Akıllara durgunluk veren yüksek paralar ödeyerek birtakım yabancı futbolcuları transfer ediyorlar. Bunlar Türkiye`ye kültür, iktisat, ticaret, ilim, irfan, sanat, medeniyet bakımından hiçbir katkıda bulunmuyor. Asıl yapılması gereken, ülkemize yüksek beyinler, büyük ilim adamları, büyük sanatkârlar, büyük mimarlar, büyük tarımcılar, büyük irfan sahipleri kazandırmak olmalı değil midir?
Futbol deyince sizin hatırınıza ne geldiğini bilmiyorum ama benim hatırıma hemen şikeler mikeler, futbol perdesi altında döndürülen dolaplar geliyor.
Ü nlü ve güçlü bir futbolcuya 10 milyon dolar ödeniyorsa, Türkiye tarımını düzeltmek için çalışacak başarılı bir tarım üstadını 10 milyon vererek transfer etmek gerekli, uygun ve mâkul (mantıklı) olmaz mı?
Her üniversite mezunu hiçyanlış yapmadan, Türk Dil Kurumu`nun belirlediği imla kurallarına uygun olarak Türkçe kompozisyonlar, raporlar, metinler yazabilmelidir. Bunun için edebiyatçı olması gerekmez.
Her lise mezununun en az (roman boyu) yüz sayfalık hukuk kültürüne (uzmanlığına değil) sahip olması gerekir. Bu kültüre sahip olmayanlar eksiktir.
Yine her lise mezunu yeterli miktarda mimarlık, şehircilik, peyzaj, sanat, estetik kültürüne sahip olmalıdır. Lise mezunlarımıza bu boyutu kazandıramazsak, ülkemizi ve şehirlerimizi çirkinlikten kurtaramayız.
Yüksek katlı binalardaki daireler, mesken olmak bakımından millî kimliğimize, kültürümüze uygun ve müsait değildir. Böyle evlerde oturanlar mutlu olamaz. Böyle evler yabancılaştırır. Bizim yapımıza en uygun ev, küçük de olsa bahçeli bağımsız evdir. Önemli olan sadece ikamet etmek (oturmak) değildir, mutlu huzurlu sakin stressiz bir hayat sürmektir.
Küçük bahçesinde bir erik, bir ayva, bir de nar ağacı var. Ev tek katlı. Yemekler yazın bahçede yeniyor... Böyle mütevazı ve basit bir evde mutlu olarak yaşamak bir gökdelenin yirmi ikinci katındaki ruhsuz kasavetli kişiliksiz süper lüks bir dairede yaşamaktan, aliene bir hayat sürmekten yeğdir.
Senin evin öncelikle yuva mı, mal mı? Mal olma tarafı ağır basıyorsa vah sana, eyvah sana.
Tekrar tekrar uyarıyorum: Bir sürü ilaçyutarak ilaçzehirlenmesine maruz kalmayın. Zaruret yoksa ilaçalmayın. Prospektüsünü (kutunun içindeki tarife yazısını) dikkatle iki kere anlayarak okumadan ilaçkullanmayın.
Yine tekrar ediyorum: En iyi, insan fıtratına en uygun tıb ve tedavi sistemi İslam tıbbıdır, Tıbb-ı Nebevî dir. Müslümanlar bu konuda enstitüler, tıp fakülteleri kurmalıdır. Modern tıpla sağlığımızı koruyamayız. Nitekim görülüyor.
Nefesi kuvvetli salih bir kişinin üzerine Esma-i Hüsna, ayet, dua okuduğu bir şişe su, bazen ilaçolarak çok hayırlı şifalara sebep olur. İslam tıbbındaki rukyeyi öğreniniz ve uygulayınız.
Müslüman gençlere:
- Hiçbilmeyenler vakit geçirmeden hemen Osmanlıca öğrenmeye başlasınlar.
- Az bilenler çok bilen olsunlar.
- 1920`lerin zengin edebî Türkçesini herkes öğrensin.
Osmanlıca konusunda kural şudur: Müslüman genç, özel notlarını Osmanlıca yazı ile tutmalıdır. Bunu yapamayan hiçolmazsa çok akıcı şekilde okumayı öğrensin.
Aydın valisi Yavuz Selim Köşger beyefendinin hattat olduğunu öğrendim ve çok memnun ve mesrur oldum. İnşaallah orada hat, tezhib, ebru başta olmak üzere nice geleneksel millî sanatlarımızın öğretilmesinde, öğrenilmesinde, revaçbulmasında, teşvikinde, Aydın`ın bir sanat şehri olmasında önderlik eder.
Yapılması mutlaka gerekli olduğu halde, yapılabilir olduğu halde, elde hürriyet imkan fırsat bulunduğu halde bazı hizmetlerin hiçyapılmamasını, yahut çok az, yetersiz yapılmasını tenkit etmek bozgunculuk değildir, tam aksine faydalı bir uyarıdır.
İslam Feminizmi Kur`an`a, Sünnete, Din-i Mübin-i İslam`a, akl-ı selime, fıtrata aykırı bozuk bir ideolojidir, firak-ı dalleden bir fırkadır.
Yaklaşan mübarek Ramazanda, bu sene inşaallah beş yıldızlı, alkollü, domuzlu, fuhuşlu mekânlarda lüks iftar ziyafetleri verilmez.
İftar çadırları kurulacaksa, kapılarına, duyduk duymadık demeyin bu günkü iftarı Hacı Zengin Oğlu Zengin bey vermektedir gibi büyük yazılar asılmamalıdır. İhlâsa ve görgüye aykırıdır.
Kur`an`da, imandan sonra en çok namaz farzı yer almaktadır. Sahih hadiste, 'Namaz dinin direğidir. O direği ayakta tutan dinini ayakta tutmuş olur. Yıkan dinini yıkmış olur' buyrulmaktadır. Bütün Müslümanlar beş vakit namaz kılmalıdır. Diyanet, öteki özel Diyanetler (Cemaatler, tarikatlar, islamî sivil toplum kuruluşları) bir araya gelerek namazın kılınması konusunda planlı programlı çok ciddî bir faaliyete ve hizmete başlamalıdır. Bunu yapmazlarsa, din yıkılır ve herkes enkazın altında kalır.
Allah Sultan Reşad`a rahmetiyle muamele buyursun. Saray haremindeki muallime (kadın öğretmen) Safiye Ü nüvar hanımefendiyi huzuruna çağırtmış ve 'Safiye hanım, haremin kapısına, Beş vakit namazı kılmayana tuz ve ekmek hakkım haram olsun, SULTAN REŞAD` yazılı bir levha as demiş.
Müslümanların içinde yeterli miktarda vasıflı ve güçlü Müslüman bulunsaydı ve emanetler onlara verilmiş olsaydı Ü mmet-i Muhammed`in başına bu kadar musibet inmezdi.