Seksenli yılların başında öğretim üyeliği görevini, Ankara Üniversitesinden Cidde Kral Abdülaziz Üniversitesine aktardım.
Cahit Zarifoğlu, İstanbul’da ‘’Bir daha göremeyebilirsin, Necip Fazıl’a bilgi vermeden, izin almadan gitme’’ diye tekrar tekrar uyardı. Yücel Çakmaklı ve Ahmet Bayazıt ile birlikte Necip Fazıl’ı evinde ziyaret ettik. Türkiye’nin ve dünyanın çalkantılı bir dönemden geçtiği, Sağ ve Sol çatışmalarının doruk noktasına ulaştığı günlerde, Necip Fazıl uzun uzun sinemada neler yapılması gerektiğini anlattı.
Söz dönüp dolaşıp benim yurtdışına gitmeme geldiğinde, Necip Fazıl birden öfkeyle karışık bir sesle, ‘’Ben Okyanus ortasında batmakta olan bir geminin ''s o s'' sinyali vermesi gibi, çığlık çığlığa tehlike mesajları veriyorum, siz yurtdışına gitme peşindesiniz’’, diyerek sitem etmekle birlikte, Hicaz’da yapılacaklar vardır dedi. Necip Fazıl ömrünü ‘’Düşünmeyi düşün: Düşünülecek her şey ondan sonra kuyruğa girer’’ dediği, Anadolu gencine adamıştır. O Türkiye’nin yeniden, dünyanın büyük gücü, olacağı günleri coşkuyla beklemiştir.
Şairler her dönemde, ülkelerin geçmişlerini geleceklerine, geleceklerini geçmişlerine bağlayan köprü olmuşlardır. Onlar toplumların hem geçmişlerini, hem de geleceklerini bugüne taşırlar. Bugünü en güzel biçimde değerlendirebilmek için, geçmişin bütün ayrıntılarıyla incelenmesi, geleceğin de ayrıntılı olarak tasarlanması gerekir. Bugünün değerlendirilmesinin yol haritası, şairlerin ölümsüz şiirlerindendir. Anadolu insanının geçmişiyle birlikte, geleceğini de bugüne şairleri taşımıştır.
Anadolu insanının düşünce ve eylem dünyasına, yeni boyutlar kazandıran şairler, Türklerin Anadolu’daki bin yıllık tarihlerine, bazen Yahya Kemal gibi geçmişten, bazen de Sezai Karakoç gibi gelecekten bakmışlardır. Onlar güzel düşünmenin, güzelliği aramanın, güzel olmanın kaynağını Mekke’de Medine’de ve Kudüs’te aramışlardır. Onların açtıkları yoldan ilerleyen, onları izleyen şairler, bugüne odaklanarak, Anadolu insanını düşünce ve eylem dünyasını derinleştirmişlerdir.
Sanatı güzelliği aramak olarak bilenler, geçmişle gelecek arasında olduğu gibi, görünen dünyayla görünmeyen dünya, arasında da köprü olmasını bilmişlerdir. Kutsal kültür dünyasında, ruhlar ölümsüzdür. Geçmişin ruhlarıyla yaşayanların ruhları, bir arada yaşadıkları gibi, bugünü değerlendirmek için, birbirleriyle de yardımlaşırlar. Fırtınalara karşı nasıl ağaçları, dalları değil de kökleri korursa, toplumsal çalkantılara karşı, ülkeleri de devletlerden önce, güçlerini tarihin derinliklerinden alan şairler korurlar.
Dünyada ölümsüzlüğün sırları, geçmiş ile gelecek arasında köprü olan, şairlerin şiirlerinde gizlidir. Şairler ölümsüzlüğü yakalayan şiirleriyle, ölümden sonra yeniden doğarlar, bir daha ölmezler. Dünyanın her yanında ölürse şairlerin bedenleri ölür, canları olan şiirleri ise, hiçbir zaman ölmezler. Şairler ölümsüzlüğün doyumsuz tadına, ölümsüz şiirleriyle varırlar. Ölümsüzlüğü tadan şairlerin şiirleri, dillerden önce gönüllerde okunurlar. Onlar iki dünyada da sevenleri, sevdikleriyle, birlikte olurlar ve el üstünde tutulurlar.