatçılar sanatı hayatla, hayatı sanatla bütünleştirerek, ölümsüz eserleriyle, ölümsüzlük çağrısını, bütün insanlığa ulaştırırlar. Bir edebiyatçının başta gelen görevi, günlük hayatın dışında olmak değil, günlük hayatın üstünde olmaktır. Dünyanın edebiyat birikimi, denizler gibi, atmosfer gibi, bütün insanlığın ortak mirası, ortak kaynağıdır. Edebiyatçıların ölümsüz eserlerinde bilgiler bilgeliklere, düşünceler duygulara, duygular eylemlere yol haritası olurlar.
Edebiyatçılar kelimelere döktükleri, bütün düşünce ve eylemlerinde, toplumları dönüştürecek ateşin külleri üzerinde değil, korları üzerinde yoğunlaşmak zorundadırlar. Edebiyatın bütün alanları, birbirleriyle her konuda yardımlaşan, birbirlerine yeni açılımlar kazandıran arkadaşlardır. Medeniyetler kuşaklardan kuşaklara, her çağın diliyle konuşan, edebiyat eserleriyle taşınır. Edebiyatçılar geçmişin dünyasından daha çok, geleceğin dünyasını anlatırlar.