Türklerin tarihinde büyük bir misyon yüklenen Anadolu insanı, Türkiye, Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Endülüs'te, yeniden doğan Hicaz insanıdır.
Onlar gönülleriyle görürler, imkânsızı düşünürler, imkânsız eylemler yaparlar.Bu yüzden bütün dünyayı, değerlendirilecek bir kutlu emanet gibi görmüşlerdir. Onların dilleri, soyları farklıdır, üstünlüğün soylarından değil, ölümsüzlüğü arayan yollarından geldiğine inanırlar.
Hicaz insanı nasıl Mekke'den Medine'ye, Medine'den de bütün dünyaya dağılmışsa, Anadolu insanı da, Büyük Türkistan'dan beş kıtaya dağılmıştır. Anadolu insanı, kutsal kültür içinde yoğurulan, dünyayı kazanılacak bir gönül olarak gören barış insanıdır. O doğulan yer kadar, doyulan yere de önem veren, hicret insanıdır. Onun hayatı bir arama, bir bulma ve bir olma yolculuğudur. O aradığının yeryüzünde değil, gökyüzünde olduğunu bilir.
Buhara'dan yola çıkan Anadolu insanı, ardında camiler, medreseler, türbeler ve kervansaraylarla donattığı şehirler bırakarak, yoluna devam etmektedir. Türklerin özü ve özeti olan Anadolu insanının, yeni kızıl elması Roma, Viyana, Paris ve Londra değil, New York, Moskova, Los Angeles, Tokyo ve Pekin'dir. O her zaman evini, işini, şehrini ve ülkesini adaletle yönetmiş ve adil yönetenin yanında yer almıştır. Can pahasına olsa da, haksızlığa karşı çıkmıştır.
Anadolu insanı her gittiği yerde, haksızlıkların giderilmesi için çalışmıştır. Onun ana misyonu kötülüklerin yolunu kesme, iyiliklerin yolunu açma olmuştur. Bu yüzden bire yedi yüz veren, bir buğday tanesi gibi, her yerde hep el üstünde tutulmuştur. Anadolu insanı bütün sorunların, adaletten uzaklaşmaktan kaynaklandığını bildiği için, adalet karşısında boynu kıldan ince olmuştur. Anadolu insanının gücü, adalette her zaman, on üzerinden on almasından kaynaklanır.
Anadolu toprağı medeniyetlerin harman olduğu topraktır. Bunun için Anadolu'dan Yunuslar ve Mevlana'lar hiç eksik olmamıştır. Anadolu bütün dünyayı aydınlatan, etkisini hiç yitirmeyen insanların ülkesidir. Anadolu'da bir insana yapılan haksızlık, bütün insanlığa yapılan haksızlık olarak görülür. Türkler adil yöneticinin adının Ömer olmasa bile, adaleti sağlamada yolunun, Halife Ömer'in yolu olduğunu bilirler.
Anadolu insanı geçmiş, Türk yüzyıllarında olduğu gibi, Yirmi birinci yüzyılda, yeniden dünyaya açılmaktadır. Onun bir eli Orta Asya'da, bir eli ise Balkanlarda, dünyayı bir hilal gibi kuşatmaktadır. Hilalin yıldızı Avrupa'dan Amerika'ya uzanan Avrupa'daki Anadolu'dur. Avrupa'yı işyerleriyle donatan Anadolu insanı, Çin Seddini Amerika'dan aşacak kuruluşlara, gizemli bir güç kaynağı olmaktadır.