Giden konuşulur kalandan ziyade;
Kalan hep gideni anlatır. Batan güneşe methiyeler yazar gibi;
Başlık neden gittiğidir. Bilinmeyene manalar verilir, olmayana olmadık anlamlar yüklenir ve gemi enkazından beter hale gelirsin; Kalp çarpıntıları ve sonu olmayan bir karamsarlıkla depresyona kapılarını açarsın.
Ü zgün olduğunu söylemişti oysaki;
Onun da bir enkazdan farkı yoktu. Doğacak güneşi bekliyordu, kapkara odasına ve örümcek bağlamış kalbine.
Bir suret belirmişken titreyen mumun aydınlattığı odada, yine duvarlar örülmüştü etrafına;
Örülen duvarın her tuğlasında bir umut gizlidir aslında. 'Amaaan sende' derken bile bir beklenti içindesindir.
' Bir damla merhamet lütfet!'
İşte yine anlaşılmaz oldun be kadın!
Adi oldun!
Hain oldun!
Seni gaddar pis düzenbaz!
'Sen haksızsın'
'Haklı olan benim'
'En ben; '
Ulu bir dağ kadar gerçek ve haşmetliyim!
Sense tepemde erimeye mahkum bir kar tanesi!
Elini uzatmıştı karanlıkları şikayet eden biri, birisi, birileri;
Her şeyi çok hızlı yaşıyoruz. Hayatımızda ki en korkunçolan şey bu. Duyguların bir anda yükselmesi ve bir anda bitmesi birbirimize şüpheyle yaklaşmamıza sebep oluyor.
Bitmek bilmeyen suizanlar, ön yargılar;
Bir anda budalalığımızı ilan ediyoruz.
'Aptalım; '
'Salağım...'
'Keşke!'
Hayat boyu keşke dememeyi kim istemez ki?
'Ben' savaşlarından geriye kalan pişmanlıklar ve yorgun düşen savaşçılar.
Güneşin doğuşundan çok batışı izlenir, batışı resmedilir, batışı konuşulur; Tıpkı hayatımıza doğan güneşler gibi. Fakat hayatımıza doğan güneşleri, kendimiz batırırız bazen sebepli bazen sebepsiz..
Ya zafer kazanmışızdır ya da yenilmişizdir.
Yenilgi, kimine göre yeniden doğmak, kimine göre ölümle eş;
Canınız, karşınızdakini anlamak istemez genellikle. Çünkü doğrularınız vardır ve geçerli olan onlardır. Doğrularınızın üzerine doğrular inşa edersiniz.
İçsesiniz sizi alkışlarken güneş çoktan batmıştır ve siz yine mum ışığının aydınlattığı oda da gölge oyunlarına dalmışsınızdır yalnızlık perdesinde;