Dünya tarihi, insanlık tarihinin karanlık yüzünü gösteren bir dizi soykırım ve katliamla doludur. İnsanlar, yıllar boyunca farklı nedenlerle, bazen ideolojik, bazen etnik veya dini sebeplerle, vahşi şiddet ve ölümle yüz yüze gelmişlerdir.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Adolf Hitler'in liderliğindeki Nazi Almanya’sı, yaklaşık altı milyon Yahudi'nin ölümüne yol açan bir soykırım gerçekleştirdi. Bu vahşi soykırım, sadece Yahudilere değil, aynı zamanda Romanlara, engellilere ve diğer gruplara karşı da ciddi suçlar içeriyordu.
1974 öncesi Kıbrıs'ta Rumların gerçekleştirdiği katliamlar devam ederken Batı sessiz kalmıştır. Türkiye, bu insan hakları ihlallerine karşı gereken diplomasiyi yürütmüş, ancak Batı ülkeleri oyalayıcı söylemlerle katliamlara müdahale etmemiştir. Türkiye, insan haklarına saygı gösterilmediği bir ortamda Kıbrıs'a barış harekâtı düzenlemek zorunda kalmıştır. Ancak bu harekâtın sonucunda Türkiye, uluslararası ambargolarla karşı karşıya kalmıştır.

1990'ların başlarında, eski Yugoslavya'nın dağılması sırasında Bosna Savaşı yaşandı. Bu savaş sırasında, Srebrenitsa şehrinde Batının gözü önünde, gözetiminde yaklaşık 8.000 civarı Bosnalı Müslüman sivil katledildi.
Tarihin karanlık köşelerinde, insan haklarına ve özgürlüklere olan vurgusuyla öne çıkan Batılı devletlerin, bazı trajik olaylara sessiz kaldığı, hatta bazen desteklediği bu çifte standartlar, tarihi olaylara ve uluslararası ilişkilere ilişkin önemli veriler içermektedir. Bosna’da ve Kıbrıs’ta yaşananlar, Gazze için iyi bir örneklik teşkil ediyor.
Özellikle soykırım ve kitlesel katliamlar gibi insana dair tüm değerleri yok sayan olaylarda, Batılı devletlerin sessizlikleri ve hatta zaman zaman bu tür rejimlere sağladıkları destek, insan haklarına duydukları vurgunun samimiyetini sorgulamamıza neden olmaktadır. Kıbrıs’ta Rumlara yapılan saldırılarda şahin kesilen batı dünyası ne yazık ki Türkler öldürülürken kuzu olmuşlardır. Aynı durum Gazze Katliamlarında da geçerlidir.  

İsrail’in uzun süredir devam eden ve birçok insanın hayatını etkileyen Gazze saldırıları ve katliamları BM tarafından defalarca kez kınanmış olsa da ABD ve AB kararlı bir şekilde İsrail devletinin yanında olmaktadır. İsrail’in hastanelere, mülteci kamplarına ve konvoylara yaptığı saldırılar Batılı ülkeler tarafından meşru görülmüştür. Gazze’den fırlatılan bir füze İsrail’de bir hastaneyi vursaydı bu ülkeler sessiz kalır mıydı? Tabi ki hayır. Anında şahin kesilip Gazze’ye orantısız saldırının yapılmasını isterlerdi. 

İsrail, Gazze'yi sık sık hava saldırılarına maruz bırakıyor, bu da sivil kayıplara ve altyapı tahribatına yol açıyor. Bu durum, Gazze'deki insanların yaşam koşullarını zorlaştırıyor ve günlük yaşamlarını etkiliyor. 

Bu çatışmanın tarafları arasında tarihsel, siyasi ve toprak anlaşmazlıklar bulunsa da, çoğu zaman sivil halkın acı çektiği bir gerçektir. Batılı ülkeler, bu çatışmayı izlerken veya gönülsüz ve tek taraflı müdahale ederken, insan haklarına ve sivil korunmaya dikkat etme sorumluluğunu yerine bilerek ve isteyerek getirmiyor.
İslam dünyası da bu çatışma karşısında etkili bir tepki verme konusunda zorluklarla karşı karşıyadır. İnsanların bu trajediye karşı duyduğu üzüntü ve acı anlaşılabilirken, birçok kişi bu katliamın sona erdirilmesi ve sivil halkın korunması için daha fazla şey yapmanın gerekli olduğunu düşünüyor.
İsrail’in katliamlarının son bulması, barışa yönelik samimi adımların atılması ve insani yardımın engelsiz bir şekilde ulaştırılması sağlanmalıdır. İslam dünyası da bu süreçte, diplomatik çözümlere katkıda bulunabilir ve insani yardım çabalarını destekleyebilir. Katliamların sona erdirilmesi için İsrail’e baskının arttırılması gerektiğini unutmamalıyız.

Masum insanlar için dua etmek, insanlık için önemli bir adımdır ve bu tür trajedilere karşı insanların acısını paylaşmalarını yansıtır. Lakin İsrail gibi gözü dönmüş, insanlıktan zerre nasibi olmayan bir devletin daha fazla soykırım yapmadan durmayacağı da gözükmektedir. 
Mazlumun ahını alan İsrail devletinin sonu iyi değildir lakin o masumların bombalar altında ölümü, insanlığın da ölümüdür. Herkesin bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardır. Hastanelere sığınan ve bombalar altında öldürülen kadın ve çocukların hesabı illa ki sorulacaktır. 

Gazze halkı canını ortaya koyarak istiklal mücadelesi vermektedir. Bu bir var oluş mücadelesidir. Ölümü göze alıp tüm dünyaya meydan okumadır. Bu iman gücünü yenecek bir güç yoktur, tarihte de olmamıştır. İsrail devletinin çıkmazı da buradadır. Her türlü insanlıktan yoksun bombalamalarının sebebi de bu iman karşısında Firavunlaşmalarıdır. Bir zamanlar Firavunun şerrinden kaçan İsrail halkı bugün Firavundan beter hale gelen yöneticilerinin vahşetine tanık olmaktadır. 

Gazze halkının ya özgürlük ya ölüm yolculuğunda İsrail devleti gün geçtikçe uluslararası toplumun desteğinden uzaklaşacak ve daha da canileşecektir. Sahada askeri operasyonlarda başarısız oldukça masum sivillere savaş suçu olan bombalarla saldırmaya devam edeceklerdir. Uluslararası toplumun hemen bugün İsrail’e dur demesi gerekirken bomba desteği sağlaması da Batının soykırım sevdalısı olduğunu da adeta ispat ediyor.