Yardım yaparken sağ elin verdiğini sol ele göstermemek esastır. Ancak günümüzde neredeyse yapılan yardımın altına imza atılmazsa iyilikten sayılmıyor. Bağışların reklam edilmesinin kalbe dokunan bir gerekçesi de var 'iyiliğe teşvik etmek.' Deprem felaketi ardından takipçi peşindeki narsist sosyal medya fenomenleri de son dizisinde beklediği ilgiyi bulamamış oyuncular da siyasi hayatı tehlikede olan politikacılar da yardım kolisi başında, çadırlar önünde veya elinde kepçe çorba dağıtırken pozlar verdi. Medya organları meşreplerine göre diledikleri kurumun, belediyenin veya sivil toplum kuruluşunun yaptığı yardımları haberlerine taşıdı. Yapılan yardımlar ihtiyaçsahibi afetzedelere ulaştıktan sonra kimin ne fayda peşinde olduğu o kadar önemli değil elbette. Ancak 'iyilik' kavramının böylesine aslından uzaklaştırılması uzun vadede insanlık adına olumsuz sonuçlar doğuracaktır. 
Akıl ve mantık, verilen bağışların duyurulmasını ve bu yolla daha büyük fayda sağlanmasını ummaktadır. Peki yapılan yardımı ilan etmek doğru mudur? Bu etik mesele bir yapay zekâ uygulamasına sorulduğunda 'Evet, hayır işi yaparken kendinizi tanıtmak daha fazla insanı dahil olmaya teşvik etmek için harika bir yoldur. Bu şekilde ihtiyaçsahiplerine daha fazla fon toplanmasına yardımcı olursunuz.' cevabı alınır.  Bu durum algoritmalara göre 'doğru' kabul edilse de insanî bulunmadığı için geçtiğimiz günlerde yayınlanan bağış programı bu yönüyle pek çok izleyiciyi rahatsız etti ve akıllarda soru işaretleri oluşturdu. 
15 Şubat akşamı 'Türkiye Tek Yürek' sloganıyla tüm kanallarda ortak yayınlanan bağış programında depremzedeler için yardım toplandı. Teleton adı verilen bu televizyon programı formatı ilk kez 1949 yılında kanser hastaları yararına ABD`de yayınlanmıştı. Ü nlü isimlerin katılımıyla desteklenen ve büyük paraların toplandığı böyle bir yardımlaşma formatının Amerikan kapitalizminden neşet etmesi şaşırtıcı değil. Türkiye`de ilk teleton 1994 yılında TEMA vakfı yararına yapılmıştı. Bağışçıların isimlerinin ekrana yansıtılması İslam esaslarıyla yoğurulmuş Anadolu kültürüne biraz ters düşse de program formatı yaygınlaştı. Çarşamba akşamı yayınlanan 'Türkiye Tek Yürek' programı da geniş bir izleyici kitlesine ulaştı. Yayında devlet kurumlarının da yaptığı yardımlarla toplam 115 milyar 146 milyon 528 bin TL toplandı. Büyük şirketlerin ve ünlü iş adamlarının açıkladığı rakamlar magazin programı merakıyla izlendi. Öte yandan isminin bilinmesini istemeyen Pakistanlı iş adamının ABD`deki Türk Büyükelçiliğine depremzedeler yararına yaptığı 30 milyon dolarlık yardım bu programdakiler kadar haber olmadı. 
İyiliğin anatomisini inceleyen bilim insanları bu insanî erdemi diğerkamlık, şefkat, vicdan ve empati gibi duygularla açıklamaktadır. Teleton yoluyla bağış toplamak, yardım tırlarının önüne etiket asmak, deprem bölgesinde gösterilen gayretlerin videosunu sosyal medyada paylaşmak ise zikredilen insanî duygulardan farklı gerekçelere dayanmaktadır. Bu eylemler iyiliğin değil samimiyetsizliğin yayılmasına hizmet etmektedir.  Yapılan bağışları ekranlardan ilan etmek diğer vatandaşlar adına teşvik edici olabilir fakat işin mahiyetini de değiştirir. Zira iltifat ya da teşekkür şeklinde bir karşılık beklentisi bile yapılan bağışı ticarete dönüştürür.   
Sözlükler 'karşılık beklemeden yapılan yardımı' iyilik olarak niteliyor. Daha akılcı olanları ise 'maddi' karşılık beklemeden yapılan yardımları iyilik sayıyor. 'Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.' mantığıyla yapılan yardımlar ise hiçbir sözlükte 'iyilik' olarak karşılığını bulmuyor. Beklenen karşılığın boyutu küçük bir takdirden büyük bir ihaleye kadar uzanabilir. Niyeti görebilen insanlar için menfaat beklentisiyle yapılan yardım 'iyilik' değildir. Dolayısıyla bu nevden yardımlar muhatabında minnet duygusu da oluşturmaz. Yapay zekanın algoritmalarına sığmayan samimiyeti ise ancak insanî akıl ayırt edebilir.