Arada bir canım sıkılınca, içim daralmaya başlayınca, kafamı dinlemek ihtiyacı duyunca 'Gülistan'ın sayfalarını çevirmeye başlıyorum.
Daha birkaçsayfa okur okumaz emin olunuz içim ferahlıyor, gözlerim gülümsüyor. Mesnevi gibi, Gülistan da zamanı aşan kitaplardan biri olduğu için insana ilaçgibi geliyor. Bir akşam vaktin yorgunluğunu gidermek, koltuğun verdiği rehaveti dağıtmak için Şirazlı Sadi’nin bu güzel kitabını elime alıp rastgele açınca şu satırlarla karşılaştım:
'Büyüklerden birinin değerli bir oğlu vardı. Allah’ın rahmetine kavuştu. Kendisine dediler ki, mezar taşına ne yazalım?
Şu cevabı verdi. Kur’an-ı Kerim’in ayetleri o kadar mukaddes, muazzam, şerefli ve yüksektir ki, bu gibi yerlere yazılamaz. Çünkü zamanla silinir ve halk üzerinden gelip geçer, köpekler siğerler. Yazmak zaruri ise şu iki beyit yeter onu yazınız.
Bağ ve bahçelerde yeşillikler bitince gönlüm ne kadar hoşlanırdı!.. Dostum! Baharda ziyaretime gel de toprağımdan fışkıran yeşilliği gör!..’
Sadi, doğru söylüyor. Kur’an-ı Kerim, Cenab-ı Hakk’ın kelamı, bizim ise mukaddes kitabımızdır. Öyleyse ona en büyük hürmeti ve saygıyı göstermek gerekir. Kur’an ayetlerinin öyle olur olmaz yerlere yazılması, mülevves mekânlarda teşhir edilmesi, belden aşağı tutulması tam bir edepsizlik ve saygısızlıktır.
Ne yazık ki bugün böyle çirkin manzaralara, sözüm ona mütedeyyin insanların arasında bile rastlıyoruz. Son zamanlarda da gazetelerde görüyorum. Bazı kimseler, ailelerinden birinin ölümüyle ilgili ilana, ölümle ilgili ayet-i kerimeyi de yazdırıyorlar. 'Allah’tan geldik yine O’na döneceğiz' anlamındaki ayeti, asli harfleriyle ilan çerçevesinin içine yerleştiriyorlar.
Halbuki bu, günlük bir gazetedir. Muhtemeldir ki ayak altına da düşebilir. Biri de bilerek bilmeyerek gelir ayeti kerimenin yazılı olduğu ilanın üzerine basabilir.
Ecdadımız, bu konuda gerekli titizliği gösterdiği için, tarihi kabristanlardaki mezar taşlarından hiçbirinde ayete rastlayamazsınız.
Buna karşılık, aynı mezar taşlarında birçok hikmetli cümlenin, kelam-ı kibarın, mesaj ihtiva eden yazıların yer aldığını görüyoruz. Osmanlı Türkçesi’ne vakıf olup da bu yazıları kolayca okuyabilenler hem ibret alıyorlar hem de bilgilerini ve ilgilerini artıyorlar. Dünyanın fani, ahiretin bâki olduğunu hatırlatan ibretli yazıların sayısı o kadar fazla ki hepsini bir araya getirmek için ciltler dolusu kitaplar yazmak gerekiyor. Kabir taşlarında en çok rastlanan yazılardan biri de aşağıdaki şu beyittir:
Ziyaretten murad hemen duadır
Bugün bana ise yarın sanadır.
Dikkat edilince anlaşılıyor ki bu beytin ikinci mısraı, ziyaretçiyi duaya davet ediyor, yarın bana da dua edilmesi için bugün ben de görevimi yapıp merhuma dua edeyim, dedirtiyor.
Aşağıdaki şiiri de tarihi kabristanların birinde gördüm. Onu da bir ibret tablosu olarak siz değerli okuyucularıma takdim ediyorum:
Ferman etti Hüda
Faniye hacet kalmadı
İçtim ecel şerbetini
Lokman’a hacet kalmadı
Hep yârelerim iyi oldu
Cerraha hacet kalmadı
Yapıldı cennet sarayım
Mimara hacet kalmadı
Üstad Necip Fazıl’ın şu beytini de nakledelim ki içimiz ferahlasın, endişelerimiz yok olsun:
Öleceğiz, müjdeler olsun, müjdeler olsun
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun.