Güneş altında dillendirilmemiş söz yoktur. İnsana iki göz, iki kulak, bir dil, görmesi, dinlemesi, gördüklerini, dinlediklerini, söze dökmesi için verilmiştir.
Edebiyat hayatı görme, hayatı dinleme, hayatı dile dökme eylemidir. Edebiyatçı hayatta insanı, insanda hayatı görür. İnsana karşı hayat, hayata karşı insan, edebiyatla savunulur. Edebiyat hayatı yaşanır kılmanın, düşünce ve eylem alanıdır. Edebiyat hayatı bütün boyutlarıyla yansıtan aynadır. Nuri Pakdil’in yazdıklarında ve söyleşilerinde sürekli vurguladığı gibi, edebiyatçının görevi: “İnsana karşı insanı savunmaktır”. Edebiyatçılar yaşadıkları çağların savaşlarından, sorumludurlar. Hayatın hiçbir alanında, hiçbir kazanım bir insanın, hayatından daha değerli değildir. Bu yüzden dünyanın neresinde bulunursa bulunsun, her edebiyatçı, barış istemek, barışın peşinde koşmak zorundadır. Hayatı herkes için yaşanır kılanlar, barışla silahlanmasını bilenlerdir. Edebiyatların dilleri, insanların dilleridir.
Edebiyatçıların sözleri insanların sözleridir. Bu bağlamda eski edebiyatlar, yeni edebiyatlar yoktur, yeni diller, yeni sözler vardır. Her dönemin edebiyatları, kendilerinden önceki dönemlerin edebiyatlarının geçtikleri yollardan geçerler, insanları savunan özlerini koruyarak, insanların savunulmasına yeni boyutlar kazandırırlar. Tarihin bütün dönemlerinde, avları insanlar olan savaşlar, hep pusuda olmuşlardır.
Nuri Pakdil, Rimbaud gibi, Necip Fazıl gibi, metafizik sancı çeken bir edebiyatçıdır. Sezai Karakoç gibi, Nuri Pakdil de metafizik gerilim olmadan, metafizik verim olmayacağının bilincindedir. Metafizik kaygı taşımayanlar, metafizik boyut taşıyan eserler veremezler. Bunun için, Türk Edebiyatı’nın “Yedi Güzel Adamı”, dünyada çatışmanın, Washington ile Moskova arasında değil, Kudüs ile Atina arasında olduğunu sürekli gündemde tutmuşlardır. Nuri Pakdil hiç ödün vermeyen, kökten devrimci, kökten dönüşümcü, düşünceleriyle, eylemleriyle, oyunu her zaman Kudüs’ten yana kullanmıştır. “Gel / Anne ol / Çünkü anne / Bir çocuktan bir Kudüs yapar / Adam baba olunca / İçinde bir Kudüs canlanır / Yürü kardeşim / Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin” diyerek, bütün insanlığı oyunu Kudüs’ten yana kullanmaya, dünyanın edebiyatçılarını hayatı savunmaya çağırır.
Kudüs’e oy vermek, ekonomiden önce, kültüre oy vermektir. Dünyayı seküler dünyanın kalbi Atina değil, kutsal kültürün kalbi Kudüs değiştirecektir. Savaş dünyasını, barış dünyasına dönüştürmek için, insanların Atina’dan önce Kudüs‘le barışmaları gerekmektedir. Kudüs bütün insanlığı kucaklayan peygamberler ülkesidir. Dünya barışının en büyük güvencesi, edebiyatı iman için bilen, ufukları peygamberler olan edebiyatçılardır. Atina’nın burçlarına Kudüs’ün bayrağını onlar çekecektir.
Edebiyat barış dünyasının kapısıdır. Barış edebiyatla savunulur. Edebiyatçı kıyısı olmayan denizde, yol arayan kaptandır. Kaptan ustalığını fırtınalı denizlerde gösterir. Kudüs barışı toplumdan topluma, edebiyatın insanı dönüştüren, küresel diliyle taşınır. Elinde kılıç taşıyan bir Mevlana, bir Shakespeare, bir Goethe yoktur. Edebiyat ölümsüzlüğün arandığı, sonu olmayan yolda olmaktır.