'Hiçlik' konusuna farklı bir bakış açısıyla yolculuk ettik bu akşam. Hiçlik dediğimiz şey bir konu mudur yoksa olgu mu bilemiyorum ama ilânihaye bir 'hiç' olmayacağımız ve 'hiçlik'ten varlığa yeniden dönüşeceğimiz kesin. 
Bazı kendini bilmezlerin 'hiç' oyunları (kola yapılan dövmeler ya da eski yazıyla yazılmış hiçler, kolyeler vs.) midemi bulandırırken hiçliği sahnede layıkıyla izlemek güzeldi. Hiçolmak, hiçolmayı dilemek her babayiğidin harcı olmadığı gibi çakmaları da hayat denen şu yolculukta pek sakil duruyor. Adam Tanrı`lığını ilan etmiş ama kolunda 'hiç' dövmesi;   Başlarız böyle hiçe diyoruz ve oyunu konuşmaya devam ediyoruz
Oyunda hayatı, Tanrı`yı, adaleti, düzeni sorgulayan bir adamın çığlıklarına tanık oluyoruz; Sistemin sebep olduğu sorgulayıcı tavrı her açıdan izliyoruz oyunda. 
Zaman zaman komünist bir tavrında olduğu oyunda muvazene kelimesine rastlıyoruz. Erkut yani psikolojik tedavi gören Erkut`un ağzına pelesenk olmuş bir kelime muvazene yani denge; Sanırım yaşamdaki dengesizliğe bir vurguydu muvazene;  
Erkut sahne de resim de yapıyor, yazı da yazıyor. Entelektüel bir kişilik. Dramatik bir hayat hikayesi var. 45 yaşına kim bilir kaç45`ler sığdırmış diyebileceğimiz çilekeş bir adam. Şunu da söyleyeyim unutmadan dekor harikaydı. O çizimler ve çizimlerin arasına serpilmiş kelimeler gözümden kaçmadı. Loft bir havası vardı sahnenin. Sevmediğim tek şey aralarda çalan bateriydi. Olmasa olur muydu? Bence olurdu;
Parçalı lirik bir anlatım var oyunda. Hasan Fehmi Gökdeniz`in (Erkut) oyunculuğu gerçekten çok güzeldi. Çok katmanlı bir anlatım hakimdi oyunda; Cinnet, sorgulama, kreşendolar, dekreşendolar; Bir an sahnedeki gerçek bir deli mi diye de düşünmedim değil;   Sık sık 'insanlık ölmüş' diyor Erkut. Bunu söylerken o kadar çok kişiyi işaret ediyor ki aslında. Vah vah, tüh tüh diyen bizler de bile öldü aslında. Şapkaları çıkarıp önümüze koysak bu yapıtlara gerek kalmayacak belki de. 
Peygamberlere tapanlardan girip, Atatürkçü geçinenlere kadar verip veriştiriyor Erkut. Peygamberin bir sakal tanesi karşısında salya sümük ağlayıp Onun ahlakından zerre nasibi olmayanlara da haddini bildiriyor. 
Sonlara doğru bir psikiyatr eşlik ediyor Erkut`a; O da derdine çare olamıyor ve sonun da ikisi de hiçlik girdabında kayboluyor. 
Hayatta gelinebilecek en güzel nokta 'hiçkimse olabilmek aslında. Makamın mevkinin ötesinde, huzurdan bir zeminde yaşayabilmek hiçkimse olarak;
Erkut Türkiye`nin özeti olabilir mi? 
İzleyin kararı siz verin.