Tarihte Fatih`in delileri diye adlandırılan ve UçBeylerinin himayesinde olan bir ocaktı Deliler. Adından da anlaşılacağı üzere deliydiler. Fakat buradaki 'deli' elbette akli noksanlıktan değil gözü karalıktan, cesaretten ve hükümdara bağlılığın verdiği koruma güdüsüyle ölümden dahi korkmamaktan geliyor. Delilerin mazlum için, ülkesi için, Fatih için yapmayacağı şey yoktu. Onlara bir çeşit özel kuvvetler diyebilir miyiz? Diyebiliriz belki de. Tehlikeli ve yorucu bir hayatları olduğu için aile kurmadıkları da bilinenler arasında bu cesur askerlerin. 
Osmanlı askeri sınıfının bir ocağı olan deliler her halleriyle farklıydılar fiziki yapıları, güçleri ve giyimleri; Kıyafetleri filmde de gördüğümüz gibi tarihte de gerçekten hayvan derileri ve kürklerinden oluşuyordu. Onları tesadüfen gören olduğundaysa hiçbir şeye benzetemiyorlardı belki indiler, belki cin ya da belki bir sırtlan ya da tilki; Delilerin ocaklarına bayrak deniyordu;  
Filmde şamanik öğelere de fazlasıyla rastlıyoruz. Yetkin Dikincileri Baba Sultan rolünde görüyoruz Deliler ordusunun duacısı diyebiliriz. Deliler ve Baba Sultan arasında mistik bir bağ olduğunu görüyoruz. Burada olay şöyle başlıyor bildiğiniz üzere III. Vlad namı diğer Kazıklı Voyvoda ve diğer namıyla Kont Drakula Fatih Sultan Mehmet ile beraber Osmanlı Sarayında büyümüştür. Hatta Molla Gürani`den dersler aldığını biliyoruz; Osmanlı`nın ve dahi Fatih`in ona göstermiş olduğu tevazu, korumacılık ve dostluk onda farklı izler bırakmış ve Eflak Prensi Kont Drakula, içinde Osmanlıya kin duyarak büyümüştür. 
Lakabından da anlaşılacağı üzere Kazıklı Voyvoda yakaladığı tüm Osmanlı askerlerini kazığa oturtmak suretiyle öldürmüştür. Ben bu hadiseyi yıllar önce okuduğumda açıkçası inanamamıştım ve filmde de tüm çıplaklığıyla bunu görüyor ve bu zulmü gerçekten hissediyoruz. Filmde Fatih`in yolladığı son elçiyi de korkunçbir şekilde katletmesiyle Fatih`in sabrı kalmaz ve Deliler ordusunu devreye sokar çünkü Kazıklı Voyvoda`nın hakkından ancak Deliler gelebilirdi!
Deliler`in başında Cem Uçan`ı görüyoruz; Rolünün hakkını sonuna kadar veren ve yüreğini ortaya koyarak oynayan bir oyuncu. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim bu film Türk yapıtları içinde, aksiyon açısından Hollywood`la yarışabilecek belki de tek film. Kostümünden, oyunculara, mekândan performansa kadar gerçekten büyük bir takdiri hak ediyor. 
Filmine gittiğimde de bir yazı yazmıştım fakat bu kadar uzun olmadığını hatırlıyorum ki bu tarz filmler gerçekten sinemada izlenmeli. Geçenlerde TRT2`de rastlamıştım bu filme, eğer gitmeyen, izlemeyen varsa bir şekilde bulup izlesin. 
Deliler özellikle Hz. Ömer`e olan bağlılıklarıyla bilinir. Onun cesareti, gücü ve adalet anlayışıyla yetişmiş olan delileri filmde de bu karakterde görüyoruz. 
Heybetli olduklarından dolayı savaşlarda en önde yer alan deliler, düşman ordularına bakışları, giyimleri ve heybetli duruşlarıyla korku salardı. Filmin ilk başlarında delileri sayıca az görsek de onlar tarihte binleri bulan sayılarla savaşlara katılırlardı ki Kanuni`nin Mohaçsavaşında 10 bin kişilik bir deliler ordusu olduğunu biliyoruz. Deliler deyince hoyrat, kaba, sadece öldüren, avlanan bir grup sanılmasın bunlar tarihte iyi eğitilmiş, her milletten olan, adalet, merhamet ve cesaretle kuşanmış ayrıca istihbaratta da kullanılan çok kalabalık bir orduydu;  
Filmde Kazıklı Voyvoda`yı Erkan Petekkaya oynuyor ve rolünün hakkını gerçekten veriyor. Başarılı oyuncuların yer aldığı bu yapıt keşke sinemada tekrar gösterime girse; Aklıma Mel Gibson`un oynadığı Braveheard filmi geldi; Nasıl güzel bir filmdi. Onu da sinemada izlemiştik ve sinemada kaçkez izlemiştik! O filmde sesin ne kadar önemli olduğunu anlamıştım. O zamanlar çocuktum neredeyse fakat o görsel şölene hayran olmanın yaş sınırı yoktu bence. Romantizmin aurasında hak arama mücadelesinin derinliğine inmiştik ve buna unutulmaz müzikleri, kılıçve at sesleri hatta sessizliğin sesi eşlik etmişti. İşte deliler de en az Braveheard`ın aldığı alkış kadar alkışı hak ediyor. Elbette Hollywood`un imkânları Türkiye`de yok fakat bu kısıtlı imkânlar nispetinde bu başarıya ulaşmak takdire şayan. 
Delilerde tüyleri diken diken eden sahne sona saklanmıştı ve Eflak Prensinin sonunun geldiği o sahne bir grup delilerin binlerce deliye dönüştüğü o sahne; Evet, bence de bu film yeniden gösterime girmeli evet ütopik bir istek ama kimse kusura bakmasın, bu film bunu hak ediyor!
Ve;
19. Yüzyıla kadar varlıklarını sürdüren delilerin ne mezarı vardır ne de isimleri fakat şunu bilmeli ki hala onların yüce ruhlarıyla kuşatıldığımızı hissediyorum. Kimler gelmiş, kimler geçmiş derken bu isimsiz kahramanları unutmamak gerek; Belki şu an ayağını bastığın toprağın altında dahi bir deli vardır ruhu seni izlerken, senin adına belki mutlu, belki de üzgündür;