'Esâmi', isimler anlamına geliyor. 'Esâmisi okunmuyor' cümlesinden de sözü edilen kişiye hiçönem verilmediğini adının anılmaya bile değer bulunmadığını anlıyoruz. Ünlü edebiyatçılarımızdan merhum Mualli Naci’nin kitaplarından biri de 'Esâmi' adını taşıyor. Çeşitli İslam milletlerine mensup 850 şahsiyetin kısa biyografilerinin yer aldığı bu eser kültür tarihimizin önemli kaynaklarından birini teşkil ediyor.

Bu kısa mukaddimeden sonra ‘izninizle’ başka bir esâmi hikayesinden bahsetmek istiyorum.

Rivayet bu ya iki akıl züğürdü bir gemiye binip denize açılmışlar. Yolculuk epeyce ilerleyince o iki deliden biri 'akıllılık' edip çantasından çıkardığı kocaman bir kitabı okumaya başlamış. Onun aşkla şevkle ve hızla sayfaları çevirdiğini gören arkadaşı merakla sormuş:

Ne okuyorsun?

Roman!..

Çok mu heyecanlı?

Evet, ama 'esâmi' fazla olduğu için karıştırıyorum.

Soruyu soran deli, isimleri karıştırdığını söyleyen delinin okuduğu kitabın kapağına şöyle bir bakınca 'İstanbul Telefon Rehberi' olduğunu görmüş.

Siz gülmeye devam ederken ben de söyleyeceğimi söyleyeyim. Zannediyor musunuz ki isimleri sadece deliler karıştırıyor hayır akıllılardan bazıları da aynı haltı (1) işliyorlar.

Ne yazık ki bunların arasında anlı şanlı köşe yazarlarına bile rastlıyoruz. Tuhaf olanı şu ki bu yanlış kullanımlar gazetede herhangi bir düzeltme yapılmadan yayımlanıyor.

Eskiden gazetelerin tashih servisleri, hataları tamamen ortadan kaldıramasalar bile asgariye indirebiliyorlardı. 'Asgari' deyince aklıma geldi. En az anlamını ifade eden bu kelimeyi 'askeri' diye söyleyenlere, hatta yazanlara bile rastlamışımdır. 'Asgari ücret' sözünü, 'askeri ücret' diye telaffuz edenleri defalarca duymuşumdur.

Sevgili okuyucularımın bu kadar laf ettin, hiçmisal göstermedin dememeleri için birkaçörnek vereyim.

Bir gazetemizin Pazar ilavesinde Marmara Kıraathanesi’nin müdavimleri sıralanırken bazı isimler yanlış yazılmış. Mesela doğrusu Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu olduğu halde 'Abdullah Aytemiz' diye yazılmış.

Aşağıdaki cümle bir köşe yazarına ait:

'Yeri gelmişken şunu da söyleyelim. Yunus Emre denilince iki tarihçi / mütefekkirin kadrini bilmeliyiz. Birincisi M. Fuat Köprülü, diğeri Abdülkadir Gölpınarlı’dır.'

Burada geçen 'Abdülkadir Gölpınarlı' adı yanlış olup doğrusu 'Abdülbaki Gölpınarlı'dır. Eskiler böyle alelacele kaleme alınmış yazılara 'ceffel kalem' yazılmış ifadesini kullanırlardı diyeceğim ama bunu 'cetvel kalem' anlarlar mı diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.

Örnek vermeyi sürdürüyorum. Yine bir gazetenin Pazar ekinde şöyle deniliyor:

' Sahaflar’ bulunması zor olan kitapları müşterisine arz eden kişiler. Üniversite hazırlık kitapları ya da sınav kitapları bir sahafın çeşidi olamaz, diyen Hayri Bingöl, kağıt ve kalem mevcut oldukça bu mesleğin süreceğine dikkat çekiyor.'

Merakınızı hemen gidermek için belirteyim burada sahaf olarak tanıtılan 'Hayri Bingöl' yanlış olup, doğrusu 'Halil Bingöl'dür. Gerçi 'Hayri' de çok güzel bir isimdir ama 'Halil' aynı zamanda bir peygamberin ismiyle de zikredildiğine, 'İbrahim Halilullah!' denildiğine göre, daha üstün olsa gerektir.

Geçelim;

İşte bir örnek daha: Yine bir gazetede 'Medeniyet ve Medenilik Notlarım' başlığı altında vefat eden yazarlar sıralanırken 'Nevzat Kösoğlu'ndan 'Nevzat Köseoğlu' diye bahsedilmiş.

Aşağıdaki cümleyi de aynı yazarın makalesinden alıyorum:

'Üstad Sezai Karakoç’un bütün kitaplarında direk veya dolaylı medeniyetimizi bulabilirsiniz.' Burada geçen 'direk' kelimesi yanlış olup, doğrusu 'direkt' olacaktır.

Bazen cehalet, bazen de dikkatsizlik bu türlü hataların çıkmasına kaynak teşkil ediyor. Böylece de okuyucu yanlışlıklar komedisiyle karşı karşıya gelmiş oluyor.

Sözlükte 'halt' kelimesinin dört anlamından birinin de karıştırmak olduğu belirtiliyor. 'Halt etmek' münasebetsiz bir davranışta bulunmak veya söz söylemektir deniliyor. Bir de Mehmet Akif’den şu örnek veriliyor:

Ne dedim, bilmiyorum, tâöteden bir çapkın

Galiba sezdi ki, yekten dedi: Halt etme sofu!

Gördüğün fesli senin milletinin feylosofu

'Halt karıştırmak' sözünde ise 'karıştırmak' kelimesi zaten açıkça görülüyor. 'Halt yemek' de, ortalığı karıştırmak anlamına geliyor.