Günümüzde yaygınlaşan teknoloji kullanımı pek çok farklı kavramın doğmasına sebep oldu. Bunlardan önemli bir kısmı sosyal medya kaynaklı psikolojik sorunları tanımlamak için kullanılıyor. İnsanın sosyal çevresinde olup bitenleri kaçırma korkusunu tanımlayan FOMO (Fear of Missing Out) bu kavramlardan biri. Türkçeye yoksunluk korkusu olarak da çevrilen bu terim, pek çok kişinin bazen farkında olmadan yaşadığı yetersizlik hissini ve gelişmeleri kaçırma korkusunu ifade ediyor. Zira, sonsuz fırsatlar ve bitmeyen güncellemelerle dolu dijital dünyada, bir şeyleri kaçırma korkusuna kapılmamak mümkün değil. Öte yandan hayatın nasıl yaşanması gerektiğini dikte eden uzman görüşleri ve paylaşımlar bu sorunu bir çeşit pandemi haline getirmektedir.
FOMO'nun günümüzde bu kadar yaygın olmasının ana nedenlerinden biri insanların sürekli bilgi bombardımanı altında kalmasıdır. Facebook, Instagram ve Twitter gibi sosyal medya platformları, kullanıcılarını mümkün olduğunca uzun süre meşgul etmek ve akışlarında tutmak için tasarlanmıştır. Bu da ağırlıklı olarak mükemmel insanların gösterişli hayatlarına veya başarı öykülerine maruz kalınmasına ve neticesinde kullanıcıların kendi hayatlarını yetersiz görmelerine sebep olmaktadır. Ayrıca FOMO'ya katkıda bulunan bir diğer faktör de kabul görme arzusudur. Bilhassa gençler arasında herhangi bir etkinliğe veya akıma katılmama akran baskısı ve sosyal çevreden dışlanmayla sonuçlanabilmektedir. Bu sebeple gençkullanıcılar, güncellemeleri kaçırma korkusunu yetişkinlerden daha çok yaşamaktadır.
Sosyal medyada kurgulanmış gösterişli hayatlardan başka uzman görüşleriyle desteklenen tavsiyeler de FOMO’yu toplumsal bir sorun haline getirmektedir. Kaçırılmaması gereken filmler, mutlaka gezilmesi gereken ülkeler, 40 yaşından önce okunması gereken kitaplar, başarılı olmak için yapılması gerekenler ve bu nevden paylaşımlar kullanıcılarda hayatı ıskalıyor olma hissini doğurmaktadır. Bugün her yaştan insan sürekli eğitim merkezlerinde yeni beceriler kazanmaya, gezip-görmeye ve hayatı ıskalamadan yaşamaya çalışmaktadır. Oysa insanın anlam arayışı bazen sosyal çevresinden uzaklaşıp yalnız kalışlarındadır. Hayatı uzaktan gözlemleyişlerindedir. Kaçırılmaması gereken filmlerden, yapılan gezilerden veya katılınan derslerden öğrenilemeyecek hakikate bazen bir dakikalık düşünüş ve gözlemle ulaşılır.
Uzmanlar, kişinin sosyal çevresiyle akıllı telefonlar vasıtasıyla sürekli bağlantıda kalma ihtiyacının özgüven azalmasına, kaygıya ve hatta depresyona yol açabildiğini belirtmektedir. Tüm dünyada yaygınlaşan FOMO’nun toplumsal sonuçları ise kaygı bozuklukları ve depresyondan başka hayatı daha hızlı yaşama çabasıdır. Bir ömre sığmayacak deneyimleri sayılı yıllara sığdırma gayreti zamanın daha hızlı akmasını zorunlu kılmaktadır. Sosyal çevresinde olup bitenleri kaçırıyor olma korkusu kişinin hayatını YouTube videoları gibi X2 hızında yaşamasına sebep olmaktadır. Bu, aynı anda birkaçişin yapılması ancak hiçbirine odaklanılmaması demektir. Yürürken podcast dinlemek, dinlenirken sosyal medya akışlarını takip etmek, araba kullanırken mesajlara cevap vermek gibi. Dijital çağ insana sürekli bilmesi gerekenleri telkin etmektedir. Fakat insan olmak bilmekten ziyade anlamayı gerektirir. Anlamak ise gözlem yapmakla ve durup düşünmekle mümkündür. FOMO’nun sebep olduğu koşturmacanın içinde ise ne durmaya ne düşünmeye, dolayısıyla ne de anlamaya vakit var.
Sosyal medya, erdemli bir hayat arayışında kaçınılması gereken kıskançlık, bencillik, kanaatsizlik gibi bazı duyguları olağan hale getirdi. Bu durum günümüz toplumlarını etkileyen psikolojik rahatsızlıkların arkasındaki esas sebeptir. Sonuçta, FOMO bugün çarpıtılmış bir gerçeklik duygusuyla pek çok kişinin zihinsel sağlığını etkilemektedir. Yaşadığımız anı gözlemlemekten alıkoyarak, kaçırdıklarımızı düşündürmektedir. Sosyal medyada paylaşılanların birer kurgu veya olağan hayatların sadece gösterişli birer kesiti olduğu unutulmaktadır. Böylece ekran başında geçen vakitler kazandırdıklarından ziyade kullanıcılara psikolojik rahatsızlıklar olarak geri dönmektedir. Bu sebeple sürekli güncellenen sosyal medya akışıyla bağlantıyı keserek, zaman zaman dijital detokslarla, yaşanan ana odaklanmak gerekir. Zira insanoğlu için ekransız geçen sürenin kıymeti giderek artmaktadır.