Anadolu insanının düşünce tarihinde, hem yenilenme hem de yabancılaşma akımlarının, öncüleri edebiyatçılar olmuştur.
Edebiyatlar ile medeniyetler arasında, kendine özgü bir iletişim ve etkileşim vardır. Medeniyetler edebiyatları, edebiyatlar medeniyetleri zenginleştirmişlerdir. Türkiye’nin geleceğini, kendi medeniyetlerinde arayan edebiyatçılar, düşünce ve eylem dünyasına, yeni boyutlar kazandırmışlardır.
Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera dergileri, çevresinde toplanan edebiyatçılar, Batı medeniyetinin değerlerine karşı, İslam medeniyetinin değerlerini savunmuşlardır. Söz konusu dergilerin öncüleri olan Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu ve onları izleyen edebiyatçılar, Türklerin Anadolu’daki bin yıllık tarihlerinden yola çıkarak, hem Asya’da, hem de Avrupa’daki gelişmeleri, eleştirel bir gözle sorgulamışlardır.
Mehmet Nezir Eryarsoy, Rasim Özdenören’in hayatını, sanatını ve eserlerini ‘’ Gül Yetiştiren Adam’’ çalışmasında ele alarak, Türkiye’nin dönüştürücü edebiyatçılarının, düşünce ve eylem dünyalarını, büyük ölçüde aydınlatmaktadır. Onlar hayatlarını sanatlarıyla, sanatlarını da hayatlarıyla bütünleştirmişlerdir. Denemeleriyle, hikâyeleriyle, şiirleriyle, oyunlarıyla, romanlarıyla Anadolu insanına yön gösteren birer pusula olmuşlardır.
Türk dünyasının Tolstoy’u aratmayan büyük romancısı, Cengiz Aytmatov’un dediği gibi: ‘’ Her yazar kendi toplumunu anlatır.’’ Edebiyatta kalıcı olanlar, yerel olanın ötesine geçerek, küresel değerleri yakalayanlardır. Her edebiyatçı çağındaki gelişmelerden, sorumlu olduğu gerçeğini unutmadan, kendi toplumunun türküsünü söyler, yaşadığı çağın, düşünce ve eylem birikimini yansıtır. Edebiyatçılar için yol, hiçbir zaman kalabalıkların yolu olmamıştır.
Çığır açan edebiyatçılar, yazmanın olduğu kadar, okumanın da ustasıdırlar. Onlar yüz sayfa yazmak için, bin sayfa okumak gerektiğini bilirler. Bazen bir cümle bir kitap yazdırır. Bu yüzden, usta yazarlar, bir kuyumcu titizliğiyle, bir kelime, bir cümle, bir sayfa, bir kitap ararlar. Edebiyatçılar akıllarıyla düşünürler, gönülleriyle konuşurlar. Onların çift uçlu olan gizemli kalemleri, hem başlarındadır, hem de gönüllerindedir.
Düşünce ve eylemi edebiyata dönüştüren edebiyatçılar, hiçbir zaman yazdıklarıyla yetinmezler. Onlar her zaman, yazmak istediklerini, yazamadıklarını düşünürler. Bunun için, onlar yazmaya hiç ara vermezler, ömürlerini okumaya ve yazmaya adamışlardır. Bildiklerini ve düşündüklerini paylaşmak için, sürekli yazma zorunluluğu duyarlar. Öncü ve usta edebiyatçılar, romanları, hikâyeleri, şiirleri ve denemeleriyle, geçmişten geleceğe ışık tutarlar.
Edebiyatla silahlanmasını bilenler, hiçbir savaşta üstünlüklerini yitirmezler.
Dünyada köklü, medeniyetleri olan toplumların, zengin edebiyatları olur.
Anadolu’nun gücü, edebiyatı medeniyet için, bilmesinden kaynaklanır.