Haklı bir davayı itibarsızlaştırmanın en kestirme yolu onu popülizmin gevşek ellerine bırakmaktır. Filistin meselesiyle ilgili farkındalık oluşturmak adına son zamanlarda ekranlarda ve sosyal medyada yoğun paylaşımlar yapılıyor. Pek çok insan, bu katliamı durdurmak için “ben ne yapabilirim?” sorusunun cevabını arıyor. Bu duyarlı kitleden gelir sağlamak isteyenler de kısa sürede sahneye çıktı tabi. Filistin bayrağı ve Arap kefiyelerinden ilham alarak tasarlanmış giyim eşyaları ve aksesuarlar piyasaya sürüldü. (2021 yılında Fransız markası Louis Vuitton kefiyeden mülhem şalı satışa sunduğunda kültür yağmacılığı yapmakla suçlanmıştı.) Tüm dijital platformlarda Gazze temalı belgesel ve filmler ivedilikle gösterime girdi. Bu içerikleri dünya genelinde en çok izlenenler listesine dahil etmek için yine duyarlı Müslümanlar arasında bir “izleme” yarışı başladı. Bu arada TRT de boş durmadı Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi dizisinin çok yakında yayınlanacağını duyurdu.
Sosyal farkındalık oluşturmakla, popülizmin ağına düşmek arasında ince bir çizgi vardır. Bir fikri geniş kitlelere ulaştırmak her zaman bu tehlikeyi beraberinde getirir. Dijital aktivizm debir mesele hakkında farkındalık oluşturmak için etkili bir araç, ancak popülizm tehlikesini de içinde barındırıyor. Peki popülizm neden bir tehlike olsun?
Charlie Brooker ile Pakistan asıllı eşi Konnie Huq’ın senaryosunu birlikte yazdıkları Black Mirror dizisinin bir bölümünde popülizmin kitleleri nasıl pasifize ettiği anlatılır. Kendilerini köleleştiren sisteme karşı çıkan karakterin binlerce takipçisi olduğunda, yetkililerona ulusal kanalda haftalık bir şov programı hazırlamasını teklif ederler. Böylece bu değerli fikirlerini daha çok insana ulaştırabilme imkânı olacaktır. Her hafta ekranlardan yöneticilere ve sisteme ağır eleştirilerde bulunan “kahraman” popülaritesiyle kısa zamanda bir “şovmen”e dönüşür. Muhalefetini heyecanla destekleyen geniş halk kitlesi ise “izleyici” olmanın konforuna mahkûm edilir. Bu kurgu, bir mücadelenin destekçileri yoluyla nasıl bertaraf edilebileceğini özetler.
İleri demokrasilerde kitleler baskıyla değil, alkışlarla susturulur. Nitekim yöneticilerinİsrail yanlısı politikalarına rağmen yüzbinlerce insanın Avrupa’da ve Amerika’da protestolar düzenlemesine benzer sebeple müsaade ediliyor. Geniş katılımlı mitinglerde İsrail’e lanet yağdıran bu insanlar toplumdaki gerilimi azaltma vazifesi görmektedir. Aldıkları ürünlerle, izledikleri filmlerle, paylaştıkları sosyal medya içerikleriyle aktivizm kotasını dolduran öfkeli halklar, bu sayede haksızlığa seyirci bırakılabiliyor. Zira pratikte pek işe yaramayan faaliyetler,artık aksiyon almak isteyen kitleleri suçluluk duygusundan kurtarıp, “önemli” bir adım attığına inandırıyor.
Muhalif düşünceleri sansürlemek, modası geçmiş bir önlem. Yetkililer artık istenmeyen söylemleri popülizmle bastırıyor. Bugün Filistin davası da bir yandan dünya kamuoyunda geniş yankı bulurken bir yandan popülist söylemlerle ideolojik erozyona uğratılmaktadır. Hollywood yıldızlarından dünyaca ünlü modellere kadar pek çok popüler isim Filistin halkının yanında olduğunu açıklıyor. Ancak bu desteklerin Filistin halkından yana bir çözüme yönelik ne anlama geldiğini görmek için Cicero’nun savunmalarında kullandığı meşhur ifade ‘cui bono’ yani “kimin yararına” olduğunu fark etmek gerek.
Kuzuların Sessizliği, üzerlerine yönelik şiddete tepki gösteremeyen insanların durumunuanlatmak için kullanılan Eski Yunanca bir deyimdir. Popülizm, o kuzuların sadece beraberce ses çıkarmasını sağlar. Ancak canlarını kurutacak bir çare sunmaktan uzaktır.