Kıymetli okurlarım, eğitime dair yazılarla yaklaşık bir yıldır karşınızdayım. Eğitime dair yazılara yine devam edeceğiz ancak bazen hayata dair küçük hikayelere de yer verelim istiyorum. Ayakkabıcı Ali Bey`in Rüyası bu hikayelerin ilki olsun. Hayat hikayelerde izlidir aslında. Her hikâye gerçek hayattan kesitler taşır her ne kadar kurgu da olsa.
Ayakkabıcı Ali Bey`in Rüyası 
  Yolculuk onu iyice yormuştu. Bir buçuk saatlik metrobüs yolculuğunu ayakta ve balık istifi bir şekilde yapmıştı. Hapşıracak olsa elini ağzına götüremeyebilirdi maazallah! 
Bu nasıl bir kalabalık anlam veremedi ancak başka da çaresi yoktu. İşe başlamadan sabahın erken saatinde yapılan bu yolculuk bütün güne bedeldi sanki. İş yerine varmadan yorulmuş, üstelik kahvaltı da yapmamıştı. İş yerine yakın bir yerden simit ya da poğaça alır, iş yerinde çayla birlikte kahvaltısını yapardı.
Ali Bey, zamanı bu şekilde kovalarken yaş bir hayli ilerlemiş, gençlik günleri ağır ağır geride kalmıştı. Küçük mütevazı bir dükkânı vardı. Her sabah bu yolculuğa katlanır ekmek teknesine ulaşırdı. Ekmek teknesi küçücük dört beş metrekarelik bir yerdi. Tahtadan bir sandalye, müşteriler için de iki küçük taburesi vardı. Bir de önlüğü vardı ki, üzerinde dükkânın ve ayakkabının tarihi var zannedersiniz. Bu küçük dükkâna girer girmez tarihi bir hava hemen sizi içine çekiverir. 
Duvarda asılı olan o meşhur veresiye verenle peşin veren insanın portresi bütün sıcaklığıyla sizi selamlayıverir. Çekiçsesleri, zımpara sesleri ve o keskin bali (yapıştırıcı) kokusu etrafı egemenliği altına alır. Raflara dizilmiş ayakkabılar, tamir edilmeyi bekleyenler ve tamir edilenler olarak ikiye ayrılmış. Küçük tahta masayı görmek çok zor;  
Masanın üzerinde kalınca mavi bir örtü var. Ü zerinde deri, çekiç, ayakkabı ve çeşitli araçgereçler var.
  Ali Bey yeni almış olduğu simiti bir kenara koydu ve megafondan çaycıya seslendi: 
- Ayakkabıcı Ali`ye Büyük bir çay. 
- 'Tamam, çaylar geliyor!' sesinden sonra yerine oturdu. 
Dünden kalan işlerini önce zihninde sonra masada bir sıraya koydu. İpini, bıçağını, yapıştırıcısını, zımparasını ve gerekli olan diğer eşyalarını mutat yerlerine koydu. Çayın gelmesini bekledi. Çay siparişi birkaçdakika sonra geldi. Simit ve çay üçbeş dakikada midedeki yolculuğa çoktan başlamıştı. 
İşler de onun peşinden başladı. Çok para kazanmıyordu ama bu saatten sonra başka iş yapmak ona zor gelmişti. İyi kötü evi geçindiriyordu. Emekliliği de olduğu için idare ediyordu.
  Öğle yemeğinden ve namazından sonra bir uyku bastırdı ki akıl alır gibi değil. Ali Bey bir çay söyledi ve koltuğunda sızdı kaldı.
; ; ; ; ; ; ; ; Rüya -1
- 'Ali Bey buyurun, sizi şöyle ön koltuğa alalım. İçecek bir şey alır mısınız?' dedi. 
Ali Bey: 
- 'Önce yemek alsam sonra kahveyi içsem olmaz mı?' dedi. 
Hostes, kafasını olur anlamında önüne eğdi. 
Hostesin, 
- 'Ali Bey, başka bir arzunuz var mı?' sorusuna, 
- 'Bir simit alabilir miyim?' deyince;  
Hostes hafiften bir tebessüm etti. 
; ; ; ; ; ; ; Rüya-2
Büyük bir ayakkabı mağazası; Ayakkabıların üzerinde de A ve B harfleri var. Her çeşit ayakkabıyı bulmak mümkün. Çocuk ayakkabıları için bir kat, bayanlar için iki ve erkekler için de iki kat var. Çalışan onlarca kişi. 
  Ali Bey, bu ayakkabı mağazasına girdi. 
- 'Buranın patronu kim?' sorusunu ilk önüne gelen çalışana sordu. 
  Sordu sormasına da cevap alamadı. Çalışanlar tebessüm edip geçti. 
Birkaçkişiye daha sordu ama hep aynı tepkiyle karşılaştı. 
'Kim buranın patronu!?' diye bağırıyordu ki;
Birden içeriye giren çaycının,
- 'Çaylaaar!' sesiyle kendine geldi. 
  Çaycı Mustafa, 
- 'Hayırdır Ali Bey! Bu saatte uyudunuz mu siz?'
- Az kestirmişim. Çayın taze mi? 
- Taze olmaz mı hiç, dedi Çaycı Mustafa.
  Ali Bey eve dönüş yolunda bugün öğle uykusunda gördüğü rüyayı hatırladı ve kendi kendine tebessüm etti. Hem de uzun uzun.
- 'Hanıma anlatsam mı?' diye yine uzun uzun düşündü. 
  Hanım da gülmekten yerlere yatacaktır belki ama yine de anlatmaya değer, diye düşündü. 
Rüya da olsa güzeldi. Hele o ayakkabıların üzerindeki 'A ve B' harfleri çok anlamlıydı.