Kütüphanemde bulunan eski dergilerin sayısı büyük bir yekûn tutuyor. Zamana direnen bu yayın organlarının tabii ki en önemlilerini özel sayılar teşkil ediyor. Ben, bu özel sayılara güzel sayılar gözüyle bakıyorum. Mesela 'Türk Yurdu' dergisinin kitaplık çaptaki 'Yunus Emre' ve 'Hazreti Mevlana' özel sayıları tam bir kültür hazinesi olarak karşımıza çıkıyor. Sahafları ve eski kitapçıları dolaşırken karşılaştığım özel sayıları almaya, dün olduğu gibi, bugün de devam ediyorum.
Üsküdar’da sık sık uğradığım bir sahaf dostum var. Yine bir gün dükkanına girince merhum Ahmet Kabaklı hocanın yayın dünyamıza hediye ettiği 'Türk Edebiyatı' dergisinin Cemil Meriç, Necmeddin Hacıeminoğlu, Necip Fazıl ve Mehmet Kaplan özel sayılarını da aldım.
Türk Edebiyatı’nın Temmuz 1983 tarihli bu müstesna sayısının kapağında üstad Necip Fazıl’ın son resimlerinden biri olan ve kendisine çok yakışan sakallı fotoğrafı bulunuyor. 'Çile' şairinin yüz çizgilerine yansıyan çile işaretleri bu fotoğrafta ayan beyan görülüyor. Yüz on iki sayfalık bu hacimli dergide, Üstad’ın vefatından sonra kaleme alınan bir hayli makale şiir ve röportaj bulunuyor. En baştaki yazı Ahmet Kabaklı hocaya ait olup 'Son Sohbet' başlığını taşıyor. Yazının üst tarafında ise, edebiyat dünyamıza damga vuran bu iki şahsiyetin, Necip Fazıl ile Ahmet Kabaklı’nın yan yana çekilmiş fotoğrafı arz-ı endam ediyor.
Dergide ikinci yazıyı, üstadın aziz dostu Osman Yüksel Serdengeçti’nin 'Dava Arkadaşım' başlıklı makalesi teşkil ediyor. Aynı sayfada bir de Necip Fazıl ile Serdengeçti’nin Malatya Adliyesi’nde yan yana çekilmiş resimleri bulunuyor. Adı geçen özel sayıda yer alan güzel yazıların hepsinden söz edemeyeceğimize göre, sadece konumuzla ilgili makalelerin başlıklarını ve yazarlarının isimlerini vermek istiyorum.
Prof. Dr. Kaya Bilgegil, 'Necip Fazıl’a Dair' başlıklı yazısında Üstad’a dair bildiklerini, okuyucularıyla paylaşıyor. Prof. Dr. Necmeddin Hacıeminoğlu, şairlerin sultanını, 'Türkçe’nin Sultanı' olarak bize tanıtıyor. Prof. Dr. Orhan Okay, Sakarya şairi hakkında 'BirkaçHatıra- Birkaçİntiba' naklediyor.
'Üstad Necip Fazıl’la Evinde Yapılan Sohbet'e gelince, evvela ziyaretçilerin topluca çektirdikleri fotoğraf göze çarpıyor. Karede Ahmet Kabaklı, Meşkure Kabaklı, Ayhan Songar, Ayla Ağabegüm, Süleyman Yalçın, Ahmet Taşgetiren, Mehdi Ergüzel gibi isimler yer alıyor. Bu zevatın yönelttiği muhtelif sorulara Üstadın nev’i şahsına münhasır üslubuyla verdiği cevaplar büyük bir zevkle okunuyor. Ayrıca dergide, 'Fikir ve Sanat Adamlarının Necip Fazıl Üzerine Düşünceleri' başlığı altında Ahmet Hamdi Tanpınar, Vasfi Mahir Kocatürk, Nureddin Topçu, Behçet Necatigil, Baki Süha Ediboğlu, Abidin Dino, Agâh Sırrı Levend, Sedat Simavi, Fevziye Abdullah Tansel, Yunus Nadi gibi ünlü şahsiyetlerin görüşlerine de yer veriliyor.
Üstad Necip Fazıl’ın Fatih Camii’nde mahşeri bir kalabalıkla kılınan cenaze namazına ait fotoğrafların da yer aldığı bu özel sayıda daha birçok yazarın makalesi bulunuyor. Mesela Aziz Nesin’in Arap harfleriyle yazıp Üstada gönderdiği bir mektup, bütün bu yazıların içinde ayrı bir çeşni teşkil ediyor.
Yine bu sayıda yer alan bir yazı var ki, konusu itibariyle büyük bir önem arz ediyor. Benim de hocam olan merhum Seyid Ahmed Arvasi, üstadın son günlerini, hatta son saatlerini ve ölüm hakkındaki dikkat çekici ifadelerini şöyle dile getiriyor:
Bundan bir ay önceydi. Ziyaretine bir yakınım ile gitmiştik. Söz dönüp dolaşıp ölüm konusuna gelmişti. Şöyle sormuştum:
Üstadım bazı büyüklerin hayatını okuyor ve son anlarını öğreniyoruz. İçlerinde ölümü bir gerdek gecesi’gibi, bir gül bahçesi’gibi görenler var. Oysa ben ölümden korkuyorum. Evet, kesin olarak ebediyete inandığım halde korkuyorum. Ne olacak benim halim?
Yüzünün renginin sarardığını hissettim. Adeta ürpererek şu cevabı verdi: Ben de ölümden korkarım. Şiirlerimi okuyorsunuz, ölüm, çetin bir geçit. Onun ötesinde ya ebedi saadet’veya ebedi mahkûmiyet’var. Bizim gibilere bu kapının önünde tiril tiril titremek düşer. Kendini üzme, bu korku’, ümit’ile birlikte olunca güzeldir. Allah, son anımızda bizi terk etmesin!..
Sonra sustu. Biz de sustuk. Bir müddet böyle kaldık. Üstadın başı göğsüne düşmüştü. Sanki, her iki dünyanın birleştiği noktada duruyorduk.
Bu hal içindeyken birdenbire Üstad’ın geniş ve güzel alnının aydınlığını gördüm. Yüzündeki tefekkür çizgileri, son zamanlarda uzattığı bembeyaz sakalına rağmen, daha da derinleşti. Sonra yüzünde tatlı bir tebessüm teşkil etti. Şöyle dediğini hatırlıyorum:
İslam, ebediyete inanmaktır. İslam, insanın ölümsüzlüğüne bağlı bir iman taşımayı emreder. Bütün mesele Sonsuzluk Kervanı’nın peşine takılmaktır. Onlar ki Cüneyd’in ağzıyla şöyle söylediler: Tasavvuf Hakk’ın seni, sende öldürmesidir! Görüyorsun İslam ne güzel.
Ölümü anında, başında bulunanlardan öğreniyorum. Şöyle diyorlar: Öyle sakin ve rahat gittiler ki Ne korku ne endişe; Tam huzur, sükûn ve teslimiyet hali;'
Her iki büyüğümüzü de, bu vesileyle bir kere daha rahmetle, minnetle anıyorum.