'Öğretim Elemanları Sendikası' (ÖGESEN) 'Öğretim Elemanları Derneği' (ÖGEDER) Genel Başkanı ve Hitit Ü niversitesi Fen Edebiyat Fakültesi/Antropoloji Bölümü Dr.Öğr.Ü y. Vahdet Özkoçak ile yaptığımız söyleşiye devam ediyoruz;

AY: Akademisyenlik de 'mesai kavramı' olmamalı. Öğr. Gör. ve Arş. Gör. görev tanımını doğru buluyor musunuz?

ÖZKOÇAK: Araştırma Görevlilerinin yaşadığı en büyük problemlerden birisinin görev tanımlarının olmaması. 2547 sayılı kanunda Araştırma Görevlilerinin bölüm, dekanlık ve üniversitenin vereceği DİĞER görevleri yapar ifadesi var. Bu hem ucu açık olduğundan, hem de başta mobbing olmak üzere her türlü görevi kapsayabileceğinden problemler yaşanıyor. Görev tanımları biraz daha belirgin olsa da Öğretim Görevlileri için de benzer durumdan söz edilebilir. Mesai kavramı da yargı kararları da dahil akademisyene mesai uygulanamayacağını gösteriyor. Akademisyen yeri gelir sahada, yeri gelir laboratuvarda ve alanıyla ilgili bir görev için dışarıda bulunabilir. Arş. Gör. ise teziyle alakalı veri toplamak için dışarıda olabilir. Bu nedenle 'akademisyene mesai uygulanamaz' diyoruz. Fakat bazı üniversitelerde sadece araştırma görevlileri üzerinden bir mesai baskısı yürütüldüğünü görüyoruz. Öğretim üyelerine serbest olup araştırma görevlilerinden mesai istenmekte. Bunların takipçisi olduk ve olacağız. Akademide unvan farkı olmadan tüm personele eşit davranılması en büyük talebimiz.

AY: Akademide, 'hakkını arayanın' cezalandırıldığı, onun için de akademisyenlerin 'sustuğu' ya da 'bana ne', 'bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın' anlayışında olduğu görüşü hakim. Ne dersiniz?

ÖZKOÇAK: Bu aslında maalesef tüm kurumlarda var. Yukarıda bahsettiğimiz makama hak etmeden gelen yöneticiler personel üzerinde bu tür baskılar kurabilmekte. Hakkını arayan kişiler de gerek keyfi gerek hukuka uydurularak yer değiştirme, sürgün ya da negatif terfi gibi yöntemlerle cezalandırılıyorlar. Bu örnekler görüldükçe de insanlar kabuğuna çekiliyor. Ben gerek şahsen gerekse de sendika olarak sonucunda zarar görme pahasına hakkın adaletin daima savunucusu oldum. Bundan sonra da değerli hocalarımızla, yöneticilerimizle olmaya devam edeceğiz.  

AY: Akademide kangren haline gelmiş olan 50d`li ve 33a`lı ve öncelikli Arş.Gör.`lerin durumunu çözmek, yetişmiş gençlerin önünü açmak çok zor mu?

ÖZKOÇAK: Araştırma Görevlilerinden hep akademinin fidanları olarak bahsettim. Kendim de araştırma görevliliğinden geldiğim için sorunları çok daha iyi biliyorum. Akademinin Tümörü diyerek tabir ettiğim ve kabul gören 50d gibi ucube bir sistem dünyanın hiçbir yerinde yok. Devletin aldığı, yetiştirdiği yetiştirilmesi için para harcadığı 50d`li gençmeslektaşlarımızı, doktoraları bittiği gün kapı önüne koymak gibi bir lüksümüz olmamalı. Bu kaynak israfıdır, yetişmiş insan gücü israfıdır ve insanı okuduğuna pişman etmektir. Ü lke olarak doktoralı insan gücüne çok fazla ihtiyacımız varken bunu derhal çözüme kavuşturmamız gerekmekte. Biz sendika olarak havuz sistemini önermiştik. 2018`de TBMM Eğitim Komisyonunda da kabul edildi. Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan 2. 100 Günlük eylem planı içerisinde yer almıştı. Çözüm aslında çok basit ama çözmek isteyene tabii. Sn. Prof.Dr. Erol ÖZVAR hocadan beklentiler büyük bu konuda. Bu arada tarihe not düşmek isterim, bu konu tartışılırken YÖK ve YÖK`ün yetkilileri ile TBMM Eğitim Komisyonu`nda tabiri caizse 'kafa kafaya gelmenin' bedelini de ödüyorum. O gün bana kızgınlıkla bakan o gözlerin, neredeyse tamamı 'hala görevde' ve `kral çıplak`` diyen tek kişiydim. Bence o günlerin de hesabını görüyor bazılar. Tarih yazdı, arşiv unutmaz. Bugün keyif sürsün bazıları. Beni GençAkademisyenler de, diğer meslektaşlarım da, siyasiler de `hak arayan`` olarak kayıt etti. Hem de tek başına. Bu sebeple de vicdanım rahat. Devletimize olan borcumu bu şekilde, bir nebze de olsa ödediğimi düşünüyorum.

Devam edecek;