Uzunca bir süredir Türkiye’de yoğun biçimde ara eleman sıkıntısı yaşanıyor. Başlıca sebeplerinden biri ise ailelerde oluşan üniversite mezunu evlat sahibi olabilme isteğiymiş gibi görünse de bu yalnızca en masumu.

Özellikle Avrupa ülkelerine nazaran oldukça genç bir nüfusumuzun olması bizim için avantajmış gibi de olsa kendi kendimize bunu el birliğiyle dezavantaja çevirmeyi başarabildik sonunda. Sokakları işsiz üniversite mezunlarına bırakıp eleman ihtiyacı olan sektörlerin önüne sığınmacıları atarken kimsenin bir şikayeti yoktu. Eleman arayan nice işletmeler aradığı elemanı bulamazken işsizliğin had safhada olduğu yaygarasını koparanlar aslında iş beğenmeyen kitlenin ta kendisidir. Ne oldu da birçok genç bir an önce kendilerini yabancı ülkelere atmaya çalışır halde şimdi? Burada beğenmedikleri her türlü işi gittikleri ülkelerde mecburen yapar oldular. “Türkiye bir mühendis kaybetti.” dedikten sonra pasaportuna çıkış damgası vurduran gençler medeniyet olduğunu düşündükleri topraklarda garsonluk, pompacılık ve kurye tarzı işler yapmaktadırlar. Evet, ekonomimizde sıkıntı var ve bunu da inkar eden yok zaten. Devlet tüm kurumlarını enflasyon belasıyla mücadele etmek için seferber ederken bazı konularda bizlerin de bu seferberliğe katkıda bulunması gerekmiyor mu? Sonuçta aynı gemideyiz. Bu işin iktidarı, muhalefeti kalmadı. Topyekûn bir mücadele olmadıktan sonra kısmi çalışmalar pek de tatminkar olmayacaktır.

Maaşlar ve kazançlar ne kadar artarsa artsın denge sürecine yavaş girildiği için alım gücünde henüz hissedilir bir olumlu gelişme yaşanmadı. Bu da toplumu huzursuzluğa ve elbette umutsuzluğa sevk ediyor. İşin içinden çıkamayanlar ise deyim yerindeyse tüm tuşlara basmayı denedikten sonra çareyi yurt dışına gitmekte buluyor.
İş ve işsizlik sorununun kökenine indiğimizde aslında 4. Sanayi Devrimi’nin çoktan başladığına şahit olmaktayız. Birçok meslek grubu elemanlarının teknolojik olarak yeni alternatifleri ortaya çıktığı için artık o grubun elemanına da ihtiyaç kalmadığından günbegün işsizler ordusuna yenileri ekleniyor. Dijital teknolojinin son yıllarda inanılmaz derecede hızla gelişip her yeni gün yeniden bizleri daha da şaşırtan özelliklere ve yeteneklere haiz olması elbette istihdamı da olumsuz yönde etkiliyor. Artık yazılımla her şeyin üstesinden gelebildiğimiz bu çağda yapay zeka teknolojisinin de fark edilir bir biçimde ilerlemesi işin tuzu, biberi oldu.

Tüm bunlara rağmen ne yapay zeka ne de robotların işlerini yakın bir zamanda ellerinden alamayacakları sadece ara eleman grubu var. Türkiye’nin tam da ihtiyacı olan ve özellikle erken yaşlarda çekirdekten yetişerek tutunmaya çalışan ara elemanlar, teknik ve mesleki okullarda kendi branşlarına özel derslerle eğitildikleri için hem aranan kalifiye personel olma özelliklerini taşıyorlar hem de kolay kolay işsiz kalmıyorlar. Oldukça genç yaşta mesleki staja maruz kaldıkları için de yetenek ve yatkınlıkları da iyice pekişmiş oluyor.

Türkiye’de ara eleman sorununun giderilebilmesi için bu konuda kamu, özel sektör, eğitim kurumları ve diğer paydaşların bir araya gelerek işbirliği yapmaları son derece  önemlidir.

Çözümün temeline vakıf olduğumuzda iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu becerilere odaklanan etkili mesleki eğitim programları geliştirilmesi gerektiği ortaya çıkarken bu programların, öğrencilere pratik beceriler kazandırarak iş dünyasına daha iyi hazırlanmalarını sağladığına şahitlik ediyoruz. Eğitim kurumları ile sanayi arasında kesinlikle daha güçlü bir işbirliği kurulmalıdır. Bu sayede öğrenciler, endüstriyel ihtiyaçlara uygun olarak yetiştirilebilir ve daha iyi istihdam edilebilir hale gelecektir.
Özellikle gençlere ve iş arayanlara kariyer rehberliği ve danışmanlık hizmetleri sunmak, doğru meslek seçimlerini yapmalarına ve istihdam edilebilirliklerini artırmalarına yardımcı olacaktır. Bu noktada işverenlerle işbirliği içinde olmak, iş gücü piyasasının ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebilmek için önemlidir. İşverenlerin, eğitim programlarına katkı sağlaması veya staj ve işe alım süreçlerinde aktif bir rol oynaması teşvik edilebilir.

Devlet mutlaka iş gücü piyasasındaki talep ve arz dengesini izleyerek stratejik planlamalar yapmalıdır. Böylece hangi sektörlerde hangi becerilere ihtiyaç duyulduğunu belirleyebilir ve buna göre eğitim ve istihdam politikalarını şekillendirebilir. Esnek çalışma modelleri, işverenlere ve çalışanlara daha fazla seçenek sunarak istihdamı artırabilir. Örneğin, uzaktan çalışma veya esnek çalışma saatleri gibi modellerle proje bazlı istihdam gibi yeni ve esnek istihdam modelleri, iş gücü piyasasındaki dinamiklere uyum sağlamada yardımcı olabilir.

Öyle ille de herkes üniversite mezunu olacak diye bir durum da söz konusu değil. En gelişmiş dediğimiz ülkelerde bile herkes üniversiteye gitmiyor. Kendisi için erkenden becerilerine göre bir yol haritası çizip bir an önce çalışma hayatına atılan gençler her gün yepyeni bir tecrübe kazanarak akşam istirahate çekiliyorlar.

Ara eleman ülke ekonomisinin can damarıdır. Sığınmacı ya da mültecilerin parsellediği istihdam alanlarına göz dikmeden onların ülkemizden gideceğine inanmak belki de biraz saflık olur. Bundan da dolayıdır ki aslında “Ara Eleman Meselesi” bir ulusal güvenlik sorununun da sebebidir.