Ü zerinde çalıştığımız üçproje dolayısıyla çeşitli gruplarla toplantılar yapıyorum. Konserlerde, akademisyen-sanatçılarla sohbetler ediyorum. Ortaya ilginçkonular geliyor. Şimdi bazı konuları dile getirmek istiyorum.

1) 'Ü niversitelerde Dr./Sy. artık yetmiyor; Dr./Sy. programlarını geliştirmek gerek.'

Programlar yukardan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya düşünülmeli, okul öncesinden ve lisans`tan Sy./Dr. ya kadar bir bütün düşünülmelidir. Uyuşumsuz programlarla, derslerle gelişim sağlamak mümkün değildir. Akademik toplantılar, sıkıcı bulunuyor ve imza atıp gitmek isteniyor. Sonuçta doya doya, dikkatlice, değerlendirmeler yapılamıyor. Kurumlarda 'ayrı ayrı oluşturulan kurullar' lisansı, Y.L./Dr./Sy. ayrı yapılandırıyor ve uçurumlar meydana geliyor. Bu çok mu zor? Elbette, 'hayır' diyoruz.

2) 'Lisans sonrası mutlaka çıktılar alınmalıdır. Bu da yaklaşık 5 sene demektir. Akademik çıktılar, çok işe yarayacaktır.'

her gelen yönetimin ilk yapacağı iş, 'müfredatı ve ders saatlerini' değiştirmektir. MEB`de öyle, üniversitelerde öyle!.. Birinci sınıfa giren öğrencinin mezun olmasını beklemek, mümkün olamamaktadır. Öğrenci 2. sınıftayken, şartlar değiştirilmekte, öğrenci, haklarını bilmediği için veya başına bir iş gelmesin düşüncesiyle, başını eğmekte/kabul etmektedir. 'Oyun oynanırken, kurallar değiştirilemez' hükmü delinmektedir. Bazı kurumlarda 3-4 ayrı programın yürütüldüğünü -aslında yürütülmediğini- biliyorum. Bir de buna sık sık gelen afları ekleyin, durum içinizi karartacaktır; MEB`te 16 yıl, yapılan -maalesef- bu olmuştur. Değişecek gibi bir işarette gözükmemektedir.

3) 'Ü niversite`den amaç, topluma hizmet olmalıdır.'

Ü niversiteleri yöreye hizmet etmesi için butik olması, yöreye yararlı fakültelerin açılması gerekir. YÖK 5 yeni 'ihtisas üniversitesi' daha açıkladı. Daha önce açıklanan üniversiteler, bugüne kadar ne yaptı duyamıyor/bilemiyoruz. Her bölümü (İşletme, iktisat vb.) her üniversiteye açmakla gelişme olmuyor. 80 Hukuk Fak.,90 İlahiyat Fak.,45 Konservatuar, olmamalıdır. Fakülte ve Bölümleri öğrenci sayısını artırmak için kullanmak, 'kalite eğitime darbe vurmak' demektir.

4)  'Kurumların stratejik planlardaki hedefleri doğru konulmalıdır. Araştırma-Geliştirme-Ölçme-Değerlendirme ayrılmamalıdır.'

Her kurumun stratejik planları, web sayfalarında yazılıdır. Misyon ve vizyonları &ndash yanlışta olsa- yazılmıştır. Ama süslü kelimeler, büyük rakamlar, çok fazla maddeler koyup, uygulamamak olmamalıdır. Gerçekçi ve uygulanabilir hedefler gerekir kes-yapıştır-kopyala ile hedefler belirlenmemelidir. Sormak lazım üniversiteye kayıt olan öğrenciden, (4-5 sene sonra) geriye ne kalıyor? Sorun tespit edilmeden, çözüm bulunamaz. Eksikliklerin 'analiz edilip' ortaya çıkarılması ve 'giderilmesi için' çalışılması gerek; Oluyor mu, elbette hayır!..

5) 'Artık bilgi(akıllı) toplumundan bahsediliyor. Gençler yarına nasıl hazırlanacak? Hangi bilgilerle gençler donatılacak?'

Bilgi toplumu, iletişim çağı gençlerin elinde bir tuzak gibi ve gençleri ailelerinden soğutmaya, küçük bir dünya içinde kalmaya sevkediyor. Çeşitli marka telefonlarla, hayatını bütünleştiren, adını bile googleden soran gençler, bilgiden yoksunlar... Çok özel/kaliteli/etik/liyakatlı hocalar ve yeni yöntemler bulmak gerekecek. Bunun için arayış var mı, maalesef yok!..

6)  Kişiliklerde, 'kalite' sorunu var. Nitelikli insan, nitelikli iş demektir. Atalarımız 'İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.' demiş. Ne kadar saydamlaşırsanız, o kadar kalite artar. Saydamlık kaliteyle paralel gider.

Yukardaki söz hep söylenir de, pek uygulanmaz!.. Çünkü, kimse üstüne almaz!.. Saydam olmak, içi-dışı bir olmakla eşdeğerdir.

7) 'Yükseköğretimin, sürekli yenilenmesi gerek. Yükseköğretimde çalışanlara büyük sorumluluk düşüyor.'

Yenilenmek iyidir, ama doğru kişilerle, doğru zamanda yapılırsa!..Önce ülkeyi yönetenlere, sonra çalışanlara çok iş düşüyor. Eğer etik, liyakatlı, üreten kadrolar alınırsa, yenilenmek çok kolay!.. Aksi ise akademinin/akademisyenliğin ölmesi demek; Atamaları yapan mevkideki üst makamlara, çok büyük görev ve sorumluluk düşüyor. Öyle mi? zaman zaman şans eseri görülebiliyor!...

8) 'Neyi yapacağımız, nasıl yapacağımız, hangi yöntemlerle yapacağımız iyi bilinmelidir.'

Bir akademisyen/öğretmen, önce kendisi nitelikli, kurallı ve yöntemli olacak ki, öğrencilere aktarabilsin. Kendisi okuyacak ki, öğrencilerine aktarabilsin? Kendini yenileyecek ki, öğrencileri gelişebilsin.. Bunun içinde 'ne, niçin, nasıl' sorularının cevapları hazır olmalıdır. Akademide kitap yok!, yayın yok!.. Ama, unvanlı çok! Çalınan/servis edilen sorularla yabancı dili geçenlerle, ayarlanan jürilerle akademisyenlik, değerini yitirmiş durumda; Atı alan Ü sküdar`ı geçmiş! Diğer tarafta, Dr.Öğr.Ü yeleri ve Doç.ler sorunlarla boğuşuyor.

Genel söylem şudur 'Biz yaptığımız, -az da olsa- iyi işleri anlatmakta zorlanıyoruz.'

9) 'Kişiliklerde eksiklik` ve psikolojik sorunlar var.'

Akademisyenin ilk basamağı olan Arş.Gör. alımında pskolojik, nevrolojik testler mutlaka yapılmalıdır. Araştırma görevlilerine etik kurallar, mobbing, liyakat, taciz v.b. bilgiler yazılı olarak verilmeli, 'okudum' diyerek imzalatılmalıdır ki, yarın 'ben bilmiyordum' denilmesin. Nitelikli insan, nitelikli iş demektir ve akademi için çok gereklidir. Atalarımız 'İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.' demiş. Ne kadar saydamlaşırsanız, o kadar kalite artar. Saydamlık, kaliteyle paralel gider. Saydam olmak, içi-dışı bir olmakla eşdeğerdir.

Devam edeceğiz;