Dünya`da belki de hiçkimsenin ölüm yıldönümünün kutlanmadığı bir şahsiyet olan Mevlana Celaleddin-i Rumi (D.1207) 17 Aralık 1273 yılında Konya`da vefat etmiştir. Ölümünden neredeyse sekiz asır geçmesine rağmen yurt içinden ve yurt dışından gelen milyonlarca insan Mevlana`nın türbesine ziyaret etmekte, adeta ölüm yıldönümünü kutlamakta ve kutlu mesajından istifade etmeye çalışmaktadırlar. Mevlana`nın şaheseri olan Mesnevi`de mükemmel bir anlatım, kıvrak bir zekâ, sağlam bir inanç, sıcak bir sevgi vardır. Günümüzde çeşitli dünya dillerine çevrilen, çeşitli eserlerin yazılmasına vesile olan bu eserden bendeniz de 'Mesnevi`den Pedagojik Telkinler' (S.Doğan, Akıl Fikir Yayınları) isimli bir kitap kaleme aldım. Bu kitapta Mesnevi`deki eğitimi, eğitim yöntemleri ve çocuklarla ilgili hikayelere yeni yorumlar getirdim. 
Şebi Arus
Şebi Arus törenlerinde bu yıl  Hazreti Mevlana`nın 748. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Etkinlikleri kapsamında 17 Aralık akşamı yapılacak.  Şebi Arus, Türkçe: Düğün Gecesi, (Farsça şeb: gece, Arapça arus: düğün), Mevlevilikte Mevlânâ Celaleddin Rumi nin öldüğü gecedir. Mevlana Celaleddin Rumi, bu geceyi Rabb ine, sevgiliye kavuşma gecesi olarak düşündüğü 'Düğün Gecesi' olarak adlandırır. Rumi nin ölüm yıl dönümlerinde 17 Aralık tarihlerine denk gelen haftalarda yapılan ve Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri olarak isimlendirilmeye başlanılan törenler, halk arasında 'Şeb-i Arus' olarak da anılmaktadır. Toplu veya tek başına yapılan Sema aynı amaçiçindir. Toplu halde yapılan Sema`ya, 'Sema Töreni' denir. Sema`nın düzenli olması için konulan kurallar bir törene, Farsça`sı 'Mukabele'ye dönüşmesini sağlamıştır. Bu Sema töreni Mevleviler tarafından yapıldığı için 'Mevlevi Mukabelesi' denir.
Mevlana ve Mesnevi
Mevlana, eğitimi bir ihtiyaçolarak gören ve eğitimin gücüne inanan biri olarak, eğitimcide bulunması gereken özellikler ve öğretim yöntemleri ile ilgili olarak ortaya koyduğu sürekli uygulama alanı bulabilecek görüşleri ile evrensel bir şahsiyet olma özelliği taşımaktadır. Mevlana modern eğitimde yer alan, 'çocuğun benliğini öne çıkarma' düşüncesine ters düşmemektedir. Mevlana modern görüşten biraz daha ileri giderek, çocuğun gerçek benliğini yakalayıp öne çıkmasını istemektedir. Bu benlik, eğitim sayesinde kendini bulacak, eğitimin hür havasında, çocuğun bağımsızlık dünyasında kendini öne sürecektir. 
Modern psikolojide 'içgözlem' metodu olarak adlandırılan bu metot Mevlana`da, kendini gözleme, kendini anlama ve kendini tanıma olarak yer alır. Kendine yönelme, nefisle mücadeleyi devreye sokma demektir. Kendi kendini eğitmenin bir yolu da kendi kusurlarını tespit etmektir. 
Kâinatın sahip olduğu estetik değeri ancak gözlemlerle görebileceğimizi belirten Mevlana, öğrencisine şu tavsiyede bulunur: 'Güzelim sanatına bak, gönüllere gelen vahyini seyret. Tümden görüş ışığı kesil ne gelirse bakış-görüş zevkinden gelir.' Eğitimci, öğrencisinin gözü ve görüşü olmalıdır. Mevlana`nın eğitim anlayışında değişim hayatın bizzat kendisidir. Onun içindir ki Mevlana, baharın yeryüzüne getirdiklerinin bir benzerini eğitimin insan hayatında meydana getireceğini ısrarla savunmaktadır. Mevlana şu misali vermektedir: 'Gübre bostanın gönlüne girip yok olur, pislikten kurtulur. Kavun, karpuzun lezzetli olur ve lezzeti artırır. Sen de pislikten kurtulursan yücelir ve mutluluğa erersin.' 
Mevlanada eğitimin amacı, insanın eksikliklerini gidermesi ve sahip olduğu yetenekleri mükemmel hâle getirerek Allah`a yakın olmasıdır. Mevlana`nın eserlerinden anlaşılıyor ki kendisi iyi bir pedagog, Mesnevi adlı şaheseri de bir pedagoji kitabıdır adeta. Mevlana, eğitimin insanın yaratılış gerçeği üzerine kurulmasını, kişilerin tabiatlarındaki sanat ve hünerleri geliştirmesini ve onların olgun gönüllerinin hizmetine sunulmasını istemektedir. Mevlana yaşadığı dönemin iyi bir eğitimcisidir. Medresede, camide, sohbet meclislerinde hem öğretim faaliyetlerinde bulunmuş hem de manevî eğiticilik vazifesini yürütmüştür. 
Foto: Süleyman Berk
Mevlana`ya göre dünya ve dünya hayatı!
Mevlânâ da kendisinden önceki ve sonraki pek çok mutasavvıf gibi, çeşitli eserlerinde, özellikle de Mesnevi`de 'dünya, dünya hayatı ve öteki dünya' konusu üzerinde sıkça durmuş ve bu konudaki görüşlerini İslâm inancı ve öğretisi doğrultusunda kendine özgü bazı yorumlarla ele almıştır. Onun bu önemli konu üzerinde sık sık durması, kendi düşünce ve inançdünyasında bu kavramların önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir.
Mevlânâ, dinî nasları esas almayan bazı felsefe ekollerinin bu husustaki yaklaşımlarını reddederek, dünya denen bu muammanın salt akıl yardımıyla çözülemeyeceğine, bunun için vahyin ve peygamberlerin kılavuzluğuna ihtiyaçolduğuna işaretle düşüncesinin temellerini bu konudaki Kur`an ayetleri üzerine kurmuş ve görüşlerini kimi hadislerle desteklemiştir. 
Mevlana, olumsuz yönlerine işaret ettiği, çeşitli şekillerde kınadığı ve yerdiği halde, zühtte aşırı giden bazı sufiler gibi dünyayı tamamen dışlamaz. Gerek kendisinin gerek çevresinin yaşadığı sosyal ve faal hayat, onun dünyanın maddî ve fizikî boyutunu değil, insanı kuşatan ve Allah`tan gafil kılan manevî boyutunu eleştirdiğini açıkça göstermektedir. Onun en çok üzerinde durduğu şey dünyanın ve dünya hayatının aldatıcılığı hususudur ki Kur`an`da da sık sık bu hususa işaret edilmektedir. Aksi takdirde dünya hayatı âhiretin tarlası olmak bakımından insan için gerekli ve kaçınılmazdır. Ona göre önemli olan dünyanın ne demek olduğunun bilinmesidir.
İnsanın asli vazifesi!
Mevlânâ, Mesnevi`nin başlangıçbeyitlerinde, insanın asli vatanı meselesinden söz eder. Mesnevi`nin böyle bir kavramla başlaması hiçkuşkusuz Mevlana`nın insan varlığının aslının bedenden değil ruhtan ibaret olduğu ve ruhun bedenden öncelikli olduğu görüşüne dayanmaktadır. Yani insan ruhu, varlık aşamaları bakımından bedenden önce yaratılmış, Allah bu ruha kendi ruhundan üfleyerek ona kendisiyle muhatap olma kabiliyeti kazandırmıştır. Mevlânâ, insanın niye önce dünyaya gönderildiğini şu sözlerle açıklar:
'Kuşkusuz, elest ikliminin kıymetini bilesin diye dünya önce gelmiştir.
Buradan kurtulup oraya gittin mi sonsuzluk şekerhanesinde şükredici olursun.
Meğerse orada toprak elemedeymişim, bu tertemiz âlemden kaçıyormuşum, dersin.
Ne yazık, keşke ecelim bundan önce gelseydi de o balçıkta çektiğim azap daha az olsaydı.'
Dünya denilen şey, Mevlânâ`nın 'ney' istiaresi ile sembolize ettiği aslından koparılmış olan insanın, gerçekte ait olmadığı bir mekânda geçen ve mutlak geri dönüşü olan bir hayattır. Bundan dolayı, üzerinde yaşadığı dünya insanoğlunun gerçek ve asli vatanı değil, bir süreliğine misafir olarak kaldığı bir gurbet ve aldanış yurdudur. Bu süfli dünyaya, yani maddî âleme ait olmayan ruh, daima ulvî olan aslına kavuşmak ve ana vatanına dönmek arzusu içinde çırpınmakta ve bunun yollarını aramaktadır. Öyleyse insan gerçek aslına dönmek üzere hareket etmeli, maddî ve manevî bir kemale ulaşmayı hedeflemelidir.
Bunun içindir ki insan ruhunu, topraktan bir bedene hapsederek dünyaya gönderen yaratıcı, ona bedeninin cismanî bağlarından kurtulmak ve ruhunu yüceltmek suretiyle öte dünyada erişeceği benzersiz bir hayatın ön hazırlıklarını yapma imkânı vermiştir. Bu sonsuz saadeti ve hayatı elde edebilmek için, bu dünya hayatının gerçek yüzünü görmekten ve onun aldatıcı suretlerine yüz çevirmekten başka hiçbir çıkar yol yoktur. Bu dünya hayatı, sadece insanın öte dünya hayatındaki durumunun belirlenmesi için bir imtihan yeri olarak hazırlanmış olmak itibarıyla bir değere sahiptir (Mesnevi, Adnan Karaismailoğlu, Derya Örs).
'Dünya, âhiretin tarlasıdır' hadisinde de işaret edildiği gibi dünya ve dünya hayatı, gerçekte, öte dünyada insanı bekleyen sonsuz bir saadetin veya azabın tohumlarının atıldığı ve meyvelerinin devşirildiği bir tarlaya benzemektedir. Mevlânâ:
'Bu dünya bir dağdır, bizim işimizse bağırmaktır bağırmaların yankısı yine bize gelir'
sözüyle bunu dile getirmekte, bu dünyada yapıp ettiklerimizin karşılığının bize geri döneceğini, ne ekersek onu biçeceğimizi, nasıl yaşarsak öyle dirileceğimizi ifade etmektedir.
Kimi zaman hayat gayesi, kimi zaman beşeri olmanın verdiği hissi imtihanlar insanoğlunun dünyaya geliş amacını unutmasına sebep olabiliyor. Kalbimizdeki huzur ve sevgi dolu hisleri kaybedip yerini hırs, nefret, kıskançlık gibi dünyevi amaçlar sebebiyle beslenen duygulara verebiliyoruz. Bu yüzdendir ki yaşadığımız beşeri hayatın bilincinde olup kötü duygulara ve davranışlara yer vermeyip Allah`ın bize bahşettiği, ruhumuza verdiği bir parça sevgiyi kaybetmeden bu dünyadaki vaktimizi doldurmamız insan olmanın gayesi olmalıdır.
Melana nın 22. kuşaktan torunu Uluslararası Mevlana Vakfı (UMV) Başkan Vekili Esin Çelebi Bayru ve 23.kuşaktan torunu   Yönetim Kurulu Ü yesi Azra Kumcuoğlu ile.
Ömrü eğitim ve eğitsel etkinliklerle geçen Mevlana, bütün eserlerini de bu amaçla yani insanların eğitimine duyduğu ihtiyaçsebebiyle yazmış veya yazdırmıştır. Bu yönüyle de Mesnevi didaktik bir eserdir. 748 vuslat yılında Hz. Mevlana`yı rahmetle yad ediyorum.