Beyazıt Meydanı, IV. yüzyılda Kontantinopolis’deki en geniş meydan olan Forum Tauri, 393 senesinde İmparator Theodosius tarafından yeniden yapılandırılıp Forum Theodosius adını almıştır. Osmanlı Dönemi’nde Eski Saray meydanıdır. 19. yüzyıl 20. Yüzyıl başlarına kadar siyasal suçlular burada idam edilirdi. Bazı suçlular da burada teşhir edilirdi. Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı vuran Çerkez Hasan, 31 Mart Vakası’nın elebaşıları ve Mahmut Şevket Paşa suikastine karışanlar burada asıldılar. 28 Nisan 1960 ve onu izleyen tarihlerdeki öğrenci mitingleri ve Bayezid Camisinden çıkanların Cuma günü gösterileriyle Türkiye’nin siyasi tarihinde önemli bir yeri vardır. Geçmiş yıllarda Bayezid Camii civarı ve Sahaflar Türk aydınlarının kültürel hayatında önemli karşılaşma alanıydı.
Bayezid Camii, yanı başındaki büyük çarşının günlük telaşı, meydanın koşturması içinde fark edilmeyen zarif, asil bir yapıdır. İstanbul’da özgün yapısını günümüze kadar koruyabilen en eski sultan camiidir.
Eski Saray’ın karşısında Bizans döneminin en büyük meydanı olan Tauri Forumunda camii, medrese sıbyan mektebi, türbeler, tabhane, imaret, han ve hamamdan oluşan bir külliye olarak inşa edilen yapı Fatih Külliyesi'nden sonra yapılan ikinci büyük külliyedir.
II.Bayezid’in inşa ettirdiği caminin cümle kapısı üzerinde Şeyh Hamdullah tarafından yazılmış kitabeye göre yapımına 1501 de başlanıp 1505 te tamamlanmıştır. Mimarı Ya’kub Şâh bin Sultan Şâh adında bir usta olup hâlifelerinin ise Ali b.Abdullah ile Yusuf b.Papas olduğu belirlenmiştir. Bu yapıda Ayasofyanın üst örtü sistemi ilk defa bir sultan camisinde ciddi biçimde yorumlanmıştır denilebilir. Merkezi kubbeli, iki yarım kubbeli çekirdeğin yanlarında geniş sivri kemerli açıklıklarla kaynaştırılan yan kanatlar bir dizi küçük kubbeyle örtülüdür. Dört payeye oturan dört büyük kemerle taşınan merkezi kubbe ve ona güney-kuzey yönünden birer yarım kubbeyle bitişen üst örtü Ayasofya'nın tekrarıdır. Avlu kapıları bu yapının en başarılı mimari detayıdır. Avluda bolca devşirme granit, porfir sütunlar vardır.
Meydana hâkim anıtsal nizamiye kapısı bugün İstanbul Üniversite’sidir. Üstündeki kitâbeden de anlaşılacağı üzere burası Osmanlı Harbiye Nezareti’ydi ve imparatorluğun en geniş kamusal binasıydı. Birinci Cihan Harbinde imparatorluğun idare edildiği yerdi. Eski Saray’da yeni ölen yahut tahttan indirilen padişahın annesi ve eşi buraya nakledilirdi.
Süheyl Ünver’in ifade ettiği gibi Osmanlı bir “Ramazan medeniyeti”dir. Bayezid Camii Ramazanları, İlber Ortaylı’nın İstanbul’dan Sayfalar eserinde şöyle anlatılır: “Geçen yüzyılda Bayezid Camii’nin avlusu Ramazanlarda gıda fuarı olurmuş. İmparatorluğun dört bir yanından getirilen meyveler, tatlılar, helvalarla seyirci çeken, gırtlak meraklılarının doluştuğu bir yer. 1840’larda İstanbul’un içinde cerrah bekleyen ilk fenni eczanesi de bu meydanda açılmış.”
Geçtiğimiz yıllarda renkli kitap fuarlarına, söyleşilere ev sahipliği yapan Beyazıt Meydanı günümüz Ramazanlarında alabildiğine sessiz.
Bayezid Camii, meydanın gerdanına işlenmiş bir mücevher gibi gecenin karanlığında ışıl ışıl parlıyor. Yatsı ezanının okunması ile birlikte, sessiz, huzurlu bir köşede ruh şölenine davet başlıyor. Gün boyu bireysel ibadet olan oruç, okunan Kur’an-ı Kerim’lerin ardından sosyalleşme, birlik olma, ilahilerde, duâlarda buluşma Teravih namazı vaktidir. Hülasa Sezai Karakoç ne güzel ifade eder:
“Kur’ân, namaz ve oruçta dirilen bir İslâm insanı olmak: İşte çağımız müslümanının tek varoluş şartı.”