Geçtiğimiz günlerde izlediğim bir oyundu Bir Picasso.

Bunun öncesinden de okuduğum Picasso`yla Yaşamak adlı kitap ve aynı adlı filmden sonra oyununu da izlemek bana büyük keyif verdi. 

Picasso`yu anlamak ve anlatmak çok geniş kapsamlı bir bilgiye sahip olmayı gerektirir. Gerek siyasi anlamda gerek onunla doğan Kübizm akımını bilmek/anlamak anlamında. Tüm bunların daha kolay anlaşılması içinde her zaman özel hayatı gündeme gelmiştir. Çapkın olduğu vesaire gibi konuların etrafında dolaşan kocaman bir hikâyesi vardır Picassonun; Yani Pablo Picasso`nun;

Fransa`da yaşamış bu İspanyol ressamın merak uyandıran hikâyesi kitaplara konu olduğu kadar sinemada da yer bulmuştur. 1996 yapımı Surviving Picasso (Picasso`yla Yaşamak) adlı 2 saatlik film, konusu ve oyuncularıyla göz doldurur. Anthony Hopkıns`in mükemmel oyunculuğuyla o dönemlere yolculuk edersiniz filmde. 

`height=

Bir Picasso, Mecidiyeköy Stüdyo Sahne`de izleyenleriyle buluşuyor;  

Burası oldukça küçük bir sahne. Burada birçok oyun izledim şimdiye kadar fakat bu sefer ki biraz ilginçti. İlginçliği sahne tasarımından geliyor. Herkes kapıda sırasını bekliyor. Kapı açılıyor ve karanlık bir ortam. Yavaşça loş bir atmosfer oluşuyor izleyiciler girdikçe ve sahnenin ortaya alındığını görüyorsunuz. İzleyici sandalyeleri iki gruba ayrılmış sağda bir grup solda bir grup; Sahne ortada. Buna benzer bir sahneyle en son Kafka`nın başyapıtı olan Dönüşüm adlı eserinin uyarlamasında karşılaşmıştım. O da ortadaydı ve eminim bu tip sahneler oyuncuları çok daha heyecanlandırıyordur en az izleyicileri heyecanlandırdığı kadar.

`height=

Picasso ressamlığının yanı sıra heykeltıraş, şair ve sahne tasarımcısıdır; Sahneyi bu şekilde görünce aklıma gelmedi değil. Sahne çok zengindi. Çekebildiğim kadarını paylaşacağım. Heykeller, eskizler, çerçeveler, resimler, çalışma aletleri vesaire her şey detaylı bir şekilde düşünülmüş. Kısacası Picasso`yu yansıtan bir sahne yani atölye olmuş. Hazırlayanların ellerine sağlık.

Oyun 1941 Paris`inde geçer. Nazi işgali altında yaşam süren Picasso`nun çok meşhur tablosu Guernica`dan da bahsedilir oyunda. Guernica, Picasso`ya ait olan yaklaşık 3.5 metre yüksekliğinde 7.8 metre genişliğinden olan çok meşhur anıtsal siyah beyaz bir tablodur ve tablonun hikayesi ise şöyledir 1937 Nisan ayında İspanya`nın küçük bir sahil kasabası olan Guernica Alman bombardıman uçakları tarafından bombalanır. Ü çsaatten fazla süren bombardıman modern zamanda sivil halka karşı gerçekleştirilen ilk sistemli katliam olarak da tarihe geçiyor. Tabloya baktığınız zaman Picasso`nun bundan çok etkilendiğini görebilirsiniz. 

Böyle bir biyografik oyunu yüzeysel olarak anlatmak çok mümkün değil, o yüzden ana karakteri biraz incelemek gerekir. Picasso bana göre bir dâhidir. Oyunda şuna benzer bir cümle geçiyor: 'Portresini yapıp ona gösterdim, bana ne dedi biliyor musun? Bu bana benzemiyor ki!' Ona dedim ki 'ama sen buna benzeyeceksin.'

`height=

Harika bir cevap değil mi? Onun ne kadar zengin bir bakış açısına sahip olduğunu anlıyoruz burada. Tabi bu derin konuları topluma geçirebilmek için işe magazin de katılmış. Sert konular bu şekilde mi yumuşuyor bilmiyorum ama Picasso eserleriyle yaşayan ve hiçbir şeye yaslanma ihtiyacı olmayan bir sanatçıdır. Kübizm demiştim ki benim de resim sanatında ilk sıradaki tercihimdir kübik eserler. Buradan Metin Akarslan hocama rahmetle selam ederim. O da ülkemizin kübizm alanında yetiştirdiği ender ressamlardandı ve aynı zamanda hem hocam, hem de manevi ağabeyimdi. 

Oyuna dönersek Ahmet Burak Bacınoğlu (Picasso)`nun gölgesinde bir Picasso izledik. Çok başarılıydı. Picasso`nun gerçek enerjisini oyunun sonuna kadar bize hissettirdi. Bacınoğlu`na eşlik eden ikinci oyuncu ise dönemin Almanya Kültür Bakanlığı sorumlusu Bayan Fischer. İkisi dönemin politik ve sanat olaylarını sorguluyor ve tabi kadın erkek ilişkileri de nasibini alıyor. 

Mutlaka gidin izleyin dediğim oyunlardandı. Dediğim gibi bir sanatçıyı hele de Picasso gibi bir dehayı anlamak/anlatmak çok kolay ve basit değil; Bazı sanat eserlerini, bu film de olabilir, resim de kitap gibi okumak gerekir. Rahmetli Metin hocam her yeni eserini özenle çıkarıp önüme getirdiğinde onu anlatmamı isterdi. İşte o zaman başımdan aşağı kaynar sular dökülürdü. Çünkü eserdeki her hareketin kendi içdünyasında çok derin anlamları olurdu. İnsan da böyle değil mi? Ne bir eser ne de insan asla göründüğü gibi değildir. Her ikisini de çok iyi okuyup anlamak gerekir.